kapat

18.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
NECATİ DOĞRU(ndogru@sabah.com.tr )


Gazetecilik üzerine acı bir yazı!

Kalem kılıçtan keskindir, ama temiz olursa! Şu günlerde kirlenmiş ya da kirlenme ihtimali olan kalemler üzerine alışılmamış içerikte yazılar yayınlanmaya başlandı.

Okuyup aydınlanıyoruz.

Siz de okuyor musunuz?

Okuyun, okuyun...

Okumak sağlıktır...

Ben yazılanları özetleyeyim...
İlkin Emin Çölaşan, Rauf Tamer'in evine, içinde 1 milyon dolar (680 milyar TL) olan bir çanta götürüldüğünü yazdı. 1 milyon doları Egebank'ın patronu Murat Demirel göndermişti. Şimdi içeride olan 33 yaşındaki banka patronu Murat Demirel'in koruması Ender Keskin ise Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'e verdiği ifadede; "Bana çantayı, Rauf Tamer'e teslim et diye verdiler. Ben de Tamer'in evinde kapıyı açan hanıma verdim" dedi.

***

Fehmi Koru da yazdı...
Onun yazısına göre de, çok ünlü başka bir gazetecinin eline halka açıklasın diye bir belge verilmişti. Bu gazeteci, belgeyi halka açıklamak yerine orduya silah satan şirketin sahibine; "Elimde belge var... Açıklarım... Gör beni, yok edeyim belgeni..." haberi göndermişti. Orduya silah satan şirketin patronu da; "Aman büyük gazeteci elindeki belgeyi sakın açıklama ben sana çanta içinde 7.5 milyon dolar (5 trilyon 62 milyar lira) göndereyim" dedi. Ve 7.5 milyon dolar istiflenmiş çanta ünlü gazeteciye geldi.

Kim bu gazeteci?

Kim bu silah şirketi?

Nerede bu belge?

Diye sorular yeri göğü doldururken, Uğur Dündar, bu iddia ile kendisinin tarif edildiğini belirten bir yazı yazdı. Fehmi Koru'ya; "30 yıllık gazetecilik hayatımda kursağımdan tek kuruş haksız kazanç girmedi. Sen ve orduya silah satan şirketin sahibi elinizdeki belgeleri açıklamazsanız şerefsiz oğlu şerefsizsiniz" diye yazdı.

Uğur Dündar, "Çıkın ortaya... Kanıtlarınızı gösterin" dedi.

Belgelerinizi sergileyin...

Kanıtlarsanız..

İntihar ederim...

Star TV'nin önünde...

Beynime kurşun sıkarım...

Fehmi Koru ise "Noktayı henüz koymadık..." diye yazdı.

Bu gelişmeler üzerine ben de bir acı yazı yazayım diye düşündüm.

Nereden başlayayım!
Türk basınının kalemleri; "40 mumluk ampullerin ölü ışığında yazı yazıp, okumaktan gözleri erken yaşta kör olan gazetecilerden" başladılar. Ve bugün Boğaz'da 5-10 milyon dolarlık yalıların kristal avizeleri ışığı altında viski yudumlayıp işadamlarıyla yarışan gazeteciliğe geldiler.

Bundan 65 yıl önce...

1935 yılında...

Maaşı ev kiralamaya yetmediği için geceleri gazete binasında yazı işleri masasında uyuyan Kemal Ahmet adlı gazeteci, bir sabah ölü bulundu. Kalp krizi...

Kemal Ahmet ölmüştü.

Şair Nazım Hikmet de bu gazeteci için "Kemal Ahmet" isimli şu şiiri yazmıştı:

"Kafası

Yüzde yüz uygun muydu kafama

Bilmiyorum, ama

O benim soyumdandı.

Etiyle, kanıyla değil,

Belki de heyecanıyla değil,

Batırıp parmaklarını...

Kanayan yarasına

Beyninin ışığını sattığı için

Bir ekmek parasına...."

***

Şiir, bize haykırıyor...

Acı da olsa, gerçeği görün...

Bir ekmek parasına beyninin parıldayan ışıltısını yazıya döken gazetecilikten bugün nerelere geldiniz? Bugün gazetelerdeki bazı üst düzey kalemler, inanılmayacak bir servetin sahibi, lüks ve pahalı marka mal alma tiryakiliğine girmiş, seçkin bir harcama kalıbının adamı olmuş kalemler haline geldiler.

Kim bu gazeteciler?

Bana isim sormayın...

Yazılarını okuyun, kendileri sütunlarında, köşelerinde; "ne yiyip ne içtiklerini, ne giyip nereyi kiminle gezdiklerini, hangi zevklere yelken açtıklarını" yazıyorlar.

Önceleri...

"Yata davetliydik" diye yazdılar.

"Göcek'te filan işadamının teknesinde, Marmaris'te falan bankacının kotrasında, Bodrum'da filan devlet müteahhhidinin 5 yıldızlı rüya gibi güzel otelinde beraberdik" diye yazdılar.

Sonra Nice'e Cannes'a....

Cote d'Azur'a gittik diye yazdılar.

Ayrıca 3 günlüğüne New York'a tiyatro oyunu izlemeye, Broadway'de müzikal seyretmeye, seçkinlerin doldurduğu lokantalarda "Chateau Margaux marka şarabı içmeye gittim" diye yazdılar. Ve aynı anda "İbrahim Tatlıses'in Sabuha'sını da çok seviyorum... Bayılıyorum..." diye yazdılar.

Kendilerini....

Jaguar'lara, Porsche'lere....

Layık gördüler...

Sonra yalılara geçtiler. Tıpkı holding sahibi, banka sahibi, şirket sahibi gibi yalılar satın aldılar. Yat sahibi oldular. Yatlarının güvertesinde istakoz yarıştırdılar. Etli, ağır, iyi beslenmiş olduğu için arkada kalan istakozları yediler, öne geçen istakozları denize attılar. Daha sonraları evlerinde uşakları oldu, hizmetçileri oldu. Dolar dolu çantaları kapıdan hizmetçileri alır oldu...

Şimdi anlaşılıyor ki...

Bu lüks yaşam tiryakiliğinin...

Bu seçkin tüketim kalıbının...

Bu görmemiş işadamı özentiliğinin gerektirdiği harcamayı karşılayacak parayı gazete patronları karşılayamaz olmuş, onlar da dışa açılıp, ilave iş takipçiliği işi alır olmuşlar.

Rauf Tamer yazıldı.

Fakat diğerleri nerede?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır