kapat

18.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Hava trafiğini felç edenler değil bunu yazanlar sorumluymuş...

Bayılıyorum haklarında olumsuz bir haber haber çıkan kişilerin kendilerini savunmak için gönderdikleri açıklamalara. Hepsi doğuştan gazeteci oldukları için "İddialar araştırılmadan yazılır ise bir takım bilgi ve belgelere dayandırılmaz ise yetkili ve ilgili yerlerden bilgi alarak yazmanın bir fazilet olduğu" türünden cümlelerle başlarlar.

Bu moda oldu, sağda solda medya çok konuşuluyor ve hatta bizler de kendimizi çok eleştiriyoruz ya, önüne gelen böyle davranmayı kendinde hak görüyor.

Bu tür son açıklama Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel Müdürü Mahmut Tekin'den geldi. Hava Trafik Kontrol görevlilerinin çalışma koşullarını beğenmedikleri için iş yavaşlatma eylemlerini yazmıştım. Daha sonra da bu eylemin THY'yi zarar ettirmeyi amaçladığı konusunda bir kanaat olduğunu vurgulayarak bu alanın sorumluları DHMİ Genel Müdürü ve Ulaştırma Bakanı'na çağrı yapmıştım. Oysa bu iki yetkili direnişi kabul etmiyorlardı. Oysa herkes biliyordu ki direniş var. İşte Genel Müdür bu konudaki yazılara cevap göndermiş ama evlere şenlik.

Genel Müdür Mahmut Tekin açıklamasında bu yazıların Hava Trafik Kontrol personelini rahatsız ettiğini belirtiyor "Bu yazılar görevlilerin performansını düşürebilir. Onlar direniş yapmıyor, bu yazıları yazarken sorumluluğu unutmayın" diyor. Yani tüm hava trafiğini felce uğratan, binlerce yolcuyu perişan eden, başta THY olmak üzere havayolu şirketlerine milyonlarca dolarlık zarar verdirten geciktirme eylemini bu görevliler yapmıyor. Peki bütün pilotlar neden bunun aksini söylüyor?

Üstelik Genel Müdür'ün ifadesine göre, bu sorumsuz kişilerin yarattığı tehlike de yok, ama bunu biz yazarsak moralleri bozulacak ve bir uçağı tepemize çakacaklar. Sorumlusu da biz olacağız. Aman tanrım.

Ücretler aratacak
Genel Müdür Mahmut Tekin açıklamasında diyor ki "Siz daha bunları yazmadan önce biz sayın bakanımızla birlikte bu görevlilerin sayısının artırılmasını da, çalışma koşullarının düzeltilmesini de, maaşlarını da ele almıştık."

Çok güzel, elbette bu kadar önemli iş yapan görevlilerin maaşları da çalışma koşulları da iyi olmalı. Peki bütün bunlar olurken, neden hala direniş sürüyor? Demek ki sayın Bakan ikna edici bir çalışma yapmıyor. Tabii ona göre zaten direniş de yok.

DHMİ Genel Müdürü en çarpıcı açıklamayı sona saklamış. Orada diyor ki, "ne bakan olarak sayın bakanımın ne de genel müdür olarak benim zaten karışma yetkim yok, hava trafik kontrol görevlileri kendi işlerini yaparlar." Elbette teknik bir işin yapılmasına kimse karışamaz, ama iş hava güvenliğini tehdit eder, yolcuların can güvenliğine tecavüz niteliğinde olursa, insanlar perişan edilir şirketler büyük zararlara uğratılırsa, bal gibi de müdahale edilir.

Türkiye bu kadar da ucuz ülke değil. 450 kişinin ihanet boyutuna varan direnişine teslim olmamalı.

Bu böyleyken de, genel müdür bu kadar sapır saçma açıklama göndermemeli.

Neeee daha binde biri mi çıktı?
Eğer yazıişlerindeki arkadaşlar benim gazeteden çıkmamı bekleyip değiştirmedilerse, Yavuz Donat'ın İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'la yaptığı konuşma manşette olmalı. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan inanılmaz şeyler söylemiş Donat'a. "Bu pislik daha binde bir" demiş. Elbette bu lafın gelişi, ama dehşete düşmemek imkansız. Bırakın binde biri, yüzde bir dese hatta onda bir bile dese korkunç değil mi? Türkiye'nin soyulduğunu biliyoruz, bunu yapanların da bir kısmını tanıyoruz. Ama bütün iş kimini bildiğimiz isimleri belgi ve bilgileriyle gün ışığına çıkarabilmek. Tabii işin zor tarafı bu. Ancak şunu da bilmeliyiz, Türkiye'nin kanını emen bu soygun öyle sansasyon haberlerle dedikodularla, fırsat bu fırsat sevmediğimiz herkesi karalamakla olmaz. Çok ciddi, titiz ve tertemiz çalışmalar yapmak, bunları yaparken de hiçbir kimsenin ya da kuruluşun etkisi altında kalmamak gerek. Türkiye bunu

başaracak güçte, yeter ki bir hız alsın, bütün pisliklerini önüne dökecektir.

Sigara firması sigara karşıtı eğitim verebilir mi?
Haber aslında yeni değil, bir hafta kadar önce bazı çevrelerde tartışıldı. Hatta uygulaması Pazartesi günü bazı pilot okullarda başladı bile.

Dünyanın en büyük sigara şirketi Philip Morris İstanbul'daki ilköğretim okullarında sigaranın zararlarını anlatan ve çocukları bu kötü alışkanlıktan uzak tutmak için bir eğitim programı başlattı. Philip Morris biliyorsunuz Marllboro sigaralarını üretiyor.

"Güç Bende" adını taşıyan programı Boğaziçi Üniversitesi hazırlamış ve Milli Eğitim Bakanlığı da onay vermiş.

Şimdi tartışılan şu: "Bir sigara firmasının çocuklara sigarının zararlarını anlatması ve onları sigaradan uzak tutmak için çaba harcaması ne kadar inandırıcı olur. Burada gizli bir reklam amacı var mı yok mu?"

Boğaziçi Üniversitesi uzmanları ve Milli Eğitim Bakanlığı bundan bir sakınca görmemiş. Philip Morris yetkilileri de "Bize bilinçli ve bilgili olarak sigaraya başlayanlar gerek" diyor.

Ancak ne olursa olsun bir sigara firmasının sigara aleyhtarı kampanyada başı çekmesi bana yanlış geliyor. Bir kere sigara firması o kadar büyük ve kendinden emin ki "Ben kendi aleyhime kampanyayı bile yürütürüm" havasında. Bu tür babayiğit çıkışlar dünyanın her toplumunda ilgi ve destek görür. Ne de olsa bir tür "maçoluk" bu. Böyle bir reklam, tüm kentin duvarlarına asılan ya da gazete sayfalarını süsleyen reklamlardan daha etkili bence. Üstelik biliçaltına hitap ettiği için de kalıcı.

Çocuklara sigarının zararlarını anlatırken, dünyanın en bilinen markasını önlerine koyma fikrini ilgililerin bir daha düşünmesini tavsiye ederim. Kampanya hafta başında başlamış, çok geç olmasın sonra.

Ambülansa yol verin
Tesadüf olabilir, ama iki gündür sıkışık trafikte kalan ambülanslara sürücülerin yol vermediğini farkediyorum. Parası olduğu için bir yere yetişmek için ambülans tutanların ve onlara bu hizmeti sunanların olduğu bir ülkede insanlar hiçbir şeye güvenmezler. Zaten bu ülkede artık insanlar pekçok şeye inanmıyorlar ve güvenmiyorlar. Tabii bu arada olan da hayatla ölüm arasında belki de birkaç saniyelik yolu olan gerçek ambülans içinde can çekişenlere oluyor.

Dediğim gibi belki tesadüf ama, ambülansları taksi gibi kullanan aşağılık adamlar haberinden beri bu manzarayı çok görmeye başladım. Bazı arkaraşlarıma sordum, onlar da benzer bir izlenim edinmişler.

Aman ne olur yapmayın, birkaç aşağılık adam yüzünden insanlığımızı unutmayalım. O ambülansın içinde günün birinde biz ya da bir yakınımız olabilir. Bunu hiç aklımızdan çıkarmayalım.

Kadın eli sıkmayan öğrenci
Bir öğrenci velisi mahkemede Fethullah Gülen'den şikayetçi olurken "Oğlum onun okullarına gitti, sonra da kadın eli sıkmamaya başladı" dedi. Sorarsanız bu okulların hiçbirinde şeriatçı eğitim yapılmaz, Atatürk okutulur, hatta İstiklal Marşı bile çalınır. Burada önemli olan okulda şeriat öğretilmesi değil, yaratılan atmosfer. İşte o ortam çocuğu kadın eli sıkmaz duruma getiriyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır