kapat

18.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"Dilekçe" ve 40 yıldan bu yana...

Cumartesi akşamı kalkıp İzmit'e gittik. Deprem acılarıyla kaygılarının, gönüllerdeki kara tüller altında, içten içe titreşip durduğu İzmit'e.

Genç ve çok başarılı olduğunu gördüğüm Birikim tiyatro grubu, 38 yıl önce yazdığım bir tiyatro oyununu, "Dilekçe"yi oynuyordu; eski adıyla İzmit Halkevi, yeni adıyla İzmit Halk Eğitim Merkezi sahnesinde.

1962'de 35 yaşına yeni bastığım bir dönemde yazdığım bir oyunu, 38 yıl sonra bir kez daha izlemek... 74'ün her an bayıra dönüşebilecek yokuşunu tırmanmaya uğraştığım bir sırada...

Çocukken annemden çok sık duyduğum bir deyimle, "doğrusu içim bir tuhaf oldu"...

38 yıl öncesinin tek tek dönmeye başlayan albüm sayfaları... "Dilekçe"nin ilk gecesinde sahnenin perdesini; yan kuliste Muhsin Bey, perdenin gergin ve kalınca ipini, iki eliyle ağır ağır çekerek, bizzat kendi açmıştı...

"Dilekçe" 8 kişilik bir oyundu. Oyuncuların hepsi de baş roldeydi. Ve hemen hemen hepsi de, oyunun başından sonuna kadar sahnede kalıyorlardı...

Konu, yerli bürokrasinin hem biberli, hem de alaylı bir yergisiydi.

Dekor, yanyana üç bölümlü bir dekordu; müdür odası, iki odacının bulunduğu koridor sonu ve kalem odası...

Oyun o yıllarda çok tutmuş; sokak afişleri 50. temsil; 100. temsil diye tekrar tekrar tazelenmişti...

Milliyet'de Peyami Sefa'nın yerine gelmiş, genç bir fıkra yazarıydım. Gazetenin o zamanki sahibi Ercüment Karacan, 40'ını henüz ya aşmış, ya aşmamıştı. Gazetenin Yazı İşleri Genel Müdürü Abdi İpekçi, 32'sinde ya vardı, ya yoktu...

Gazetedeki en yaşlı dostumuz, Galatasaray'dan babamın da sınıf arkadaşı olan Refi Cevat Ulunay'dı. Odalarımız yanyanaydı.

Turhan Aytul vardı, Ümit Deniz vardı, Namık Sevig vardı, Selami İzzet Sedes vardı, Hikmet Gülderen vardı...

O dönemlerden bugüne Halit Kıvanç, Bedri Koraman, Turhan Selçuk, Hasan Pulur, Sami Kohen ve üç beş dost daha kaldı..

40 yıllık bir geçmişin penceresinden 2000'li takvimlere, "ne değişti-ne değişmedi" diye baktığımızda; yönetim mekanizmasındaki, Osmanlı uzantısı lagarlıkla yozluğun sürüp gittiğini görüyoruz...

Bizim "Dilekçe"yi Ğki çok iyi konmuştu sahneye ve çok başarılı oynanıyordu- bir kez daha izledikten sonra; dünkü Posta gazetesinde Mehmet Ali Birand'ın, "Bu kadrolarla Türkiye çöker" başlıklı yazısını okuyunca; oyunu izlemeye gelmiş İzmitli dostların yüreklerinden kopan alkışlar, bir kez daha çınladı kulaklarımda...

Birand şöyle başlıyordu yazısına:

"Bürokraside kadrolaşma öylesine seviyesizleşti, öylesine politikleşti ki, Türkiye bu şekilde 2000'li yılları taşıyamaz. Alarm zilleri çalıyor."

Ne tiyatro, ne heykel, ne resim, ne yazı geleneği bulunan toplumlarda; salt hamasete dayalı ırkçılık, yahut ümmetçilik demagojileriyle; tüm dünyaya kafa tutma eğilimlerini de pompalaya pompalaya; 21. Yüzyıl'la çağdaşlık dansına ne kadar kalkabilirsiniz?

Bir yanda mesleksiz yığınların; bitmeyen bir "kulluk" koşullanmasıyla, hem ayağını öpecekleri, hem de uğrunda kahramanlık gösterecekleri, -genellikle psikopat- bir "efendi" aranmaları; bir yanda "ulus-devlet" modelini aşan küreselleşme süreçleri...

Bir yanda çatışma, vurma, kırma, ölme, öldürme; bir yanda uzlaşma, bütünleşme, gelişme...

Öyle görünüyor ki, 21. Yüzyıl'ın ilk çeyreğinden sonra değişmemekte inatlaşan demagojik ve hapazlamacı hamaset; çok daha hızlı ufalanacaktır, daha önceki yüzyıllara oranla...

2050'lerden sonra doğacaklar; ırk ve inanç öfkelerinin çıkardığı kanlı belalardan arınmış, çok daha saydam bir dünyada yaşayacaklar; tatillerini uzayda geçirmeye başlayarak...

Gece yarısından sonra İzmit'ten Göztepe'ye dönerken; 40 yıl öncesini yeniden yaşamışlığın etkisiyle, biraz da 40 yıl sonrasını düşündüm..

Değişmezlik inadı; mümkün değil, 40 yıl daha süremezdi...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır