Bedrettin Dalan belediye başkanlığını kaybettiği gün, o zamanlar yazdığım Cumhuriyet'te bu olaya tarih düşmüş ve "Bundan sonra yerel yönetim tarihi 'Dalan'dan önce - Dalan'dan sonra' diye ikiye ayrılacak" demiştim. Rahmetli dostum sevgili Ergun Balcı da benzer şeyler yazınca, Cumhuriyet'in kimi okurundan bayağı tepki gelmişti. "Siz gazete olarak Özal-Dalan yönetiminin karşısında değil miydiniz? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" diyerek. Onların anlayamadığı, Balcı ve benim Dalan'ın yapıp yapmadıklarına bakarken ideoloji gözlüklerini bir yana atmamız ve bu kentin tarihinde ilk kez son derece enerjik, yapıcı, "işbitirici" biçimde yönetilmesine karşı duyduğumuz şaşkınlıkla karışık hayranlık duygusuydu.
Şimdi tüm bunları nerden çıkardım? Kentin en önemli ana yollarında, diyelim ki Ortaköy Dereboyu Caddesi'nde, Tarlabaşı'nda, Boğaz yolunda veya hala bir tarla halinde olan Mecidiyeköy-Zincirlikuyu yolunda giderken, Beyoğlu'nun göbeğinde, üzerinde bir cami, üç tarihi lokanta ve en eski film şirketimiz olan Özen Film bulunan Ağacami Sokağı'nı arabamın aksını kırmadan inmeye çalışırken, Dalan'ı anmayayım da kimi anayım?
Daha önce de yazmıştım: Onun döneminde, baharla birlikte (Sonbahar değil, İlkbahar) her yerde asfalt kokuları yükselmeye başlar, asfaltlama makinaları vızır vızır çalışırdı. Şimdi bunu yapmayanlar diyor ki: Efendim, bu işlerde bürokrasi varmış. İhaleler ancak sonuçlanır ve asfaltlama işi ancak Eylül'de başlarmış. Yani soğuk ve yağmurla birlikte...
Peki Dalan nasıl yapıyordu? Bürokrasiyi en aza indirgeyerek, işi tam yapılması gereken zamanda yaparak...Gel de bunca beceriksizlik karşısında Dalan'ı anma.