FATİH ve Mihrimah Sultan camileri deprem hasarlı; bakımsız. Çökme tehdidi altında. Ödenek sıkıntısı ve ihmaller yüzünden Ayasofya'nın bakım-onarım çalışmaları güvenli noktalara getirilemiyor. Dolmabahçe'deki rekreasyon çalışmasının "makyaj"dan öteye geçmediğini öne sürenler var. Süleymaniye ve Sultanahmet camilerinin de ciddi ve periyodik yoğun bakıma alınmazlarsa zamanın aşındırmasından nasiplerini trajik şekilde alacakları vurgulanıyor. Uzmanlar diyorlar ki: "Doğal afetlerde, insan kaybı ile beraber, yerine koymamıza imkan bulunmayan bir diğer unsur, tarihi eserler. Zamanın yıpratmasına karşı da tarihi eserlerin riski aynı. Tarihsel dönemlerin en önemli kesişme noktalarından ve hazine dairelerinden biri olan İstanbul'da tarihi eserler üvey evlat gibi; sahipsiz."
BUNLARIN hiçbiri yeni söylenen sözler, yeni yapılan uyarılar değil. Aynı yakınmalar belki yarım asırı aşkın süredir gündemde. Uzmanlar o günlerden beri uyarıyor... Ve o günlerden beri somut hiçbir önlem alınmadığı, girişimde bulunulmadığı için, anıt-eserlerdeki zaman aşındırması sürüp gidiyor.
ÖZETLEMEK gerekirse tarihsel değerlerin yitirilmesi, "rutin ve kronik bir kaygı" haline gelmiş durumda. Hepimiz 50 yıldır, "Tarih ve kültür mirasını bakımsızlığın, ilgisizliğin hoyrat pençesinde yitiriyoruz" diye üzülüp hayıflanıyoruz. Oysa "çağdaş uygarlık düzeyine koşut bir sorumluluk duygusu" içerisinde, "kültür-tarih mirasının yitiriliş süreci"ni "değişmez kader ve rutin yazgı" olmaktan çıkarmalıyız; gerçekçi, sağlam bakım-koruma mekanizmalarını kurup bu "rutin ağlaşma"yı gündemden düşürmek zorundayız.