kapat

23.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İPEK CEM(ipek.cem@sabah.com.tr )


Yumuşak geçiş

Devlet yönetiminde ve toplumsal barışın sağlanmasında uzlaşma gerçekten önemli bir olgu. Ancak, konu, Türkiye'nin ivedilikle çözüm bekleyen sorunları olduğunda, her kesimin birbiriyle çelişen önceliklerini karşılamak mümkün olmuyor. Hele hele, evrensel bazı yaklaşımların ve Türkiye'nin önceliklerinin beklemeye vakti yok.

Oysa Ankara, sürekli bir 'yumuşak geçiş' mesajı veriyor. Bu haftaki Bakanlar Kurulu toplantısında da, durum değişmedi. Ekonomide IMF'yi dinleyelim, ama hiçbir kesimi kızdırmayalım. AB üyeliği için bir an önce mesafe kaydedelim, fakat birçok konuda taviz vermeyelim. Özelleştirme yapalım, ancak bunu alıştıra alıştıra zamana yayalım. Listeyi uzatmak mümkün. Anafikir ise hep aynı: 'ne yârdan, ne serden vazgeçmek'.

Cumhuriyet tarihinin mimarı Atatürk, sebepli sebepsiz gündeme getirilir. Düşünelim, acaba Atatürk bugün Başbakan veya Cumhurbaşkanı olsaydı, hangi öncelikler üzerinde dururdu? Şimdiki zamanda muhtemelen görüşleri daha farklı, yaşadığımız döneme daha uygun olurdu. Biz AB üyeliğiyle toplumsal, siyasi ve ekonomik yaşamımızda bir devrimden bahsediyoruz. Oysa, AB konusu, iç politika malzemesi yapılmaktan, dejenere olmuş durumda. Burada bir üyelikten ve belli şartların kabulünden söz ettiğimizi unutmuş gibiyiz.

AB ülkeleri birleşik para birimine yöneldiğinde, bu birliğe katılmak için belli şartları yerine getirmek gerekiyordu. Getirebilenler katıldı, diğerleri ise 'başka bahara' kaldı. Türkiye'nin üyeliği de aynı mantık içinde değerlendirilmeli. Biz farklı bir ülke olabiliriz. Değişik ihtiyaçlarımız, temennilerimiz bulunabilir. Avrupalılar hakikaten bizi tam anlayamıyor olabilirler. Ancak, AB'ye üyelik sonuçta bazı şartların yerine getirilmesinden başka birşey değildir. Bir noktada da, üyeliğin artıları ile bize göre eksilerinin muhasebesi yapılır ve geri bile dönülebilir. Tabii, geri dönmek Türkiye'nin uygarlık mücadelesinde ciddi bir yenilgi olur.

Her horoz kendi çöplüğünde ötermiş. Bizim, biraz kendi çöplüğümüzün dışına çıkabilmemiz lazım. Sanki bunu yaptığımızda, ulusal çıkarlar bertaraf edilecekmiş gibi yanlış bir düşünce sarıyor bazılarını. Neden korkuyoruz? Rekabetten mi? Bilgisizlikten mi? Bu ülkedeki haksızlık ve yolsuzlukların başkaları tarafından anlaşılmasından mı? Bu korkular, bizim korkularımız. Onları ancak kendi kararlılığımızla bizler yenebiliriz. Siyasi partiler, bünyelerinde ve TBMM'de demokrasiyi içlerine sindirebildiler mi? Rekabete ve saydamlığa ne kadar riayet ediyorlar? Devlet yönetimi, AB'ye katılımın, Türkiye için bir 'devrim' olduğunun bilincinde mi? 'Yumuşak geçiş' politikasının bizlere ne kadar zaman kaybettirdiğinin farkında mıyız?

Geçtiğimiz günlerde uluslararası bir telekom şirketinin Türk yöneticisiyle tanıştım. Kendisi Yunanistan'ın telekom şirketi OTE'nin AB fonlarından ne denli faydalandığına dikkat çekmekteydi. İlk halka arzını 1996 yılında gerçekleştiren OTE, şu sıralarda AB fonlarıyla bölgesindeki telekom operatörlerine yatırım yapmakta.

Oysa, trenin son vagonlarını dahi kaçıran Türk Telekom, 15 milyon abonesiyle, 10 milyon cep telefonu abonesi istatiğiyle karşı karşıya. Demek ki, devletçi ve korumacı prensiplerle alınan kararlar, illa ki topluma fayda sağlamıyor. Rekabetten ve özel sektörden korkmamak lâzım.

Asıl, oyunun kuralları ve hakemlerini doğru belirlemek sorumluluğu devlete ait. Hiçbir kurum ve girişim, 'yumuşak geçiş' mantığıyla istediği değişimi yakalayamaz.

Kadın haklarından, Berlin duvarının yıkılmasına, Cumhuriyet devriminden, endüstriyel devrime kadar giden zincirde, çağ atlatan değişimler hızla yaşandı. Tarih, cesaretli, inançlı ve vizyon sahibi kişiler tarafından yazılıyor. Sırf kendimiz gidip görmedik diye, dünyanın yuvarlak olduğuna inanmayanlardan olmayalım.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır