kapat

23.09.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
pandora
Bizim City
Sizinkiler
Rehber
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Ermeni konusunda Alman arşivlerine bakma gereği

Önce hemen şunu söyleyelim ki, ne elektrik kesintilerinin yeniden başlayacak olması, ne tehlikeli bir İstanbul depreminin gitgide daha güncelleşmesi, ne de yıllık enflasyonun yüzde 40'ın altına düşemeyeceğinin öngörülmesiyle artan iflaslar, kimseyi karamsarlığa sürüklemesin.

"Yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 65 basamak altında kalarak, 20. yüzyılı da acı bir fiyaskoyla köküne kadar ıskalamış olmanın, günümüze yansıyan sonuçları bunlar ve çok doğal.

Neden karamsarlığa hiç de gerek olmadığına gelince...

Türkiye de artık megalomanyak hamaset demagojileriyle kendi kendini kandırıp durmaktan kurtulma dönemecine yaklaşıyor...

Önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin, ta III. Selim'den bu yana, güçlü devletlerden birinin dümen suyuna girerek; içerde de durumu, "çağdaşlaşma görüntüleri" ve "hamaset demagojileri"yle idare etmeye çalışmış olduğu büsbütün ortaya çıkacak...

III. Selim döneminde başlayan "Nizam- cedit-yeni düzen", bir anlamda Yeniçeri ordusunu da yeniden yapılandırmayı öngörüyor ve iyice çağ dışı kalmış olan imparatorluğu, Fransa'nın dümen suyuna doğru yönlendiriyordu.

Böylesi bir eğilim, tutucu çevrelerin avantasıyla çatıştığı için, "din elden gidiyor" kışkırtmasıyla Cami'ci siyasetin ayaklanmasına ve Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim'in devrilip öldürülmesine neden oldu...

Ancak İmparatorluğun Fransa'nın dümen suyuna girmesi engellenemedi. II. Mahmut döneminde, Fransa'nın da yardımıyla 140 bin kişilik Yeniçeri ordusu kılıçtan geçirildi ve Fransız modeli, Nizam-ı cedit ordusu kuruldu. Ondan 13 yıl sonra da, Sultan Abdülmecit tahta çıkar çıkmaz, "Tanzimat-düzenlemeler" dönemi başladı. İmparatorluk, insan haklarına da, azınlık haklarına da saygılı bir hukuk devleti olma ve çağdaşlaşma vaadleri içine giriyordu...

İstanbul sokaklarında, faytonlarda yanyana oturtulmuş hoca, papaz ve hahamlar dolaştırıldı ve tellallar çıkartılıp mahalle mahalle bağırtıldı:

- Duyduk duymadık demeyin, bundan böyle gavura "gavur" demek, yok...

İmparatorluk, İttihatçılar ve II. Meşrutiyet'le birlikte, Fransa'nın dümen suyundan çıktı, Almanya'nın dümen suyuna girdi.

Almanya, 1871'de ortaya çıkmış yeni bir devletti. İngiltere ile Fransa gibi, ne Afrika'da büyük bir ağırlığı vardı, ne Yakındoğu'yla Ortadoğu'da ve Asya'da...

Osmanlı İmpataroluğu'nu hegemonyası altına aldığı an, kendiliğinden hem Balkanlar'da, hem Ortadoğu'da, hem Asya'da büyük bir ağırlığa sahip oluyordu...

Ancak İmparatorluğu hem Avrupa'dan koparmak, hem Asya Türki'lerine doğru itmek için, Türk ırkçılığnı pompalamak gerekiyordu.

Berlin'in dümen suyundaki İttihatçılar, birden ırkçılığı ulusal bir politika yaptılar. Ancak içerdeki azınlıklar da iyice ırgalanmaya başladı.

Bir de buna durup dururken Odesa'yı bombardıman ederek I. Dünya Savaşı'na girmek eklenince...

Berlin Genelkurmayı, Osmanlı azınlıklarının İngiltere ve Fransa'yla işbirliğine geçme eğilim ve girişimlerini önlemek için; İttihatçıları, özellikle Ermeni azınlığı üstünde baskı yapmaya itti...

Bu baskıların objektif boyutları bilimsel bir saydamlığa bir türlü kavuşturulamadı ve gerçekte II. Wilhelm dönemindeki Alman Genelkurmayı'nın planlayıp desteklediği bu "baskıların boyutu" günümüze kadar hep gündemde kaldı ve bir takım diplomatik polemiklere neden oldu.

I. Dünya Savaşı yenilgisiyle İmpataroluğun tasfiyesinden sonra; Cumhuriyetçiler de, bir süre Sovyetler'in dümen suyuna girdiler. Arkasından İngiltere'nin; daha sonra da ABD'nin dümen suyuna girildi..

Günümüzde ise gitgide daha hızlı globalleşen Dünya'da, dümen suyuna girilecek büyük bir devlet yerine; mutlaka benimsenmesi gereken evrensel ilkeler ön plana çıkıyor; insan hakları gibi, hukukun üstünlüğü gibi, demokrasi gibi..

Böyle bir durumda 10-15 yıla kadar Türkiye de, hem daha çok saydamlaşmak, hem de bu ilkeleri mutlaka benimsemek zorunda... Hele o arada bir de büyük bir İstanbul depremi olursa...

O nedenle elektrik kesintileri başlasa ve Ankara, güngünden yalnızlığa itiliyormuş gibi görünse de, karamsarlığa gerek yok... Türkiye, 21. yüzyılı da ıskalayamayacaktır.. Enseyi karartmayın..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır