kapat

29.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Acılı aile kararlı

5 yıl önce şehit olan pilot üsteğmen Cenk Yeşilpınar'ın ailesi Hava Kuvvetleri Komutanlığı hakkında suç duyurusunda bulundu

Zor bir yazıydı benim için de. Çünkü acılı bir ailenin feryadını dile getirmiş, sonra da aldığım cevaptan büyük üzüntü duymuştum. Ancak ne kadar üzücü de olsa bunu da yayınlamak zorundaydım.

Hatırlamayanlar için bir özet yapayım. Pilot üsteğmen Cenk Yeşilpınar bundan 5 yıl önce 19 Eylül 1995'de Merzifon'da kullandığı F-5 uçağının düşmesi sonucu şehit olmuştu. Bu korkunç olayın acıya boğduğu Yeşilpınar ailesi, kazadan bir süre sonra Hava Kuvvetleri'nden oğullarının ölümüne neden olan teknik arızanın nedenini sormuş ve sorumlular hakkında ne yapıldığı konusunda bilgi istemişti.

Ancak Yeşilpınar ailesinin ifadesine göre Kuvvet komutanlıklarından Genelkurmay Başkanı'na hatta Cumhurbaşkanı'na yazılan mektuplara bile bir cevap alamamışlardı.

Bu konuyu onur sorunu yapan Yeşilpınar ailesi ısrarlı mektuplarına devam etmişti. Bir örneğini bana da gönderdikleri dosyadan edindiğim bilgilerle bu durumu sizlere de aktarmıştım. İşte Ülfet ve Erol Yeşilpınar çiftinin mücadelesi bu sütunlarda yer aldıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama gönderdi. Bu açıklamada üsteğmen Cenk Yeşilpınar'ın uçağının bir teknik arıza nedeniyle değil, pilot hatası yüzünden düştüğü bildiriliyordu.

Bu açıkçası benim için de süpriz olurken, ailenin yıkıldığını tahmin etmemek mümkün değil elbette.

Aile devam ediyor
Tam tahmin ettiğim gibi bu haber Yeşilpınar ailesini perişan etti. Aradan birkaç gün geçti. Erol Yeşilpınar aradı; "Benim oğlumun 800 saat uçuşu var, kendi hatası yüzünden uçağı düşürmüş olamaz, kendilerini kurtarmak için oğlumu böyle feda etmelerine razı olamam" dedi.

Bu kadar sert bir söz üzerine "Ne yapacaksınız?" diye sordum. Cevapladı: "Sizin de yazdığınız gibi Merzifon Üssü'nde oğlumun kullandığı uçağın teknik arıza sonucu düştüğü rapor edildi. Ancak 5 yıl sonra Genelkurmay Başkanlığı uçağın oğlumun hatası yüzünden düştüğünü açıklıyor. Bu çelişkili açıklamaları da alarak son beş yılda kuvvet komutanlığı yapmış üç Hava Kuvvetleri Komutanı, Merzifon Hava üssü komutanı, yine Merzifon'daki bakım onarım birimi yetkilileri ile Genelkurmay Genel Sekreteri hakkında hem askeri hem sivil savcılığa suç duyurusunda bulunacağım."

Suç duyurusunda neler var?
Erol Yeşilpınar 18 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığı Askeri Başsavcılığı ile Adalet bakanlığı Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazdığı iki suç duyurusunu verdi.

Suç duyurusunda komutanlıkların olayla ilgili çelişkili açıklamalarının yanısıra çok ilginç suçlamalar da var.

Örneğin Erol Yeşilpınar F-5 uçaklarının ardarda düşmesinden sonra 1996'da uçuşların neden durdurulduğunu, modernizasyon için İsraille işbirliği yapıldığını ancak bunun da yeterli olmadığını iddia ediyor.

Yeşilpınar ailesinin suç duyurusunda bütçede uçak modernizasyonları için kaynak ayrılmazken yüzmilyonlarca dolar ödenerek tanker uçakların alındığını, bunun ülke kaynaklarını gereksiz yere tükettiği belirtiliyor.

Komutanlar silah işi yapanların evinde ne arıyor?

Şehit Üsteğmen Cenk Yeşilpınar'ın babası sivil ve askeri savcılıklara verdiği suç duyurularına bazı gazete haberleri de eklemiş. Erol Yeşilpınar üç yıl önce Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç'la, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in Ali Şen'in Bodrum'daki evinde biraraya geldiklerini söyleyerek "Bu gazetelere bile haber oluyor. Ali Şen zaman zaman silahlı kuvvetlere helikopter ve yedek parça satan bir dış ülkenin komisyoncusudur. Bu komutanların o evde olmaları, bunun basına yansımasından hiç çekinmemeleri çok ilgi çekicidir" diyor.

Yeşilpınar, söz konusu haberde Ege Ordu Komutanı Doğu Aktulga'nın da olduğunun belirtildiğini, ancak hemen ertesi gün tekzip yayınlandığını da belirterek "Demek ki Doğu Aktulga bu tür bir davete katılınmaması gerektiğini açıklamak ihtiyacını duyuyor, o halde diğer komutanların orada ne işi var" ifadesini kullanıyor.

Madalya ve maaş konusu düzeltildi
Erol Yeşilpınar oğulunun şehit olmasından sonra "ölüm nedeninin" peşinde koşarken, o güne kadar yanlış ya da kötü yapılan uygulamalara da denk geldiğini ve bunlarla da mücadele ettiğini anlattı.

Örneğin Erol Yeşilpınar oğlunun şehit olmasından sonra aileye verilen Öğünç Madalyası'nı almaya gitmiş. Törenin ardından dikkatini çekmiş, madalya bronz. "Neden?" diye merak etmiş. Sonra mücadele etmeye karar vermiş. Yeşilpınar'ın ısrarlı takibi sonucu madalya yönetmeliklerinde gerekli değişikler yapılmış ve madalyalar arasındaki ayrım ortadan kalkmış.

Erol Yeşilpınar'ın oğlunun şehit olmasından sonra verdiği mücadelelerden biri de Emekli Sandığı'ndan şehit ailelerine bağlanan maaşların değiştirilmesi olmuş. Daha önce şehit olanlar hangi rütbedeyse, eş ve yakınlarına bağlanan maaş da o düzeyde oluyordu. Erol Yeşilpınar bu konudaki mücadelesini şöyle savunmuş: Eğer şehitler yaşasaydı hangi rütbeye kadar yükselecekse, yıllar geçtikçe yakınlarına bağlanan maaş da öyle artmalı. Adalet bunu gerektirir.

Çok makul olan bu görüş şimdi gereken yasal statüsüne de kavuşturuldu. 1 Eylül'den itibaren geçerli olacak.

HADEP sıkıntıya girmiş
Cumartesi günü bu köşede HADEP'le ilgili bir yazı vardı. HADEP Genel Başkanı Ahmet Turan Demir geçtiğimiz hafta bazı gazetecilerle yemek yemiş ve görüşlerini anlatmıştı. Bu yemeğe katılamamış, ancak Hayrullah Mahmud'un izlenimlerini size aktarmıştım.

Dün Genel Yayın Müdürü Tayfun Devecioğlu'na gönderilmiş bir faks mesajı aldım. Mesaj HADEP Başkanı Ahmet Turan Demir'den gelmiş. Faksta bu köşede geçen "Demir PKK'nın terörist bir siyasi örgüt olduğunu söyledi" ifadesinin kendisine ait olmadığını belirtiyor.

Canım sıkıldı tabii, Hayrullah Mahmud'a "Bak böyle bir açıklama geldi, ne diyorsun?" diye sordum. "Karşılıklı soru cevaplar sırasında söyledi, çünkü ben Ahmet Turan Demir basını suçlarken PKK ile içiçe geçmiş gibi görünmenizin nedeni basın değil, o halde bu konudaki tavrınızı açık açık ortaya koyun dediğimde, biz legal siyasi bir partiyiz, PKK ise terörist örgüttür, demişti" cevabını verdi.

Demek ki bir yanlış anlama söz konusu. O halde Ahmet Turan Demir'in talebi üzerine kamuoyunun bilgilenmesi için düzeltiyorum; HADEP'e göre PKK terörist bir örgüt değil.

Ahmet Turan Demir CHP, ANAP, FP ile liderler düzeyinde görüşme yaptıkları DYP ve MHP'den cevap bekledikleri yolundaki beyanın da kendisine ait olmadığını söylüyor. Hayrullah Mahmud'a bunu da sordum. "Söyledi ama, söylemedi diyorsa elimden birşey gelmez" dedi.

Kamuoyuna bunu da belirtmek istiyorum. Ayrıca bir de notum var: HADEP kendi içinde de hesaplaşmak zorunda. Kendi içinde hesaplaşmadan sistem içinde, iktidara en azından koalisyon ortağı olarak gelmeyi talep etme hakkı bile olmaz.

Kara bulutlar
İstanbul iki üç gündür yağmura esir. Ne zaman nerede yağacağı belli olmuyor. Acayip bir iklim. Gün ortasında sanki hava kararmış gibi oluyor. Peki acaba yağmur öncesi bulutlar niye kararıyor, biliyor musunuz? Ben de yeni öğrendim. Nedeni şu; Bulutlar ışığı emiyor. Normal olarak bulutlar beyaz görünüyor. Çünkü gelen ışınlar bulutları oluşturan su ve buz tabakalarına çarpıp yansıyor ve daha parlak oluyor. Ama bulutlar iyice dolup yağış pozisyonuna geçeceği zaman bu damlacıklar çok irileşiyor. Böylelikle bulutlar ışığı yansıtmıyor tam tersine iyice emiyor. Biz de şağıdan bakınca bulutları kararmış olarak görüyoruz. İyi de oluyor, yağmur yağacağını anlıyoruz.

Krize fıkra
Kararname krizi bitti, şimdi de yetki krizi başlar mı? Ankara bunu merak ediyor. Aklıma bir fıkra geldi. Anlatayım.

Zamanında çok nüktedan bir adam varmış. Karısını aklına estiği zaman "üçten dokuza şart olsun boşsun" der ve babasının evine gönderirmiş. Birkaç ay sonra da tanıdığı bir hocanın yardımıyla hülle yaparak karısını tekrar nikahına geçirirmiş. Bu olay birkaç defa tekrarlanmış. Millet de merak etmeye başlamış; öyle ya boşa boşa sonra da tekrar tekrar evlen.

Gidip sormuşlar adama "Sen ne yapmaktasın böyle?" diye.

Adam gülerek cevaplamış "Her seferinde yeni evlenmiş gibi heyecanlı oluyorum da ondan böyle yapıyorum."

Biz de mi öyleyiz yoksa..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır