kapat

24.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Çocuklar, bizim çocuklarımız

AYLAR önce bu sütunlarda İstanbul'un yoksul çocukları üzerine bir yazı yazmıştım. Ve her kavşakta, her trafik ışığında arabamızın önünde peydahlanan ve zayıf siluetlerini cama yapıştırarak bir şeyler satmaya çalışan bu yavrular karşısındaki kişisel ikilemimi belirtmiştim: Onlara yardım etmeli mi? Yoksa bu hazin duruma kökten çare bulmak için oralı bile olmamalı mı?

Şimdi iş bir Valilik kararıyla çözümlenmeye çalışılıyor. Sokak çocuklarından kağıt mendil bile alanın 6 ay hapis yatması sözkonusu. Bu kararnamenin caydırıcılığı ile kimse bir şey almayacak, o çocuklar da ortadan kaybolacak.

Hiçbir olaya peşin hükümle yaklaşmamaya çabalarım. Bu konuda da öyle. Salı günü Hıncal Uluç'un yazısını okuyunca, kararın doğruluğunu düşündüm. Öyle ya, bu çocukların hemen hepsinin ardında onları çalıştıran, dilendiren veya şunu-bunu sattıran çeteler vardı. Ticaret durunca bu iş de bitecek, çocuklar evlerine ya da okullarına dönecekti.

Ama aynı gün yine Sabah'ta okuduğum röportaj, inancımı sarstı. Burda bizzat çocukların tepkisi sözkonusuydu. Biri şöyle diyordu: "İstanbul'daki her çocuk okul masrafını çıkarmak için çalışmak zorundadır. Günde 20-25 tane su satarak eve para götürmeye çalışıyoruz."

Bir diğerinin tepkisi şöyleydi: "Satış yapmamamızı istiyorlarsa yol gösterecekler. Çalışmayıp ne yapalım? Hırsız mı olalım?" Bir başkası ise kazandıkları parayla 2.5 yaşındaki kardeşi Soner'e süt aldığını söylüyor ve şöyle tepki veriyordu: "Soner'e nasıl süt alacağız o zaman?"

Ya, işte böyle. Eğer aslında çok daha derin sorunların yansıması olan kimi görüntülerin kararnamelerle ortadan kaldırılacağı ve böylece sorunların da çözümleneceği düşünülüyorsa, bu yanlış. Siz ülkenin ekonomisini bir türlü dengeye oturtamayacak, bölgeler arasındaki büyük uçurumu kapatamayacak ve büyük kentlere yığılmayı önleyemeyeceksiniz. Doğu-Güneydoğu'yla ilişkili ekonomik paketleri bir türlü hayata geçiremeyecek, büyük göçü tersine çeviremeyeceksiniz.

Ve kimi gafil belediye başkanlarının yaptığı gibi, kentlerin işgaline, kaçak yapılaşmaya göz yumacak, hatta her gecekonduya süt getirmeyi insanlık görevi sayacaksınız.

Üstelik doğum kontrolu, çocuk sayısında sınırlamayı teşvik gibi bilimsel yöntemlere de geçemeyeceksiniz.

Sonra, sokakları istila eden o küçücük ve günahsız yaratıklara kızacak, onlara yüklenecek, yapay önlemlerle çözüm arayacaksınız. Olacak şey mi bu?

Korkarım kabak yine o küçüklerin başına patlayacak, birkaç çeteyi çökertelim derken hepsi polis ve zabıtanın baskısıyla karşı karşıya kalacak ve büyük kentlerde araba, sermaye, polis ve düzen düşmanı potansiyel birer dinamit olarak yetişecekler.

Yıkılır mı, dayanır mı kumarı

GAZETEDE bir haber.. Metro'nun Süleymaniye civarındaki kazıları başlamış. Cami ve külliyesinin buna dayanıp dayanamayacağı da kazılar sonucu belli olacakmış.

Hey Allahım, aklımı sen koru koskoca Süleymaniye denek taşı mı? Ya kazılardan sarsılır, hatta çökerse? "Demek dayanamazmış" deyip güzergâh mı değiştireceksiniz?

Aslında İstanbul kadar eski olan Roma, Paris gibi kentlerde de metro var. Hem de tüm kentin, dolayısıyla eski yapıların ve anıtların yanından geçen. Ama oralarda kimse böyle bir risk almamıştır.

Bilimsel etüdler, dayanıklılık testleri yapılmış ve kazılar büyük yapılardan olabildiğince uzağa çekilmiştir.

Bizde bu etüdler var mı? Eski kentteki kazıların oradaki şaheserlere zarar vermeyeceği bilimsel olarak saptandı mı?

Yoksa o anıtlarla kumar mı oynanıyor? Gerçekten bilmek istiyorum.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır