kapat

17.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Neyin "milad"ı?

Geçen yıl bugün yani 17 Ağustos, genel kabul gören bir biçimde bir "milat" olarak adlandırılmıştı. Öyle ki, herşey, 17 Ağustos 1999 tarihine göre tanımlanacaktı. "17 Ağustos'tan önce ve sonra" diye... Hiçbirşey, artık "aynı" olmayacaktı.

Depremin tarifi imkânsız acılarını böylesine bir "milat" gibi kabul duygusunun sebebi neydi? Bu deprem, Türkiye tarihinin ne en şiddetli, ne de en çok alan depremiydi. Ama niçin, 17 Ağustos bir "milat" sayılmalıyıdı?

Bunun çeşitli nedenleri var. Fakat, en başta, bu "milat" tanımlaması, Türkiye'nin değişim arzusunu, değişme iradesini yansıtıyordu ve 17 Ağustos en çarpıcı ve en can alıcı biçimde bu arzu ve iradeyi harekete geçirmişti.

Türkiye'deki değişim arzusu ve iradesinin, 17 Ağustos depremi ve "milat" kavramıyla birlikte kendisini dışa vurmasının nedeni ise, depremin, tartışılmaz biçimde ortaya serdiği olgular.

Depremzede halkın yardımına koşan nice yabancı ülke, anlamsız ama tumturaklı biçimde ve hayli demagojik bir vurgulamayla nice yetkilinin ağzına pelesenk olan "Türkiye Cumhuriyet Devleti"nden önce deprem bölgelerine yetişti.

Deprem, "Türkün Türkten başka dostu yoktur" şeklindeki yavan ve MHP'nin değirmenine su taşıyacak cinsten milliyetçiliğin de, bu sayede, zeminini ortadan kaldırdı. Türkiye halkı, insanlığın bir parçası olduğunu bu vesile ile gördü. Dünya, Türkiye'ye açıldı ve Türkiye'nin dünyaya açılması için bir nevi davetiye çıkardı.

"Milat" kavramına hak kazandıran bir başka anlamlı gelişme ise, Türkiye halkının dayanışma ruhunun, birbirine bağlılığının ve inisyatif gücünün ortaya çıkması idi. Türkiye, her köşesinden, her meslekten, her gelir grubundan insanıyla, deprem bölgesine aktı. "Tasada ve kıvançta" tek yürek, tek halk olduğumuzu deprem sayesinde acı ama gayet çarpıcı biçimde anladık.

Zaten, halkın seciyesiyle devletin yeteneksizliği ve yabancı ülkelerin etkili yardım çabaları öylesine eş zamanlı gerçekleşti ki, depremin yeryüzündeki sarsıntısı, toplumun bilinçaltında da kuvvetli bir sarsıntı yarattığı için, 17 Ağustos bir "milat" sayıldı.

Bir süre sonra, iki görüş çarpıştı: "17 Ağustos bir "milat"tır" ve "Burası Türkiye, bir süre sonra herşey unutulur ve herşey eski haline döner"...

Bu iki görüşten hangisi, 17 Ağustos'un yıldönümünde geçerliliğini kanıtladı?

İlk bakışta ikincisi gibi. İşte ortadaki kahredici görüntüler; depremzede halkımız aradan geçen bir yıla rağmen yaralarını saramadı. Depremin en şiddetle vurduğu kentlerimizin belediye başkanları, son bir yıl içinde yapılanları sadece "pansuman" olarak niteliyorlar. Depremde bunca can kaybının hiçbir sorumlusu ortaya çıkarılıp cezalandırılmadı. Zaten, ölü ve yaralı sayısı bile tam olarak ortaya çıkarılmadı. Resmi rakamların, gerçek rakamlar olmadığını bilmeyen yok.

Buna rağmen, Türkiye, aynı Türkiye değil. Tepesi değişti. Deprem bölgesine bir kez ayak baska lütfõnu göstermeyen ve bu konuda Amerikan Başkanı'nın gerisinde kalan Cumhurbaşkanı artık Çankaya'da değil. Türkiye'nin yeni Cumhurbaşkanı, "17 Ağustos miladı"nın dip dalgalarının Çankaya'ya taşıdığı ve bugün deprem bölgesinde bulunacak olan Ahmet Necdet Sezer... Türkiye, depremin üç ay sonrasından itibaren, AB'nin aday üyesi. Türkiye'de bir "sivil toplum inisyatifi"nden gerçekten bahsedilebilecekse, bu 17 Ağustos'tan sonra mümkün oldu. Türkiye'nin "sivil toplumu" artık özgüvene sahip ve bu bir "modern ulus" olabilmek için "olmazsa olmaz" şart.

Adapazarı ve Gölcük, depremin en acımasızca vurduğu iki yerleşme birimiydi. Adapazarı, Türkiye'nin "rengârenk insan vitrayı"nın en gösterişli parçasıdır. Merkezi yerlebir oldu. Gölcük, esas olarak, Gürcü ve Diyarbakır çevresi ağırlıklı Kürt vatandaşlarımızdan oluşuyordu. İnsanın içini burkan görüntülerle çöktü.

Ancak, Adapazarı ve Gölcük ve çevrelerinin enkazından, birbirine tutkun, sağlam bir toplumun mayası çıktı. 17 Ağustos, Türkiye halkını birbirine bağlayan en güçlü sıva idi. O yüzden, bir "milat"tır.

"Devlet"e baktığınızda "eski tas, eski hamam"ı görebilirsiniz; toplum açısından baktığınızda ise, evet, 17 Ağustos bir "milat"tır; esas olan da budur...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır