kapat

17.08.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Arbeta
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Sezer dürüst olduğu için seçilmişti

Ahmet Sezer Cumhurbaşkanı seçilmeden önce Anayasa Mahkemesi Başkanıydı. Mahkeme Başkanı olarak hukuka çok bağlı, dürüst, namuslu, hiçbir çirkin olaya karışmamış, hiçbir skandalda da ya da olumsuz habere konu olmamış, tertemiz bir isimdi.

Başbakan Bülent Ecevit, adaylar belirlenirken, koalisyonu oluşturan partilerin liderlerinin Cumhurbaşkanı olamayacağı kuralını koydu. Bu şaşırtıcıydı. Niçin Bahçeli veya Yılmaz aday olamasındı? Ecevit istemedi. Bunu kimileri "Ecevit kendi olamadığı için başka liderin olmasını istemiyor" diye yorumladı, kimileri de "Mesut Yılmaz'ın Cumhurbaşkanı olmasını ancak böyle önleyebilirdi" dedi.

Ecevit kendi partisinden bir ismin de Cumhurbaşkanı seçilmesine razı olmadı.

Sonunda yukarıda özelliklerini sıraladığım Ahmet Sezer'in adını ortaya attı. Sezer bu özellikleri nedeniyle diğer liderlerin de onayını aldı. Tüm liderler Sezer adı üzerinde anlaştıklarını bildirmek için biraraya geldiler.

Bu tarihi bir buluşmaydı. O gün herkes Cumhurbaşkanı seçimini bile unutup beş liderin yanyana dizilmelerinin heyecanına kaptırdı kendini. Sonunda Sezer ortak aday olarak açıklandı. Buna tüm partilerin içinden tepkiler yükseldi. Milletvekilleri cılız bir sesle de olsa "Cumhurbaşkanı seçilecek mi, yoksa atanacak mı?" dediler. Koalisyonu oluşturan tüm partilerden Cumhurbaşkanı adayları çıktı ortaya. Hatta MHP kendi partisinden aday çıkmasın diye demokrasiyi göz göre göre ayaklar altına almaktan bile çekinmedi. Liderler Meclis'te adeta terör estirerek Sezer'in seçilmesini sağladılar. Sonra da derin bir "oh" çektiler.

Anladığım kadarıyla Sezer'in Cumhurbaşkanı olarak başka türlü davranacağı sanılıyordu. Şimdi yeni akım bu ya, Anayasa Mahkemesi Başkanı olmak başka, Cumhurbaşkanı olmak başka deniyor. Yani Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak hukuka uymak gerek, ama Cumhurbaşkanı olduysan Anayasa Mahkemesi Başkanı gibi davranamazsın, hukuk gerekirse çiğnenir, birşey olmaz.

Sezer Cumhurbaşkanı olarak da hukuka bağlı kalmaya özen gösterdi. Ahlakı bozulmadı, ilkelerini çiğnemeye kalkmadı, namusunu korudu.

Şimdi hepsi kızıyor.

96'dan bu yana ne yapıldı?
İrtica ve bölücülükle ilgili yasaların taaa 1996'nın Haziran ayından sonra çıkması gerekiyordu. Çünkü o yılın 28 Şubat'ında bu kararlar alınmıştı. Mevcut Refahyol hükümeti bunları uygulamadığı için demokrasi tarihimizin en büyük psikolojik harbi başlatıldı, o hükümet yıkıldı, yerine Demirel'in üstün katkılarıyla laikliği koruyacağına inanılan Yılmaz- Ecevit hükümeti kuruldu. Normal olarak bu hükümetin 28 Şubat kararlarında geçen irtica kanun ve kararnamelerini çıkarmaları gerekiyordu. Önce ANAP yan çizdi, çünkü her ne kadar laikse de, dinci kesimlerin oyuna muhtaçtı. Ecevit de çok laik görünmekle birlikte Fethullah Gülen taraftarlarından oy bekliyordu. O halde yasalar bekleyebilirdi.

O günden bu güne geldik. Araya seçimler girdi. Çıkan sonuca göre en laik ve Atatürkçü olanlar biraraya gelerek ülkeyi şeriat tehlikesiden korumak için hükümet oluşturdular. Yine bu hükümetten irtica yasalarını çıkarmalarını bekledik. Ama çıkmadı bir türlü.

Şimdi, her nedense memur kararnamesi Cumhurbaşkanına imzalatılmak isteniyor. Neden acaba? Yoksa dürüst, namuslu, hukuka bağlı çıkan Cumhurbaşkanı gelecek için bir tehlike olarak mı görülüyor? Madem bu kararname çok gerekli ve eğer imzalanmazsa "devlet krizi" bile çıkabilir, 2 ay önce koltuğunu boşaltan Demirel zamanında niçin çıkarılmamıştı?

Bu afişi de unutmayalım
Böyle ayıp şey olur mu? Onbinlerce insanımızın can verdiği o korkunç depremin yıldönümünde duvarlara asılan billboardların üzerinde Bayındırlık Bakanı'nın fotoğrafı ne arıyor?

Binlerce ölününün henüz soğumayan bedenlerinin üzerinden siyaset yapılır mı?

Daha başarılı olup olmadığı kesinleşmemiş olan bir bakanın sanki depremin yaralarını saran tek adam gibi sunulması üstelik bunun parasının da Türk halkının cebinden çıkması ancak utanılacak bir olaydır.

Günlerdir haykırıyoruz "Uyuma, unutma, unutturma" diye.

İşte unutmamamız görüntülerden biri de bu afişler. Binlerce cesedin üzerinde gülen bu çehreyi ve ardındaki zihniyeti unutmayalım.

Herkes alıyor da siz yakalandınız
Köksal Toptan suçüstü yakalandı. Ama o zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor. Sadece kendi yapsa neyse, basında da savunucuları başgösterdi. Hani neredeyse "bir büyük rüşvet çarkını ortaya çıkaran adam olarak" heykelinin dikilmesini bile isteyecekler.

Başka siyasetçiler de seçim öncesinde ya da parti kongrelerinde bazı işadamlarından bağışlar almışlardır. Hatta "mışlardır" demek bile doğru değil. Aldılar. Tamam da aldıklarını biliyoruz, belgeleyemiyoruz. Köksal Toptan ise yakalandı. Olan budur.

Şimdi tek yakalanan olmanın verdiği öfkeyle etrafa saldırmak, başkalarını suçlamak ve hatta kendi rüşvetçiliğini neredeyse bir erdemli davranış haline getirmek olmaz. Bazı büyük yazarların buna destek çıkması ve Köksal Toptan'ı kader kurbanı gibi göstermek istemeleri en azından yakışıksız.

Ayrıca Köksal Toptan'ın sadece 15 milyar aldığı da doğru değil. Köksal Toptan, genel başkan seçilmek için çaba harcadığı kongreye hangi işadamlarının desteğinde hazırlandığı açıklayabilir mi? Örneğin Mehmet Ali Yılmaz'ın ne kadarlık bir maddi destekte bulunduğunu söyleyebilir mi?

Siyasette yakalanmak bazen çok iyi olur. Çünkü yakalanan panik halinde başkalarını da ele verir. Umarım bu sayede başka Köksal Toptanlar da ortaya çıkar.

Kokudan iki yılda kurtulacağız
İstanbul Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile konuştum. İstanbul'un, özellikle denizin koktuğunu anlattığım yazı üzerine "Bütün Boğaz sahilinden dev tünellerle geçiyoruz, kolektörlerin tamamı en geç iki yılda bitmiş olacak. O zaman Marmara'ya bir gram bile arıtılmamış su akmayacak" dedi. Başkanla sözleştik o tünelleri gezeceğiz. Umarım Gürtuna sözünü tutar ve İstanbul Boğazı da Marmara da tamamen kurtulur.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır