kapat

31.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Önce eşimin evini yıktı
Yer altında bodrum katı varmış... En azından telefon etseydi o katı hemen doldururdum... Ama bu nezaketi bile göstermedi.. Dozerlerle gelip yerle bir etti...

Nurettin Sözen tüm çabasına rağmen görev süresi içinde aslında yasal olan 340 villayı bir türlü yıkamıyor... Ve seçimi kaybedip koltuğunu Recep Tayyip Erdoğan'a bırakıyor...

Dalan, "Tayyip Erdoğan'ın gündemi bu villalar değildi.. Belki de hepsinin ruhsatlı ve imarlı olduğunu bildiği için o üzerine gitmedi" diyor...

Ama Sözen döneminden itibaren Boğaz sırtlarındaki tapulu arazilerine devletin verdiği ruhsatla bina yapanlar hep diken üstünde oturuyor...

Sohbetin bu aşamasında Dalan'a Uyum Villaları'nı soruyorum... Kendisinin ruhsat verdiği, Sözen'in yerle bir edip harabe haline getirdiği bu villaların öyküsünü anlatmasını istiyorum:

UYUM DOĞUYOR
"Belediye meclis üyesinden birkaç arkadaş geldi. Bir kooperatif kuracaklarını söyledi.. 'Mani bir hal var mı Başkanım' dedi...

'Niye olsun... Vatandaş olarak buna hakkınız var.. Benden icazet almanıza gerek yok.. Ancak sakın ola ki benden bir yeşil alanı imara açmamı istemeyin' dedim...

Aradan epey bir zaman geçti tekrar geldiler... Boğaz öngörünüm bölgesinde bir kadının arsasını ucuz fiyata alacaklarını söylediler.. Dedim ki; 'Bu yaptığınız doğru değil... Ben yasanın değişeceğini, o araziye sınırlı imar izni geleceğini ve kadının arazisinin değerleneceğini biliyorum... Bu dürüstlüğe sığmaz.. Bu arsayı almayın, ruhsat vermem..' Çocuklar 'Peki' dediler, gittiler...

Bir süre sonra Turgut Özal beni arayıp, opera sanatçılarının bir kooperatif kurduğunu ve bu kooperatife üye olan Semra Hanım'ın dayısının bana geleceğini söyledi, 'Onlara yardımcı ol, Boğaz'da bir arsa buluver' dedi...

Şimdi soyadını hatırlayamadığım, Turgut adında uzun boylu biri geldi... Kendisine Boğaz'da belediyenin arsasını vermemin mümkün olmadığını, Sarıyer'in sırtlarında Metin Kaya Çağlayan'a ait bir arazi olduğunu söyledim... Çağlayan'ı aradım, 'Sana birini gönderiyorum' dedim...

Gitti, gördü ve bana ağlamaklı olarak geri geldi.. 'Biz sanatçılara burayı mı layık gördünüz Bedrettin Bey' diye de sitem etti... Anlaşılan araziyi beğenmemişti...

Bu beyle konuşurken, yanımda ev yapmak için kooperatif kuran arkadaşlarım vardı... 'Madem siz beğenmediniz, bakın ben şimdi arkadaşlarımı göndereceğim, onlar beğenip alacaklar' dedim...

Gittiler anlaştılar, aldılar...

Uyum işte böyle doğdu..."

DUYAN ÜYE OLDU
Yasal ruhsatları alınan Uyum villalarının inşaatına başlandıktan sonra, özellikle milletvekillerinden, bakanlardan ve hatta paşalardan üye olmak için talepler geliyor... Herkes, "Madem belediyeciler bu işe soyundu, onlar kısa sürede inşaatı bitirir" diyerek sıraya giriyor...Hatta üye olamayan bazı bakanlar küsüyor... Sonuçta 100 kişi ile kurulan kooperatifin üye sayısı 600 kişiye yükseliyor..

Yeşil alandan kısıntı yapılamadığı için bu kez binalar küçültülüyor... Dalan'ın tabiri ile kuş yuvasına çevriliyor...

İşte; tam bu aşamada Uyum villaları gazetelerin manşetlerine giriyor:"Belediyecilerin cenneti!"

Konu kamuoyunda tartışılırken, Dalan'a gelen Nokta Dergisi muhabiri, kendisinin Uyum'a üye olup olmadığını öğrenmek istiyor...

Dalan, "Üye değilim ama madem ki sordunuz, yarından itibaren üye olacağım" diyor ve telefon edip, "Beni üye alır mısınız?" diye soruyor...

Ertesi gün eşi gidip kendi adına üye oluyor...

Aradan zaman geçiyor, seçime gidiliyor ve Nurettin Sözen seçilir seçilmez, dozerlerle Uyum'a giriyor... Ve önce Dalan'ın eşine ait olan villayı yerle bir ediyor... Dalan o günleri şöyle özetliyor:

"Yer altında bodrum katı varmış... En azından telefon etseydi o katı hemen doldururdum... Ama bu nezaketi bile göstermedi.. Dozerlerle gelip yerle bir etti..."

Peki; Uyum villalarının dikildiği bölge orman alanı mıydı? Ağaç kesildi mi? İmara aykırı bina dikildi mi?

Dalan bu iddialara katılmıyor...

"O alanda bir tek ağaç yoktu... Her taraf makilikti... Binalar yapılsaydı çevre yeşillenecekti... Sanki devletin arazisi gaspedilmiş gibi bir hava yaratıldı... Orası tapulu şahıs malıydı... Planda da konut alanıydı ve hala da konut alanı..."

NE YAPILABİLİNİR
Peki; Boğaz'da bugün ne yapılabilinir?

Dalan, diken üstünde oturan, yasal oldukları halde yasal sayılmayan 340 villanın sahibine şöyle sesleniyor:

"O ruhsatların altında benim imzam var.. Ama Bedrettin Dalan olarak değil, Büyükşehir Belediye Başkanı olarak.. Hukukta idarenin devamlılığı prensibi vardır...

Bu villaların sahipleri belediyeyi dava etsinler..

Eğer suçlu bensem ben yargılanayım... 1500 davaya girip çıktım bir davadan daha hakim önüne çıkarılayım..

Ama verdiğim ruhsatlar yasal, ben haklıydım ki; Sözen bile beni bu konuda mahkemeye veremedi...

Ayrıca Danıştay'ın verdiği kararı Avrupa Mahkemesi'ne götürsünler..."

Aslında Bedrettin Dalan'a göre Boğaziçi Kanunu'nun silbaştan edilmesi Boğaziçi'nin bir bütün olarak ele alınması, şehircilik açısından yeniden planlanması gerekiyor..

Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde veya kentinde kanun hükmünde plan görülmüyor.. Bu belediyeciliğe de plancılığa da aykırı düşüyor..

Dalan, Boğaziçi'nin genel makro düzeyde yoğgunluk verilmek suretiyle Büyükşehir Belediyesi tarafından yeniden elden geçirilmesini ve minimum yapılaşmanın öngörülmesini istiyor...

SONSÖZ:
Dalan'ı iki şey etkilemiş... Birincisi Hasan Pulur'un köşesinde okuduğu "Dalan'ın heykelini Haliç'e dikmeli, ama ipini de Boğaz'da çekmeli" cümlesi ile eşinin "Boğaz'ı mahvediyorsun Bedrettin" sözleri..

Ama o, Hasan Pulur'un bu cümleyi yazmaktan bugün pişmanlık duyduğuna inanıyor ve eşinin de ruhsatını verdiği villaların çevresinin çiçek bahçesine döndüğünü gördükçe mutlu olduğunu biliyor...

(BİTTİ)Boğaziçi Yasası, keyiften, ya da kapristen doğmadı. Yaşanan yanlış ve kötü örneklerin sonucu oldu.

3 Temmuz 1982 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi, kurumumuz çalışmalarını görmek üzere geniş bir kadro halinde İstanbul'a gelmişlerdi. İnceleme Emirgan Parkı'nda Pembe Köşk'ten başladı. İkinci durağımız Sarı Köşk'tü. Onun balkonuna oturuldu. Balkon ancak Orgeneralleri almıştı.

Bir anda herkesin gözü, karşı yamaçlara takıldı; dev bir makine, gürül-gürül çalışarak, yemyeşil alanda hafriyat yapmakta idi. Evren Paşa, gözü önündeki bu faciaya sinirlendi. Belediye Başkanı Sayın Korgeneral, iç salonda idi. Beykoz Şube Müdürü olan Albay'a talimatlar yağdırıldı. Dev makine susturuldu. Ama balkonda hava bozulmuştu. Ben söz alarak, Sayın Devlet Başkanı'na ve Konsey Üyeleri'ne, "Boğaziçi hakkında özel bir yasa" yapmalarını önerdim.

Fikir ilginç bulundu. Bir Beykoz çocuğu olan 1. Ordu Komutanı Sayın Orgeneral Haydar Saltık, beni destekledi. Kendisi ile bir hazırlık çalışması yapmam kabul edildi. Ben bir taslak yaparak, kısa sürede kendilerine sundum. Fakat 1.Ordu'daki çalışmalara katılmam, sağlanmadı.

Sonunda yasa çıktı. Fakat gördüm ki, benim taslaktan epeyce uzaklaşan bir içerik verilmiş. Esası doğru olan yasanın, bence iki büyük yanlışı vardı.

İki yanlıştan biri; Boğaz'da sadece kamuya, yani herkese (otel ve hastane gibi) açık yapılara izin verilip, özel inşaatın tümüyle yasaklanmasıydı. Böyle kesin bir yasak, uygulanamazdı. Benim sunduğum taslakta, Fransız ve İtalyan Rivieraları'nda olduğu gibi, büyük parsellere çok sınırlı çapta izin verilmesi öngörülmüştü.

Yasadaki ikinci yanlışlık; ön görünüm-arka görünüm haritasında yapılmıştı. Anlaşılan hiç kimse bir sandala binip Boğaz'ı incelemediğinden, arka görünüm denen yerler, gerçekte ön planda kalıyordu. Ama izinler, fiziksel duruma göre değil, haritaya göre verildiğinden, bir çok yoğun yapımlar Boğaz tablosunu tahrip etti.

Dalan'ın demecindeki hukuk yanlışlarına gelince, onun da can alıcı noktası şudur:

Özal-Dalan ikilisinin girişimi ile Boğaziçi Kanunu delinirken, 5 dönüme inşaat izni verildi. Anayasa Mahkemesi ise, bu eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Çünkü birinin 4999 metrekare arsası varsa, inşaat yapamayacaktı. Ayrıca büyük parseller yanlarındaki küçük parselleri zamanla kendilerine katarak, yasayı dolaylı yoldan aşacaklardı.

Bu gerçeklerle, Anayasa Mahkemesi, o maddeleri iptal etti. Şimdi, işin püf noktasına geliyoruz. Bu karar Resmi Gazete'de çok geç yayınlandı. Resmi Gazete çıkalı beri, böyle bir örnek yaşanmamıştı.

Aradan geçen uzun süre içinde, bugün göz tırmalayan yapılar pıtrak gibi çıktı. Dalan şimdi, "Mecburdum, ruhsatları vermeye" diyor. Yasanın yayınlanmasının neyi beklediğini o zaman sorsa, daha iyi ederdi.

Biz, Danıştay'dan zarar görmüş bir kuruluşuz! Ama burada şimdi Danıştay'ı da savunayım. Açılan davaları inceleyen bu en üst idare mahkemesi, başka bir hukuki gerekçeye dayandı:

Medyanın, kanun iptalini herkese duyurmuş olması.

Anayasa Mahkemesi kararı yayınlanmamıştı, ama herkes öğrenmişti ve kimse "İyi niyetle inşaat mazeretine" sığınamazdı. O yüzden, bütün usulsüz yapımlara yıkım cezası geldi.

Başta Uyum Villaları olmak üzere, ruhsattaki bina sayısını çok aşan sayıda, pıtrak gibi üretilen beton kutuların yıkımı gündeme geldi.

Belediye, bunların bir kısımını göstermelik olarak tahrip etti. sonuçta Sarıyer'in arka yamaçları korkunç bir beton mezarlığına döndü.

Tarihi özetlersem, Boğaziçi hiçbir zaman kel değildi ve de onu zenginler ağaçlamadı. Yaradılış, onu insanlara bir cennet olarak sundu. Bu cenneti, biraz 20. yüzyıl başlarının savaş şartları ile bütünüyle 20. yüzyıl sonlarının "ahir zaman insanları" yok etti.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır