kapat

29.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Matematikte Türkiye ortalaması: On üzerinden iki bile değil...

Üniversite giriş sınav sonuçları Çarşamba günü açıklandı. Eğer ilkokul ile lise bir düzeyindeki bilgilerinizden test edildiğiniz sınavda 105 puan bile alamadıysanız değerlendirme dışı kalıyorsunuz. Sınava giren bir milyon 366 küsur bin çocuğun, 412 bin küsuru bu durumda. Üstelik bunlar arasından dokuz bin küsuru tek bir soruyu bile doğru cevaplayamamışlar.

592 bini biraz aşkın öğrenci ise 120 ve üzerinde puan alarak "görünüşte" dört yıllık üniversiteye girmeye hak kazandı. Ancak, bunlardan yalnızca 293 bini üniversite öğrencisi olabilecek. 120 ve üzerinde alanların da büyük bir kısmı elenecek.

On üzerinden iki
Meslek yüksek okuluna ya da üniversitelere girmeye hak kazanmış olanlar puanlarına göre şimdi kendi durumlarını değerlendiriyorlar.

Türkiye'deki eğitim kalitesini değerlendirenler açısından ise kaybeden ya da kazananların "kişisel serüvenlerini" çok aşan farklı bir durum var. Örneğin, üniversiteye giriş sınavında seksen sekiz "sayısal" soru sorulmuş. Ortalama olarak 12 soruya bile doğru cevap verilememiş. Bunu kısadan söylerseniz, Türkiye'de liseyi bitirip üniversiteye girmeye hak kazanan öğrencilerimizin matematikten ortalama notu on üzerinden iki bile değil. Eğitim sisteminde çok ciddi bir çöküntü olduğu anlaşılıyor.

Nitekim, sözelde de, sayısalda da 120 puan üzerine çıkanlar geçen yıla göre ciddi boyutlarda azalmış görünüyor. Sözelde geçen yıl 500 bin öğrenci 120 puanın üzerinde bir performans gösterirken bu yıl bu sayı 350 bine gerilemiş. Sayısalda ise, geçen yılki 250 bin kişi bu yıl 195 bine inmiş.

Üniversiteye girebilecek olanların "başarısı" bile objektif kriterler ile bakınca gölgeleniyor. Hayatlarının büyük bölümünü çok daha farklı ve yeni bir dünyada yaşayacakları ve "beyin gücünün" ağırlıklı olduğu bir yaşam cangılının ortasında kalacakları düşünülürse, kazananların bile durumu kritikleşiyor.

Nereyi, nereyi?
Üniversiteye girebilecek gibi olanlar şimdilerde harıl harıl "fakülte sıralamasını" en verimli yapma peşinde. Yaşam pusulası hangi tercihlerinin önünde durursa, öğrencilerin gelecekleri de ona göre belirlenecek.

"Meslek" seçimi, yaşamda kaç para kazanılacağını, nasıl bir hayat yaşanacağını, hangi ortamda ömür sürüleceğini de belirliyor çünkü.

Ancak, Türkiye'de ortalama okuma süresinin 3.6 yılı geçmemesi, çalışan nüfusun yüzde sekseninin ilkokul ya da ilkokul düzeyinde bir eğitim seviyesinde kalması, toplumda "meslek bilincinin" kök salmasını önlüyor.

Geçen yıllardan birinde doktora öğrenimi yapmak isteyen iktisat fakültesi mezunu bir öğrenciye, "senin mesleğin var mı?" diye sormuştum. Şaşırtıcı bir şekilde "hayır" demişti. "Ne zaman olacak?" diye üsteleyince, "eğer doktora öğrenimini bitirirsem" diye yanıtlayıp, beni yeniden şaşırtmıştı.

Üniversite ikincisi sınıftaki bir başka öğrenci de, fakültede "iş bulmak" için okuduğunu söylemişti. Bir kez daha anladım ki, üniversiteye kadar gelme başarısını gösterenlerin aklında bile "meslek ile iş" arasındaki fark netleşmiş değil.

Meslek ne, İş ne?
"Bir kimsenin hayatını kazanmak, geçimini sağlamak için seçerek kendini verdiği iş ya da düşünce alanına" meslek deniyor.

Mesleğin en önemli iki vasfından biri "seçilmesi", ikincisi "eğitim". Eğitimini görmeden yapılamayacak işlere "meslek" dendiği için de, öğrenim sürecinin değerlendirilmesi hayati bir önem kazanıyor. Üniversite eğitiminin hakkını vermeyen biri aslında mesleğinde başarısız olmaya mahkum.

Mühendislik, pilotluk, doktorluk "öğrenim" görmeden yapılamıyor. İyi öğrenim görülmediği vakit de iyi icra edilemiyor. Tabii bir de, berberlik, terzilik gibi "usta" yanında eğitim görülerek öğrenilen meslekler var.

İş ise "çalışma" kavramı ile açıklanabilir. Burada bir tercih yok, eğitim de yok. Kendine uğraş olarak seçmediği ve öğrenmek için eğitiminden geçmediği herhangi bir "işte" çalışabilir insan.

Çağın yeni meslekleri
Yeni çağın öğrencilerinin durumu, "meslek" ile "iş" arasındaki farkı bilseler bile gene de kolaylaşmıyor.

Çünkü, "sanayi sonrası dönemin" dinamizmi kimi meslekleri hızlıca tasfiye ederken, yaşayabilen mesleklerin de içeriğini sürekli değişime uğratıyor. Bunun sonucu insanların iş garantisi yok olurken, meslek eğitimi de sürekli hale geliyor.

Örneğin, Amerika'da, her yıl kırk milyon insan "meslekleri" ya da "işleri" yaşamlarını kazanmayı elvermediğinden "kariyer" değiştiriyor. Ülkenin yüksek temposunda bir mesleği bırakıp, daha gözde yeni bir meslek edinmek sıradan hale gelmiş. Bizde ise, dört yıllık eğitim ile bir "meslek" edinmek bile büyük başarı.

"Kariyer" konusundaki uzmanların kitaplarına göre hızla büyüyen "yeni mesleklerin" başında, "bilgisayar bilimciliği" var. Ardından "bilgisayar mühendisliği" geliyor. Onu da gene bilgisayarlar ile ilgili bir işkolu olan "sistem analistliği" takip ediyor.

İnsanların hem ömürleri uzayıp, hem de gelirleri yükseldiği için, "bireysel sağlık ve bakım, ev sağlık hizmetleri" gibi yeni meslekler çıkıyor ortalığa. Bunlar da yeni çağın yeni toplumsal kimliğinin yeni meslekleri. "Fizik tedavi" de bu bağlamda yıldızı parlayan meslekler arasında.

Tabii bir de "talebi azalan" yani kaybolan iş ya da meslekler var. Örneğin "gemi mühendisliği" ya da "maden mühendisliği" teknolojinin niteliği değiştiği için artık revaçta değil. Veznedarlık, kapıcılık, tezgahtarlık, garsonluk gibi işler ise tümden kaybolmakta.

Rekabeti bir ömür sürecek devamlı eğitim çağı başlamış bulunuyor. Artık bundan sonra yaşam, gençleri içlerindeki cevheri parlatabildikleri son noktaya kadar zorlayacak.

Matematikte Türkiye ortalaması on üzerinden iki bile olmasa da, bu gerçekleri gözden kaçırmamalı.

Çünkü hayatın ve başarının sadece Türkiye ile sınırlı kalmayacağı yeni bir çağ geliyor.

Bu çağın gerçeklerini kavrayamayan genç kuşaklar ise ne yazık ki çok zorlanacaklar.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır