kapat

29.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Limasollu
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Kültür Merkezi olayında Kültür Bakanı haksız!

Uzun uzun anlattıktan sonra sonuca gelmek istemedim, söylemek istediğimi ilk cümlede söyleyeceğim.

İstanbul Kültür Merkezi ile ilgili tartışmalarda Kültür Bakanı İstemihan Talay haklı değil. Anladığım kadarıyla biraz da duygusal tepkiyle İstanbul'un muhteşem bir Kültür Merkezi'ne kavuşmasına engel oluyor. Çok üzülürüm ki, Talay, tarihe kültüre darbe vuran bakan olarak geçmesin.

Geçmişte, kültüre ağır darbeler vuran bakanlarla karşılaştık. Ama kültür, eğitim ve sanata çok yakın olduğunu bildiğimiz bir ismin aynı kategoriye girmesine gönlüm razı olmuyor.

İstemihan Talay, bana göre, çok anlamsız bir açıdan giriyor konuya. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı, para için dolaplar çeviren, daha açık söyleyeyim aldığı paraları cebe indiren bir kurum gibi gösteriyor.

Buna hakkı yok.

Çünkü, sanatla, kültürle ucundan kenarından ilgisi olan herkes İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın bir usulsüzlük, bir yolsuzluk, kaba deyimiyle hırsızlık olayı içinde olamayacağını bilir.

Bu vakfın başkan ve üyeleri ile vakfın bugüne kadar gösterdiği performansı gözünün önüne getiren herkes Kültür Bakanı'nın sözleri üzerine "Haydi canım sen de" der.

Talay vakfın kültür merkezi inşaatına kaçak yapı diktiğini, rant hesapları içinde olduğunu, paranın nereye ne kadar harcandığını açıklayamadığını ileri sürüyor. Bu arada maddi hatalar da yapıyor. Anlaşma sağlanan inşaat alanını üç kat küçültüyor, sanki vakıf fazla inşaat yapmış gibi söylüyor.

Anladığım kadarıyla konu Talay'ı biraz aşıyor, ucu Ecevit'e gidiyor. Çünkü İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na karşı asıl tepki Ecevit'ten geliyor her nedense. Vakıf Başkanı Şakir Eczacıbaşı üç aydır Ecevit'ten randevu alamıyor.

İş bununla da kalmıyor yine DSP'li Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül dev tesisin kapısına "kaça inşaat olduğu" gerekçesiyle mühür vuruyor. Bu iş kim ne derse desin Sarıgül'ü aşar, demek ki bu konuda kendine güveniyor.

Ne olursa olsun, İstanbul bu muhteşem eseri kazanmalı. İstemihan Talay yanlıştan dönmeli ve uzlaşma yolu bulunmalı.

Şakir Eczacıbaşı "Bakanı anlamak mümkün değil"

Öncekİ akşam üzeri bir grup gazeteci arkadaşla birlikte Ayazağa'daki İstanbul Kültür Merkezi'nin inşaatındaydık. Vakıf Başkanı Şakir Eczacıbaşı kaba inşaatı neredeyse bitmiş dev tesisi bize gezdirdi, bilgiler verdi.

60 bin metrekare kapalı alanı olan Kültür Merkezi için bugüne kadar 28 milyon dolar harcanmış. Tüm teknik altyapısıyla birlikte tamamlanması için 60 milyon dolara daha ihtiyaç var.

Kültür Merkezi'ne tahsis edilen arazi 3. Kolordu Komutanlığı arazisinin bir parçası. İçinde birbirinden değerli ve güzel üç de tarihi bina var.

800 araçlık otoparkı olan Kültür Merkezi'nin 2500 kişilik salonu daha kaba inşaatta bile ihtişamlı duruyor.

Şakir Eczacıbaşı'na Kültür Bakanı'nın inşaata el koyup koyamayacağını sorduk. Şakir Bey "Hukuken mümkün görünmüyor, ayrıca sayın bakanın niçin bu kadar katı ve ters tutum içinde olduğunu da henüz anlamış değilim" dedi.

Eczacıbaşı Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in ziyaretinin çok anlamlı olduğunu hatırlatarak "Kendilerinden Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmelerini rica ettim, kabul buyurdular" diye konuştu.

Devlet Denetleme Kurulu'nun inşaat hesaplarında ve sözleşmelerde inceleme yapacak olması çok ciddi bir gelişme. Eğer kurul yapılan işte bir hata bulamazsa İstemihan Talay'ın zor durumda kalacağı anlaşılıyor.

Cenazede güvenlik
Dün öğle namazında Levent Camiinde bir cenaze törenine katıldım. Eşimin yeğeni Kutluk Toktamış'ın kayınpederi vefat etti. Kutluk ekonomi uzmanı, eşi Sedef (Delen) ise reklâm ve fotoğraf dünyasının çok tanıdığı bir isim. Sedef'in babası Eroğul Delen'le iki yıl önce Kalkan'da nikah töreni sırasında tanışmıştık. Son derece tatlı dilli yaşamayı seven keyifli bir insandı. Beklenmedik şekilde aramızdan ayrıldı, Allah kalanlara uzun ömür ve sabır versin.

Aynı saatte camide iki cenaze daha vardı. Biri emekli piyada albay Abdurrahman Altıntaş. Ailesi acı ve üzüntü içinde. Allah rahmet eylesin.

Cenazenin biri emekli albaya ait olunca askeri tören için de birlik gelmiş. Gelmiş ama herhalde başındaki komutan camiyi kışla sandığından olacak etrafı kasıp kavuruyor.

Caminin üç ayrı girişi var. İki girişin başına asker konmuş, elinde makinalı tüfek, cenaze için gelenleri çeviriyor, "ön kapıya gideceksiniz" diye. Oysa o giriş kapısının 2 metre ilerisinde cenazeler duruyor. Pekin neden geçilmiyor? Cevap hazır "Yasak."

Caminin önü tamamen boşaltılmış, sadece askeri araçlar durabiliyor. Cenaze arabaları bile sokak aralarına itilmiş.

İyi de sadece bir cenaze olsa, insanın aklı alacak, oysa üç cenaze var. Her canezenin sahibi, yakınları var, herkes gözyaşı ve acı içinde. Kimin bu insanlara eziyet çektirmeye hakkı olabilir ki?

Derken cenazeden ayrıldım, iki sokak aşağıda birkaç dakikalığına uğramam gereken bir yer var. Dar bir sokak. Tam oradayım, bir askeri otobüsle iki jip geldi. Belli ki törene katılan askerleri taşıyacak. Yolun tam ortasında durdu. İçinden inen askerler sokağın iki başına dubalar koydular ve yolu kestiler. Sokaktan çıkarken aracın başındaki rütbeliye "Biraz kenarda dursanız yol açık kalırdı" dedim. Cevaben ne dese beğenirsiniz. "Boşver dayı, bugün de geçmeyiversinler."

Başka bir şey söylemeyeceğim.

Ulucanlar'da işkence
Dün bu köşede Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevi'nden gelen sansürlü mektuplardan söz etmiştim. Yazıda, son birkaç yıldaki gelişmelerin ışığında, Ulucanlar'da mahkümlara eziyet çektirildiğini de söylemiş, sansürlü mektupların buna kanıt olabileceğini belirtmiştim.

Aynı gün öğleden sonra Ulucanlar Cezaevi savcısı Ahmet Tayfun Sağıroğlu aradı. Sağıroğlu yazıya çok üzüldüğünü söyleyerek "Burada hiçbir mahküma işkence ve eziyet çektirilmiyor, sizi devat edeyim gezin görün, mahkümlarla konuşun tek şikayet alırsam ben bu mesleği bırakacağım" dedi.

Savcı Sağıroğlu kendi açısından haklı olabilir. Bugün Türkiye'yi çeşitli sıkıntılara sokan pekçok uygulama, yapanlar için gurur vesilesi bile olabiliyor. Bu nedenle savcı Sağıroğlu'nun işkenceden anladığı ile benim anladığım arasında fark olabilir.

Bu arada Sağıroğlu ilginç bir söz söyledi. Bana "Teröristlere inanıyorsunuz bize inanmıyorsunuz" dedi. İşte püf noktası bu belki. O teröristlere yönelik yayınlarımız, yazılarımız ortada. Bu nedenle canımız bile tehlikeye giriyor zaman zaman. Ama bir insanın terörist olmasıyla cezaevinde bile olsa haklarının bulunması farklı.

Belki Avrupa'nın söylediklerine de bu mantıkla kızıyoruz. Bir de öyle düşünün.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır