Diyarbakır'ı dev bir şölen alanına çeviren maçtan önce Doğan Dağdelen "Sıra geldi, Diyarbakır kebabına" dedi..
Adana, Urfa falan bilirim de, Diyarbakır kebabını ilk defa duydum.. Cümbür cemaat doluştuk Seydo Usta'nın dükkanına..
Diyarbakır kebabı, Kebapçıoğlu'nda yenirmiş meğer..
Bu cümleyi, tüm Diyarbakır notlarım sırasında benden sık sık duydunuz..
Gene parmaklarımızı yedik..
Diyarbakır'da lezzetin sırrı, süt kuzularının tazeliği ve annelerinin yediği binbir kokulu doğal otlar.. Suni yem yok.. Hormon yok..
Nerdeyse unuttuğumuz doğanın lezzeti bu.. Ve de tabii yapan ellerin ustalığı..
Seydo Usta'nın ellerini de sıktık, "Gene geleceğiz" diyerek..
Maçı geçiyorum.. Onu o günlerde bol bol seyrettiniz okudunuz zaten..
Maçtan sonra Doğan veda için stad kapısında bekliyor bizi gene..
"Tatlı günleri, saatleri tatlı bitirelim" dedi..
Sıcak künefe..
Onun da yeri var.. Levent Usta..
"Satıyım anasını, ölüm yok ya sonunda" dedim, bir sıcak künefe de ben yedim..
Ne yani şeker hastası isek, senede bir keyifle tatlı yiyemiyecek miyiz?..
Uçak gece 21.30'da.. Doğan bizi uçağa kadar ağırlamak istiyor ama, otelde Ercan teğmen bekliyor.. Bizi alıp üsse götürecek. Bülent Özer Paşa ile tanışıp çay içeceğiz.
Öğrendik.. Bülent Paşa fena halde Fenerli imiş.. Odadan ayrılıyoruz.. Köşede, otelin bana jesti, o kocaman çiçeklerle örülmüş GS amblemi var..
Özcan "Bu çiçeği paşaya götürelim" dedi.. "Elimiz boş gitmemiş oluruz.."
Fenerli paşaya, Galatasaray çiçeği..
Olur mu olur..
Ercan teğmenin arabasına bindik.. Üs, Amerikan filmlerinde gördüğümüz gibi.. Nasıl, ama nasıl mükemmel.. İçinde alışveriş merkezi dahil herşeyi, ama herşeyi var. Kapı dışarı çıkmadan yaşamak mümkün.. Gece geziyoruz, içim gidiyor bu harika üssü daha yakından görmek için..
Bir parkın yanından geçiyoruz.. Türkiye'de benzeri yok.. İçinde Pamukkale var.. Efes var.. Modellerini inşa etmişler, iyi mi?..
Diyarbakır'a gene gelmeye kesin kararlıyım ya.. En az bir günü, bu üsse ayıracağım.. Gezmek, yaşamak, askerlerle sohbet etmek için..
Bülent Paşa.. Hey Bülent Paşa.. Bizi karargahının kapısında karşıladı, odasında değil..
Bu muhteşem üssün komutanı bizden biri.. Kalender.. Tepeden bakmıyor.. Yanında en yakın yardımcıları..
Paşanın boynunda bir yanı sarı, bir yanı kırmızı bir fular var..
Bre aman.. Jestin bu kadarı da fazla.. Fenerli paşa bizim için sarı kırmızı fular takar mı?..
Bakışlarımızdan anladı soruyu, cin gibi paşam..
"Bu üste iki filom var benim.. Birinin rengi sarı, ötekinin kırmızı.. Bunlar askeri renklerim" dedi, "Sportif değil.."
Özcan GS amblemli çiçekleri sundu.. "Bunu size getirdik paşam" diye..
"Ne yapalım koyun bakalım şuraya bir yere" diye odasında yer gösterdi.
Allahtan oğlu Galatasaraylı imiş..
Paşanın yanında, saatlerin nasıl geçtiğini farketmedik.. Nasıl tatlı bir sohbet.. İnsan bitsin istemiyor.. Böyle uzun sohbetlerde genelde ara ara kestiren Ertekin bile gözünü kırpmadı.. Anlayın artık.. Bir ara saate baktı.. Dokuza geliyor.. "Daha biletleri yaptırmadık, uçağı kaçırmayalım" diyecek oldu, paşa güldü:
"Senin uçağın benim üssümden kalkıyor.. Bu üste benim haberim iznim olmadan sinek uçamaz, merak etme.." dedi Ertekin'e..
Paşaya veda ettik.. Bizi bir askeri araba uçağın yanına kadar götürdü. Biletlerimiz yapılmış, yerlerimiz ayrılmış..
Ertekin'e "Hayatında bu kadar forslu uçağa bindin mi" dedim..
Ertekin'in hayatı hava atmaktır.. O uçağa gidiş ve giriş, hayatının en mutlu anlarından biriydi, inanın..
Uçağın tekerlekleri pistten kesilirken, ben Diyarbakırlıların bana en az on kez tekrarladıkları bir sözü hatırladım..
"İnsan Diyarbakır'a bir gelirken ağlar.. Bir de giderken.."
Tayini Diyarbakır'a çıkanlar, gelirken ağlarmış, "Bu Allahın unuttuğu yerde nasıl yaşarız" diye..
Bir de giderken.. "Bu cenneti nasıl bırakıp gidiyoruz" diye..
İşte biz de gidiyoruz..
İçimde bir burukluk.. Doyamamışlık..
"Gene geleceğim Diyarbakır" dedim.. "Gene geleceğim.. Sendeki güzelliklerin binde birini görmedim. Senin insanının güzelliklerinin binde birini yaşamadım.. Geleceğim.. Her fırsatta geleceğim.. Bekle beni Diyarbakırım.. Benim Diyarbakırım!.."
Galatasaray'ın durumu nasıl, Okan sakatlandığına göre yerine kim oynamalı, sarı kırmızılı aslanlar hangi taktiği uygulamalı, düşman cephesinde durum ne?.. Bunlara değinen yok..
Bu iş böyle giderse çocuklarda, ilgisizlikten dolayı, moral bozukluğu başlayabilir.
Zaten belirtileri de var. Yabancı gazeteciler Fatih Terim'e Arsenal maçındaki oyun planını sormuşlar.. O da derin derin içini çektikten sonra:
"Herkesin merak ettiği konu bu.. Ama nasıl oynayacağım diye anlatamam" demiş.
Nasıl anlatsın?. Nasıl oynaması gerektiğini yazan yok ki!
Reha Muhtar'dan da ses çıkmıyor.. Leeds maçı öncesi, ortalık birbirine girsin, diye, ne kadar çırpındıydı.
"İngilizler bize go go dedi!.."
"Go go" denir mi? "Go" deseler nise! Gene kan gövdeyi götürmedi..
Sonra hangi milletvekillerimiz, hangi parti başkanlarımız, hangi bakanlarımız Kopenhang'a gidecek?
Bu da belli değil.. Gerçi bazı haberler geliyor.. Mesela Ecevit, Bakanlar Kurulu o gün Kopenhag'da toplansın demiş.. Cumhurbaşkanlığı devir töreninin, bir gün ertelenip, maçın oynanacağı stadın yanında kurulacak dev çadırda yapılması da söz konusuymuş.. Buna Süleyman Bey de olumlu yaklaşmış:
"Ben de o zaman Güniz Sokağa ordan yürürüm.. Daha anlamlı olur!" demiş.
Doğru.. Çankaya'dan Güniz Sokak olsa olsa 2 kilometre.. Kopenhag - Ankara 3150! Ne muhteşem yürüyüş ama!
Şimdiye kadar aldığımız tek olumlu haber THY'nın futbolcularımızı götürecek uçağın kuyruğunu sarı kırmızıya boyaması.. Fakat dönüşünü de düşünmeli.. Futbol bu belli olmaz.. Nihayet bi oyundur.. Bi kaç kutu da mor boya götürmeli..
Bu arada Maliye bakanımızı gönülden gönülden tebrik etmek istiyorum.. Enflasyonu çözme konusunda nihayet ilk ciddi adımı attı.. Birinci lig takımlarımız bu hafta sahaya, ellerinde "Türkiye enflasyonu yeniyor" sloganı taşıyan pankartlarla çıkacaklarmış.. İşte bu kadar.. Enflasyonla mücadele böyle olur..
Esasında şimdiye kadar aklınız neredeydi demek lazım ama Bakanımız gücenmesin diye demiyeceğim.. Takımlar iki gün sahaya ellerinde o şeyle çıksınlar sen Pazartesi günü enflasyonu gör!.. Zaten göremezsin enflasyon mafiş!.
Ben derim ki işi sağlama bağlamak için Kopenhag da da aynısı yapılmalı.. Bu enflasyon canavarı yedi canlı olabilir. Kafasını mafasını oynatmaya kalkabilir. Arsenal'lilere de rica edip onların da eline ayın pankarttan tutuşturduk mu iş köküten biter.
Yav Abuzittin bak birden aklıma geldi. Hakikaten, acaba uçakların üzerine de kocaman kocaman "Türkiye enflasyonu yeniyor" diye yazdırılamaz mı? THY'nın hergün bisürü uçağı Tokya'dan New-York'a uçup duruyor.. Yabancılar da uçaklara bakıp bakıp "Aferin Türklere enflasyonu nasıl da yeniyor" demezler mi? IMF de kör değil ya.. Yazıyı onlarda görür elbet. Bakarsın 5 milyar dolarlık krediyi tümden serbest bırakırlar biz de batık bankaları kurtarırız.
Gereken yerlerinden öperim şekerim.
Güneş