Gazcı gencin açıklamaları:
"Gazlamak için Adapazarı'ndan Bursa'dan, hatta Antalya'dan gelenler oluyor...
PERŞEMBE gecesi katıldığım "SİYASET MEYDANI"nda, Bağdat Caddesi gerçeğini Ümit Keskin adlı gazcı (kendilerine yarışçı demiyorlar) gencin ağzından dinledim... Bir yandan Ali Kırca, bir yandan ben sordukça o anlattı... Anlattıkları kanımızı dondurdu...
Ümit, "Ne önlem alınırsa alınsın, gazlamayı kimse önleyemez.. İster polis yığsınlar, ister kamera koysunlar, isterse hız kesici tümsekler yapsınlar" diyor, bunun gönül işi olduğunu belirterek ekliyordu: "Eğer kafa işi olsa, beyin gönüle hükmetse zaten kimse gazlamaz..."
Ümit'in anlattıklarına göre, Bağdat Caddesi ile Sahil Yolu'nda gazcıların neden olduğu kazalarda haftada ortalama 10-12 kişi ölüyordu... Bunlar her zaman gazetelere yansımıyordu... Selin'le Erdem'in can verdiği kazadan önce de biri Sahil Yolu'nda, diğeri Bağdat Caddesi'ndeki İkiler Et Lokantası önünde iki kaza daha olmuştu...
Ümit, Sahil Yolu ile Bağdat'ta gazlayan gençlerin sayısının 100'ün üzerinde olduğunu söylüyordu...
"Hepimiz hafta sonu akşamları Caddebostan'daki Migros'un arkasında toplanırız... Buraya kız arkadaşlarımızla geliriz, saat 24.00'e veya 01.00'e kadar sohbet ederiz... Ardından araçlarımıza biner gazlamaya gideriz..."
Peki; bu gençler kimdi? Neden ölümü göze alıp yarışıyorlardı? Yarışlarda otomobillerin anahtarları ortaya konuluyor muydu?
Ümit'in anlattıklarına göre, gazcıların hepsi zengin ailelerin çocukları değildi... Aralarında orta halli ailelerin çocukları da vardı... Gazlamaktan müthiş haz duyuyorlardı... Hepsi otomobillerine aşıktı... Zannedildiği gibi anahtarına yarış yapılmıyordu... Bazen bir depo benzinine bile gazlanıyordu...
Ümit bunları anlattıktan sonra çarpıcı bir başka gerçeği dile getiriyordu:
"Bağdat'ta, Sahil Yolun'da gazlayanlar sadece Bağdat Caddesi çevresinde oturan gençler değil... Adapazarı'ndan, Bursa'dan, hatta Antalya'dan kalkıp gazlamak için gelenler var...
Hatta, gazlayanlar arasında vergi rekortmeni olmuş, tanınmış bir işadamı da bulunuyor... Adamın altında Ferrari var.. Düşünün; trilyonları olan bu işadamı geceyarısı bizlerle birlikte gazlıyor..."
Yarışlar, öyle zannedildiği gibi iki araç sürücüsünün düello yapar gibi saat ve yer belirterek buluşmalarıyla başlamıyor... Zaten gazcılar, gazlayanlardan çok, gazlanan araçları tanıyordu...
Bir gazcı ışıkta durup yeşilin yanmasını beklerken, yanına bir diğer gazcı yanaşıp, onu tahrik ediyordu... Bunu gaza basıp motoru patlatacakmış gibi zorlamasıyla yapıyordu...
İşte; bu durum düellonun başlangıcı oluyordu... İki araç yeşilin yanması ile birlikte ok gibi fırlıyor ve kilometre göstergesi kadranı delecekmiş gibi sonuna dayanıyordu...
Bütün bunlar olup biterken polis ne yapıyordu? Neden önlem almıyor, bu gençlerin ölümüne gazlamalarına göz yumuyordu?
Ümit, "Son kazadan önce ne Bağdat'ta, ne de Sahil'de polis olmazdı.. Şimdi önlem aldılar, adım başı trafik ekibi koydular" diyordu......
Bütün bu açıklamalardan sonra Ümit'e soruyorum:
"Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, yarın sabah seni çağırsa, bu yarışları önlemek için ne yapılması gerektiğini sorsa; neler önerirsin?
Ümit hiçbir önlemin gazcıları ve gazlamayı önleyemeyeceğini belirterek, şunları söylüyordu:
"Sahil Yolu'ndaki virajlar bir zamanlar sulanıyordu... Gazcıların bu virajlarda savrulup kaza yapmalarına zemin hazırlanıyordu... Bu bile gazlamayı önlemeye yetmedi...
Tabii ki yapılacak bir şey var... Bu gençleri Bağdat Caddesi'nde, Sahil Yolu'nda gazlamaktan vazgeçirmek için go-cart pistleri yapılmalı... Anadolu yakasında bir tane var ama hiçbir şeye benzemiyor..."