kapat

30.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Durumumuzu nasıl görüyorlar?

Soğuk Savaş'ın bitiminden itibaren, Türkiye, "harita değeri" ve "harita avantajı" sayesinde esaslı bir uluslararası ilgi odağı haline geldi. Türkiye hakkında ağzını açan veya kalem oynatan her Amerikalı, "Türkiye'nin stratejik önemi"ni ve Balkanlar-Kafkasya-Orta Asya-Orta Doğu ve hatta Karadeniz-Akdeniz eksenleri üzerindeki tayin edici konumuyla uluslararası güvenlik açısından paha biçilmez bir değer taşıdığını mutlaka kaydettiler.

Ancak, bir süredir bu "klişeler"in yerini giderek Türkiye'deki "iç gelişmeler"in, ülkenin uluslararası statüsünü belirleyecek önemde olduğuna dair bir yeni "klişe" almaya başladı. Şu sıralarda, Amerika ve Avrupa'da Türkiye üzerinde hüküm veren, yorum yapan, tahminde bulunan neredeyse tüm "Türkiye uzmanları", söz konusu bu yeni "klişe"yi konuşmaları ve yazılarından eksik etmiyorlar.

Onların konuşmaları ve yazdıkları, Amerika ve Avrupa ülkelerinde, gerek "karar verici"nin Türkiye'ye ilişkin bakış açısını etkilemesi, gerekse yansıtması bakımından özellikle biz Türkler için anlam taşıyor.

Bu sebeple, bunlardan biri olan ve belki de Almanya'daki en önemli "Türkiye uzmanı" sayılan Heinz Kramer'in ünlü Washington think-tank'ı Brookings Institution tarafından yayımlanan "A Changing Turkey" (Değişen bir Türkiye) adlı kitabından bazı alıntılar yaparak söz etmiştim. Kitaptan üzerinde durulmaya değer birkaç değerlendirme daha:

"Avrupa pozitivizminin kendi kendini yetiştirmiş bir ürünü olan Kemal (Atatürk) devletini, Avrupa'da geliştirilmiş ve uygulanmış modernite ve akılcılık ilkeleri üzerinde inşa etti. Bununla birlikte, kendisi eylemlerine yön veren bütüncül bir ideolojiyi asla geliştirmedi. Aksine, milli bağımsızlık mücadelesi ve yeni devletinin kurulmasını örgütler ve yönetirken, bunlarla bağlantılı sorunların çözümü için pragmatik bir yaklaşım ortaya koydu. Daha sonra "Kemalist ilkeler" adı verilenler, cumhuriyeti kurmak için ortaya attığı muğlak biçimde ifade edilmiş ilkelerin, bir tür sonradan rasyonalize edilmesiydi. Bunlar, kendisi ve izleyicisi olan yeni devlet elitinin iktidarının meşrulaştırılmasına hizmet etti. Bu ilkeler, 1931'de CHP programına alındıktan sonra dahi, derinlemesine geliştirilmiş tutarlı bir ideolojiden ziyade ana başlıkları andırıyordu."

Yani:

1. Atatürk ile Kemalizm, tümüyle aynı şey değildir.

2. Daha sonra "resm” ideoloji" olan şeyin özü, belli ölçülerde keyfi yoruma tabi bir "ideolojisizlik"tir.

Bu yüzden, Kramer'in satırlarıyla "Cumhuriyetçilik ilkesi, Türk ulusunun ulusal ve toplumsal homojenliği, ve cumhuriyetin laik karakteri, hiçbir siyasi grup tarafından sorgulanamayacak verilerdir. Aynı şey, Atatürk'ün kendisi için geçerli olmuş, olağanüstü tarih” bir şahsiyet olmaktan çıkarılıp, dokunulamaz bir ulusal put konumuna yükseltilmiştir."

Devam ediyor: "Böyle bir tavır ve sistemin, özellikle muazzam ekonomik ve toplumsal değişim şartlarında, kültürel (etnik ve din”), siyasi, ekonomik ve toplumsal bakımından güçlü bir şekilde homojen olduğu söylenemeyecek bir toplumun siyasi ve toplumsal sorunlarını çözmekte zorluklarla karşılacağı açıktır. 1982 Anayasası'nda olduğu gibi, modern Türk devletinin ideolojik zeminlerini ayakta tutma yolundaki her çaba, sadece demokratik sürece darbe vurmaya ve Kemalist cumhuriyetin muhafızlarının otoriter müdahaleleri şeklindeki kısır döngüyü harekete geçirmeye yarar.

Bu durum, askeri önderliğin 1990'ların başından itibaren, devlet bürokrasisinin, entellektüellerin ve medyanın desteğini arkasına alarak; 1980'lerin ikinci yarısında Kemalist ilkelere katı bağlılığı yumuşatan Turgut Özal hükümetinin siyasi sonuçlarını geriye döndürmeye çalışmasıyla ortaya çıkan gelişmeler sayesinde daha da açık biçimde görülmüştür. Türk toplumunun sivil toplumun sürekli büyümesi ve İslam ile Kürt kimliğinin Kemalist Pandora kutusundan çıkması, Türkiye'nin, askerler dahil, siyaset ve devlet eliti için kesin cevabının henüz bulunmadığı yeni bir sorunsal yaratmıştır."

Durum budur. En azından, "Türkiye uzmanları"nın önemli bir bölümü durumumuzu böyle görüyor ve Amerika ile Avrupa'nın bakış açısını böyle biçimlendiriyorlar...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır