kapat

30.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Terim'in kurnazlığı!..

Milliyet'in manşetini görünce yeni birşey sandım.. Hayır yeni birşey değil.. 1999 aralığında atv Avrupa kanalında ne söylemişse, aynen onları tekrar etmiş Fatih Hoca.. Halil Özer, hocasının tam güvenini kazanmış bir Fener orijinli Galatasaray muhabiridir, aynen yazmış.. Yalçın Doğan da, bu 4 aylık haberi, yeniymiş gibi, hem de birinci sayfasının manşetine çekmiş..

Fatih Terim, Ali Kırca ile benim de katıldığım bir atv avrupa kanalındaki canlı yayınında üstüne basa basa, aynen şunları söylemişti:

"Bir teknik direktörün sözleşmesini uzatmak için ille de bitmesi beklenmez. Eğer başarılı olduğuna inanılıyorsa, devam ederken de konuşulabilir. Ben bugüne kadar çok bekledim. Kimse gelmedi.. Diyorlar ki, 'Kongre yapalım. Yeniden seçilirsek konuşuruz.' Böyle bir kural da yok.. Hayır.. İşi uzattılar.. Şimdi de ben konuşmam artık.. Sözleşmem 31 mayısta bitiyor. Bu tarihten önce kimse ile konuşmam. Gelecek sezon Avrupa'da çalışmak istiyorum. Teklifler var.. Ön görüşmeler, niyetler var.."

Ve gitmek istediği ülkenin işaretini de vermişti hatta: "İtalyanca öğreniyorum" diyerek..

Şimdi Milliyet'in haberinde bunlar dışında yeni ne var?..

O zaman, "Ben 31 mayıstan önce konuşmam" diyen Terim, niye Halil'e bu haberi yazdırdı?.. Niye Faruk Süren'i apar topar peşine düşmeye zorladı:

Bir gün önceki ve dünkü gazeteleri karşılaştırın anlarsınız?.

Fatih Terim, eskimiş haberi yeniden ortaya atarak gündemi değiştirdi. Medya 24 saat Terim'in Fener yenilgisini konuşamadı.

Yenilmiş Fatih, 24 saat sonra gene "Günün kahramanı" oldu..

Gündemi böylesine hızlı ve böylesine kendi lehine çevirebilmeye dünyanın her yerinde "Zeka" denir..

İşte size, başta Fenerbahçeliler, bize de "Bir Fatih Terim" diye ağlaşanlara, olta atılan her yerden bir Fatih çıkmayacağının bir başka örneği..

Fatih Terim eğrileri, doğruları ile çok farklı, hepsinden önemlisi, kendini çok hızlı geliştiren bir adamdır!.

Ateş olmayan yerde..
Resmen midem bulanmaya başladı.. Haluk Ulusoy'u köşeye sıkıştırmak için, milli takımın sırtından oynanan oyun iyice çirkinleşti..

Türkiye, Avrupa Şampiyonası finallerine kaldı diye, futbolculara 70 milyar lira prim ödenmiş..

Sokak çocuğu ağzı ile soruyorlar:

"Kemikli mi, kemiksiz mi?.."

Köpeğin önüne et mi atıyorsun, yoksa görevini yapan, dikkat buyurun görevini yapan adamlara teşekkür mü ediyorsun?.

Efendim vergiyi federasyon ödemeliymiş..

Yok yahu.. Hem adam başı 70 milyar verecek, hem de vergisini ödeyeceksin.. Neyle?..

Federasyon para basmıyor tabii.. Bu milletin parası ile.. Koca kışı çadırda geçiren depremzedelere barınak ve yiyecek bulmakta zorlanan milletin..

Onlar yarım kilo sakatata bayram ederken, sen 70 milyara "Kemikli mi, kemiksiz mi" diye hesap soracaksın..

Jipler daha da feci..

Efendim markası neymiş?..

Yuh kere yuh!..

70 milyar para.. Üstüne bir de jip..

"Markası ne, markası!.."

Bu milletin vicdanında nasıl yaralar açıldığını, bu milletin düne kadar bağrına bastığı milli futbolculardan nasıl soğumağa başladığını gören yok..

Milli futbolcusun diye, trafik dahil her türlü yasa dışı eylemin hoş görülsün.. Askerliğini en uygun koşullarda yap.. Transfer parası diye eşek yükü ile para topla.. Kumar masalarında, at yarışlarında, gece klüplerinde, her hafta başka manken kollarında geçen yaşamın dedikodu medyasının baş malzemesi olsun..

Sonra sor:

"Markası ne, markası!.."

..Ve Mustafa Denizli, bu çirkinliğin bayraktarlığını yapıyor!..

Ona da yazıklar olsun!..

Futbolcularını toplayıp "Şu memleketin haline bakın da, bu jipleri sorun yapmaktan utanın" diyeceğine, onlarla beraber ağlama halinde "Jip de jip" diye..

Böyle lider mi olur?..

Daha bir çalışma programı yapıp medyaya açıklamayı beceremeyen, milli takıma hazırlık maçı için rakip bulamayan teknik direktör, yumurta kapıya gelmiş, bakın hala neyle uğraşıyor?.

Bu liderle, bu adamlarla Avrupa Şampiyonası finallerine gideceğiz.. "Lanet olsun" demek geliyor içimden ama "Milli" gerçekten, yürekten milli takımımı o kadar seviyorum ki!..

* * *

Pazar akşamı maçtan çıktım, Etiler girişinde yolun ortasındaki bankette bir bayrakçı vardır. Klüp bayrakları satar.. Trafik tıkanınca arabam tam onun önünde durdu.. Birden tezgahçı ustanın çırağına talimatını duydum:

"Sakın 5 milyondan aşağı satma.."

Mağribiler mal bulmuş, bayrağa sarılan arabaya atlıyor ya.. Fener bayraklarının borsası bir saat içinde 1 milyondan 5 milyona fırlayıvermiş.

Ne olacak Fener'in hali..
Hakan ile Utku'nun dünkü duvar yazılarına dikkat ettiniz mi?..

"Ne olacak bu Fener'in hali" diye Galatasaraylılar konuşuyormuş..

Fenerli Hakan ile Cim bomlu Utku, taşlarını beşer onar yollarlar.. Okur, onaylarım. Yasemin girer hepsini.. Köşeyi hazırlayan arkadaşlar da, oradan alır sayfaya koyarlar..

Fener'in halini, Galatasaraylıların konuşuyor olması, tahmin ettiğiniz gibi, Fener maçından önce atılmış bir taştı.

Hele Fener, Galatasaray'ı hem de Ali Sami Yen'de yendikten sonra zaman aşımına uğramıştı.

Dün bu taşı görünce "Takdim tehir hatası" dedim önce.. Hatta gazeteye gelince köşeyi hazırlayan arkadaştan hesap sormayı düşündüm.. "Bu işi otomatiğe bağlı mı yapıyorsun, yoksa okuyor ve değerlendiriyor musun" diye..

Yolda "Haksızsın Hıncal" dedim kendi kendime.. "Bu taş bugüne tam cuk oturmuş.."

Bir Galatasaraylı olarak Fener'in halinin ne olacağını pazara kadar hiç düşünmedim desem yeridir.

Çünkü yönetim, bu takımı Teknik Direktöründen kaptanına, doktorundan malzemecisine, A'dan Z'ye değiştirmeye kesin kararlıydı.

Yeni sezona yepyeni bir Fenerbahçe ile çıkacaklardı.

Ama pazartesi günü medya, dünyayı sarı laciverte boyayınca, yönetimden "Bu takım iyidir, bir kaç takviye" falan lafları gelmeye başlayınca, gelecek sezonla ilgili düşünceler ve umutlar kararıverdi.

Dikkat edin Can Bartu ve Hüsnü Çil gibi Fener'i iyi bilen kurtlar, Ömer Üründül gibi analizciler tehlikenin hemen farkına vardılar. Hasbelkader kazanılmış bir maçın, Fenerbahçe ile ilgili görüşleri ve kararları değiştirme tehlikesini farkedip uyarmaya başladılar..

Fenerbahçe bu galibiyetin rehaveti ile uykuya dalarsa, gelecek sezonu da kaybeder.

Yönetim, Gaziantep maçı sonunda düşündüğü devrimi yapmalıdır..

Fener'i yenen Pendik, Fener ile arasındaki klas farkını ne kadar kapadı ise, Galatasaray'ı yenen Fener'in kapadığı ara da işte odur. Bir santim fazla değil!..

Bir yanda dünyanın en iyi 10 takımı arasında, sekizinci sırada yer alan Galatasaray, öte yanda, kendi liginde o Galatasaray'dan 20 puan gerideki Fenerbahçe..

20 puan deyince..

Puan cetveline bir bakın..
Şampiyonlar ligini şimdiden garanti etmiş, lider Galatasaray 66.. Hala ve hala UEFA'ya girmeye çalışan Fener 46.. Küme düşme hattındaki İstanbulspor 26..

Fenerbahçe'nin şampiyon olma şansı ile küme düşme tehlikesi, matematik olarak eşit!.. İkisi de 20 puan!..

Gelecek yılın Fenerbahçesi bu temel üzerine kurulursa, Galatasaray'ın ekmeğine yağ sürülür, o zaman da bazı Galatasaraylılar çıkar "Biz sizi bu tuzağa düşürmek için mahsuscuktan yenildik" deyiverirler.

Eleştirmen olabilmek..
Eleştirinin özeti "Doğruya doğru, eğriye eğri"dir!..

İzlediğin şeyin doğrularını ve eğrilerini yazacaksın..

Ama ülkemizde, özellikle spor sayfalarında böyle yapılmaz eleştiri..

Eğriye doğru, doğruya eğri gibi mesleğe ihanet eden kasıtlı çirkinliklerden söz etmiyorum..

Bizde eleştiri, yazarın kafasına göre yarım yapılıyor.

"Doğruya doğruyu" yazıyor.. Bakıyorsunuz eğriler yok. Ortalık toz pembe..

"Eğriye eğriyi" yazıyor.. Bakıyorsunuz doğrular yok.. Ortalık kapkara..

Peki bu niye böyle?..

Birinci sebeb, ezeli hastalık.. Tabela yazarlığı.. "Kazanan doğru, kaybeden eğridir."

Bu ülkede kaybedenin övüldüğü, geçiniz kaybeden takımdan mesela haftanın karmasına oyuncu seçildiği vaki değildir.

Kazanan da yerilmez tabii.. "Takım bir halt oynamadı ama adam kazandı, şimdi ne yazabiliriz ki" düşüncesi böylelerinin temel ilkesi, ya da aslında ilkesizliğidir.

İkinci sebeb, kişisel saplantılar.. Adam birinin dostu, arkadaşı, site komşusu, aile dostudur. Dahası ortağı, kader arkadaşıdır. Hatta maaşlı adamıdır.. Onun hep doğrularını yazar. Eğrilerini bilir, ama yazmaz. Ötekinin ise azılı düşmanıdır. Şu veya bu sebeble sevmez. Kin tutar, nefret eder. Doğruları görür, ama yazmaz, eğrilerini kollar, buldu mu fırsatı kaçırmaz..

Üçüncü sebeb, reytingdir. Kamuoyunun genel havasına bakılır, bu havaya ters düşecek yazılar yazmamaya fevkalade özen gösterilir. Nabza göre şerbet verilir. Bu uğurda gereken tüm doğrular, ya da eğrileri göz ardı edebilir..

Bunlar bir de üstelik "Doğruya doğru, eğriye eğri" yazan, bir elin parmağını doldurmaz yazarlara saldırır "Şuna bak daha dün övdüğünü bugün yeriyor" diye kendi tek gözlü bakışlarını marifetmiş gibi sunarlar..

Bilmezler ki, eleştirmen kişilerle değil, olaylar ve eylemlerle ilgilenen kişidir.

İşin garibi büyük bir okuyucu kitlesi de, dün övülen, bugün yerilenin, kişi değil, eylemi, ortaya o gün koyduğu performans olduğuna bakmaz. "Sen ne biçim adamsın.. Dün göklere çıkarıyordun, bugün yerin dibine sokuyorsun" diye hesap sorar.

Çünkü tek gözlü medya onların beynini öyle yıkamıştır!..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır