kapat

04.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Cecilienhof'ta beş çayı..

Hani o hafif karanlık ingiliz malikhaneleri vardır, kabuslu.. Cecilienhof öyle.. Eski ingiliz mimarisi.. Kız ingiliz çünkü.. Büyük Frederic'in ingiliz gelini için yaptırılmış bu ev/saray Potsdam'da..

Frederic'in sarayında turistler dinlensin diye bir yer yok, çıktık yola ki, kahve içelim..

Potsdam'ın, İmparatorluk Almanyasının başkentinin içinden geçiyoruz. Minik bir oyuncak kent burası sanki.. Hani küçükken yan yana, üst üste dizer de evlerin önden görünüşünü yapardık, parçaları bir araya getirip.. Bir mimari oyundu.. Ayni o evler, aynen muhafaza edilmiş.. Ama pek çoğu boş gibi.. İçinde insan yok sanki.. Yollar da tenha..

Burasının bir zamanların dehşetlu ve haşmetlu başkenti olduğunu söylemek zor..

Cecilienhof'u son zamanlarda dara düşen imparatorlar satmışlar.. Böylece savaştan sonra tarihi herşeye el koyan devlet, burayı özel teşebbüsten geri alamamış.. Onlar da otel yapmışlar..

Tarihte önemli bir yeri var.. Savaş sonrası işgal kuvvetleri, yani Amerika, İngiltere, Fransa ve Sovyetler burada toplanıp Almanya'yı ve Berlin'i paylaşmışlar..

İmzalar bu otelin salonunda atılmış..

O salon biz gittiğimizde kapalıydı.. Doğrudan, kahve ve restoran olan bölüme geçtik..

Kahvelerimiz üzerinde prenses Cecilia'nın silueti olan çok zarif fincanlarda gelince dayanamadım, iki tane de fincan ısmarladım, birgün bana uğrarsanız size bu fincanla çay, ya da kahve ikram edeyim diye.. Pastaların ve cheese keklerin manzarı harika idi, ama tadları hikaye.. Ah Viyana pastaları ah..

Yorgunluk kahvelerimizi içip kendimizi bu kasvetli ingiliz evinden attık. İstikamet gene Berlin..

Bu defa Bergama Müzesine gideceğiz..

Berlin'in yeni simgesi dev vinçler.. Nereye baksanız, birer küçük Eyfel Kulesi..

"Berlin şu anda Avrupa'nın en büyük şantiyesi" dedi, bir mühendis arkadaş..

Kentte şu anda tam 50 bin ev kiralanmak için boş beklerken, bu müthiş şantiye çelişki değil mi?.. Değil..

Şimdi Berlin, iki yanda da duvarda biterdi.. Doğulular batıya kaçışı önlemek için duvar dibini tampon bölge yapmışlar ve binaları boşaltıp düm düz etmişlerdi.

Batıda ise bir zamanlar kentin merkezi olan Potsdam meydanı ve Kreuzberg şimdi kenar mahalle olmuştu.. 1969'da kuzenlerimi ziyarete gittiğimde, bu mahallenin tamamen Türklerin eline geçtiğine şahit olmuştum. Savaş öncesinin yüksek tavanlı, iki üç katlı evleri.. Her odada antika çini sobalar.. Ama görüntü tam harabe..

Berlin duvarı kalkınca, her iki yandaki kenar mahalleler olmuş gene kent merkezi..

Peki kent merkezi böyle yakılıp, yıkılmış harabe olur mu?..

Sıvamışlar kolları, yepyeni planlar..

İnşaat başlamış.. Berlin'in merkezini yeniden inşa etmek için.. Bitince gidip görmeye değer.. Ama ne zaman biter bilmem..

Onların arasından geçip geldik, Bergama Müzesine..

Yarın tabii..

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittin'ciğim,

Geçen hafta "Güle Güle"ye gittim. Yav, o ne film öyle, müthiş senaryo, ne tempo, ne muhteşem kurgu. İlk dakikadan insanı hüngür hüngür ağlatıyor.

Bozcaada'da yaşları kemale ermiş, dolayısıyla birer ayakları da çukura girmiş beş arkadaşın dostluk öyküsü. Bunlardan sakallısının (Metin) Kübalı bir sevgilisi var..

Kızı yıllar önce plajda iki dakika kadar görmüş ve vurulmuş.. Dört dörtlük bir yıldırım aşk.. Fakat kızın ertesi gün Küba'ya dönmesi gerekiyormuş. "Bana mektup yaz" demiş. Metin de o günden itibaren yazmaya başlamış. Karşılıklı taahhütlü mektuplaşıyorlar.. Ben diyeyim 20 sen de 30 yıl mektuplaşıyorlar. Arada bir de telgraf çekin veya telefon edin.. Hayır illa mektuplaşacaklar. Aşkın saflığına, yüceliğine, asilliğine bak Abuzittin'ciğim.

Mektuplar gidip geldikçe sinemadakiler hüngür hüngür.. Allah Allah, ben bir türlü ağlayamıyorum. Oysa hazırlıklı da gittim. Yanımda 4 paket büyük boy kağıt havlu var. Ağlayamıyorum, etrafa ayıp olacak. Annemin ölümünü, babamın ölümünü, Necati'nin ölümünü, Körfez savaşında petrole gömülen kuşlar.. Hepsini aklıma getiriyorum nafile.

Bu arada Metin (rol icabı) kanser olunca ağlayanlar saçlarını, başlarını da yolmaya başladılar. Ben de bi anormallik var. Hiç değilse burada ağla be adam. Hint filmi Avaremu. Grace Kelly'nin ölümü, 10 Kasım... damla yok. Bitişik koltuktaki hıçkırıklara boğulan adama "Çok afedersiniz sizden bi ricam olacak. Nasırımın üstüne ayağınızla basar mısınız?" dedim. Allah razı olsun iyi adammış. Bastırıyor, ama boşuna... Sinemadan çıkınca ilk işim bir psikiyatriste gitmek.

Bu arada Metin'in arkadaşları "Bari bi banka soyalım, şu adamı son günlerinde Küba'ya sevgilisinin yanına yollayalım" dediler. Şu asil harekete bak. Bu devirde kimse arkadaşı için değil banka, muz soymaz. Ve dediklerini de yaptılar.

Gel gör ki, Metin uçağa binerken Küba'dan kötü haber gelmez mi?

Filim de burada bitti. Kimse yerinden kalkamıyor, sular içinde. Hala ağlamayan tek ben. Koltuğun öte tarafında oturan kadın dirseğiyle böğrümü dürtüp "ruhsuz adam" dedi.

Korktuğum başıma gelmişti, çok utandım.

Netice itibariyle çok hissi, ulvi bir filmdi. Ama sonu biraz daha uzatılmalıydı. Şöyle ki:

Uçak havalandıktan iki dakika sonra düşer. Metin hariç herkes ölür. Şanssızlık bu ya, Metin de kör olmuştur. Artık sevgilisinden gelecek mektupları okuyamayacaktır. Meğersem, Kaşık Adası'nda da onbeş yıldır böyle mektuplaşan bir çift varmış ve onların mektubu Metin'inkilerle karışmışmış.. Esasında kız ölmemiştir. Uçak kazası haberini alınca Castro'nun özel izniyle Türkiye'ye gelir. Tam Bozcaada üzerinde uçağın iniş takımları arızalanır, mecburu inişe geçer. Kız tesadüfen Metin'in kolları arasına düşer. Metin gözleri görmediği için "Necla bu senin kokun" der. (Kızın adını unuttum, Necla olmasa gerek). Tam bu sırada, beklenen Marmara depremi başlar ve ada ağır ağır sulara gömülür. "The End"

Böyle bir son daha gerçekçi olacaktı sanırım.

Münasip yerlerinden öperim.

Tecelli

Milyona biber!..
"Bir milyona biber almazsanız, enflasyonun önüne geçilir" demiş Merkez Bankası Başkanımız Gazi Erçel.. Seyahat dönüşü okuyorum..

Gazi Beyim, o zavallı adam biberini niye 1 milyona satıyor düşündün mü hiç?.. Millete kazık olsun diye mi?..

Elinde tek biberi var, satıp geçinecek, ev bakacak, çocuk okutacak..

Sen devlet olarak başta akaryakıt zırt pırt zam yapar, enflasyonu yüzde 70'lerin altına indiremezsen, biberi 1 milyona satmayıp ne halt edecek, onu da söylesene bir..

100 metre mesafede 3 milyon taksi parası mı olur?. İşi sadece benzin parası ve arabanın aşınması diye alırsan öyle.. Peki o şöförün plaka sahibine verdiği haraç.. Evdeki altı kişilik ailenin rızkı.. Oğlanın üniversite, kızın çeyiz, hanımın ilaç parası, hepsi o 100 metredeki üç milyonun içinde, öyle düşünen var mı?..

Gazi Erçel ekonomiyi hangi okulda okumuş?..

Ey millet.. 600 bin dolar verip sakın ola dolar almayın.. Bak bakalım Merkez bankası gene eskisi gibi 10 liraya indiriyor mu, indirmiyor mu?..

Güzellik sırları
Çekici dudaklar için, ince sözler söyleyin.

Güzel gözler için, insanların iyi yönlerini görün.

İnce bir vücut için, yemeğinizi acılarla paylaşın.

Alımlı saçlar için, hergün küçük bir çocuğun parmaklarıyla karıştırmasına izin verin.

Dik yürümek için, hayatta hiç yalnız yürümeyeceğinizi bilerek yürüyün.

İnsanlar, eşyalardan daha fazla, tamir edilmeye , yenilenmeye, tazelenmeye sahiplenilmeye ve değer verilmeye muhtaçtır.

Kimseyi atmayın. Unutmayın ki, eğer size yardım edecek bir el ararsanız, kolunuzun ucunda bir tane bulacaksınız.

Büyüdükçe iki eliniz olduğunu göreceksiniz. Biri kendinize, öteki başkalarına yardım etmek içindir.

(Teşekkürler Sevdi Kuley.)

Tam altı yıl önce..

Bu dizeler 3 aralık 1994'ten beri bilgisayarımda bekliyor iyi mi?.. Yani bana gönderdikleriniz yayınlanmaya değerse eğer, umudu kesmeyin diye yazıyorum bunları..

***

Kızma çocuk bana,

Uykusuz gecelerimde

Seni düşündüğüm için

Uzak olma çocuk bana,

Kalbim paramparça olur

Seni hissedemeyince

Çocuk bilir misin,

Niye içim titrer adın geçince?

Tek sen unutturursun dertleri,

Buğulanan gözlerin tesellisi,

En güzel dakikaların sebebi sendedir..

Çocuk şu gerçek ki,

Sevgi herşeyin üstesinden gelir.

Ve çocuk bil ki;

Ben seni bir dost olarak

En sonsuz aşıklardan bile

Daha çok severim.

(Ayçıl'a teşekkürler, dizeler ve sabrı için.. Bu dizeleri bugün yeniden yazmak ister mi acaba?..)

SEVDİĞİM LAFLAR
'Her birimizin ayrı bir trampetçisi var; başkasının trampet sesine doğru yürüyenler hayata uyum sağlayamazlar.

Henry David Thoreau (Teşekkürler Aykut)'

BİZİM DUVAR
'28 günde çakı gibi asker olunmaz. Olunsa olunsa tırnak makası gibi
asker olunur..

Hakan & Utku'

TEBESSÜM
'Karadenizli pilot uçağı nasıl uçurur?..

Dinamitle.'

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır