kapat

16.01.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
'Nasıl olsa asacağız'
Başkan Salim Başol'a, "Güneş batarken gölgeler büyük olur," dedim. Ortalık karıştı.

Hiç tammülleri yoktu. Engel olmak için ne yapsınlar; beni yeniden askere almaya kalkıştılar.

BALMUMCU Hapishanesi'nden yeni çıkmıştım. Divan'da İstimlak Davası'nın yargılanması yapılıyordu. Bu davaya "İmar Davası" da denilmiştir ve İstanbul halkı davanın adını imar davası koymuştur.

Bu dava, mesela Vatan ve Millet Caddeleri, Sahil Yolu, Barbaros Bulvarı gibi İstanbul'a nefes aldıracak imar hareketlerinin davasıdır. Bu imar hareketleri yapılmamış olsaydı, bugün İstanbul'un hali ne olurdu, onu takdirinize bırakıyorum. Ancak şunu bilmenizi isterim ki müvekkilim bu dava dolayısıyla mahkum edilmiştir.

MÜDÜRÜN BİZE ETTİĞİ
Yargılamanın ortalarında hapishaneden çıkarak davaya yetişmiştim. Adetimdir; zaman zaman Sahaflar Çarşısı'na giderim. Gene gitmiştim. Orada, beyaz bir kitapçık gördüm. Bugünkü SSK'nın adı, o zaman İşçi Sigortaları Kurumu idi. İşte bu kitapçık kurumun genel kongresine aitti. Kurum genel müdürünün kongrede yaptığı konuşmayı içeriyordu .

Kurum genel müdürü yapılan kamulaştırmaların kuruma sağladığı yararları anlatıyordu. Yapılan kamulaştırmalar sayesinde kuruma ait arsalar büyük değer kazanmıştı. Davanın yersiz, dayanıksız olduğunu bundan daha güzel ispat edecek bir delil olamazdı.

BAŞOL'UN REZİLLİĞİ
Dava devam ederken bir de baktım bu genel müdür tanık olarak mahkemenin huzuruna çıkıverdi. Sevinmiştim. Adam söylediklerini inkar edecek değildi ya... Ne yazık ki sevincim kursağımda kaldı. Adam methiyesini zehir zemberek bir iftiraya döndürmüştü.

Tanığa soru sormak savunmanın hakkıdır. Hakkımı kullanmak için söz istedim. Başol, kurnaz ve takipçi bir adamdı. Elimdeki kitapçığı görmüş olmalı ki soru sormama izin vermedi. Ben istedim, o reddetti. O reddetti, ben istedim. Talep ve red adeta bir kavgaya dönüşmüştü. Başol, bir şeyler söyledi, duyamadım. Ama görevli iri yarı denizci astsubay geldi. Beni diğer görevlilerle birlikte, palas pandıras, karga tulumba yerimden aldılar, dışarı çıkardılar, duruşma bir süre tatil edildi.

Dışarıda bir üstteğmen bağırıyordu: "Senin müvekkilini asacağız. Sen ne yaparsan yap, asacağız. Uçaklarla, yataklı trenlerle İstanbul'a gelirsin, Hilton'da kalırsın, keyf edersin, şimdi cezasını çekeceksin, müvekkilini asacağız."

İKNA OLMADI TABİİ
Ben dedim ki, "Müvekkilimi asacağınızı biliyorum. Ondan sonra burası dağılacak. Siz de görev icabı Çemişkezek'e gideceksiniz. İpsala'ya da gideceksiniz. Göreviniz neyi yapmayı gerektiriyorsa onu yapacaksınız; bu sizin mesleğiniz. Ben devlet hesabına okumadım. Kendi gayretlerimle buralara geldim. Mesleğim icabı, dediğiniz şekilde, dediğiniz yerlere gene gelip gideceğim. Belki daha da iyi imkanlara sahip olacağım."

Bu tartışma böylece devam etti.

Adadan döner dönmez Kabataş'ta bir otobüse binerek Ankara'ya geldim. Berin Hanımefendi'ye durumu anlattım: "Her şey olabilir efendim. Bu duruşma ve sonrasında bunu anladım. Müdahale imkanlarını kullanmamız gerekiyor. Bu imkanları zorlamanızı rica ediyorum," dedim ve hemen İstanbul'a döndüm.

GÜNEŞ BATARKEN...
İşte bu davanın savunmasında bazı örnekler verdim. Özellikle Paris Belediye Başkanı'nın yaptıklarını anlattım. Yani bir zaman sonra bu imar hareketlerine nasıl takdirle karşılanacağını örneklerle ifade ettikten sonra, savunmamı şöyle bitirdim: "Güneş batarken gölgeler büyük olur reis beyefendi."

Ertesi gün yayınlanan gazeteler beni korkuttu. Çünkü gazetelerin manşetlerinde ya da başlıklarında şu vardı:

"Talat Asal, Menderes'i güneşe benzetti."

ÜSTÜME ÇULLANDILAR
O sabah otelin telefonu çaldı. Çok erken saatti. Bir hanım, "Bugün Ada'ya gitmeyin beyefendi," dedi. Kim olduğunu ve sebebini sordum. Kadın sert bir sesle: "Size bugün Ada'ya gitmeyin, diyorum," dedi ve kapadı.

Ada'ya gittim. Fenerbahçe vapuru, iskeleye yanaşınca kimsenin çıkmaması anons edildi. Güvenlik tedbirlerinde o sabah daha bir özen vardı. Sonra subaylar içeri girdiler: "Talat Asal," dediler. Ben ayağa kalktım. Beni alıp götürdüler. Tabii vapur sonra boşaltıldı.

İskeleye yakın kule gibi bir yer vardı. Beni orada Ada Kumandanı'nın huzuruna çıkardılar. Masasının başındaydı. Sert bir tavırla, "Sen askerlik yapmamışsın," dedi. Ben, Trakya'da Çilingirköy'de otuz birinci Piyade Alayı'nda yedek subay olarak görev yaptığımı söyledim. Kumandan Güryay, "Ben onu bunu bilmem. Askerlik yapmamışsın. Önümde telgraf var," dedi ve subaylara, "Götürün bunu. Adalar Askerlik Şubesi'ne teslim edin," dedi.

ÇIKARMA GEMİSİYLE GEZİ
Ada'nın arkasındaki iskeleye götürüldüm. Beklemeye başladım. Orada büyük bir deniz aracı vardı. Bir çıkarma aracıymış, tank falan taşırmış. İnanılması güçtür ama doğrusu budur. Tank top yerine bu araca ben bindirildim. Araç demir almaya aldı ama ortalık da gürültüden inliyordu. Heybeli Ada'nın önünden geçerken herkes sahile üşüşmüştü. Büyük Ada iskelesine yanaştığımızda hemen herkes iskeledeydi. Koskoca araçtan elli dört kilo ağırlığında lacivert elbiseli, siyah saçlı, eli çantalı bir adam çıktı. O bendim işte...

Şaşkın bakışlar arasında Adalar Karakolu'na teslim edildim. Oradan Askerlik Dairesi'ne götürüldüm. Bir yüzbaşının huzurundaydım. Yüzbaşı, ne hırsızlığımı, ne uğursuzluğumu, ne vatan hainliğimi bıraktı. O da beni bir albaya götürdü. Albay da biraz giydirdi, sonra yüzbaşıya döndü, "Siz gidin, ben gereğini yaparım," dedi.

HERKES KORKUYORDU
Yüzbaşı çıkınca albay bana şöyle dedi:

- Buyurun oturun beyefendi. Ben Adnan Bey'i çok severim. Onu müdafaa ettiğiniz için sizi de takdir ediyorum. Yüzbaşının yanında öyle konuştuğum için kusura bakmayın. O genç bir ihtilalci. Zamanla neyin ne olacağı belli olmaz.

Bana yapacaklarını anlattı ve beni polise teslim etti. Telefon edip, albayın yapılmasını istediklerini anlatacaktım ama telefon param yoktu. Allah razı olsun, postane müdürü yardım etti. Telefon işini bitirdim. Üç polis, sivil elbiseyle ve ellerinde bir kutuyla geldiler.

"Beyefendi" dediler, "Sizin yanınızda resmi elbiseyle gidemezdik, utanırdık. Karnınız açtır. Onun için kuru pasta aldık. Çayla şimdilik bunu yersiniz. Sizi Eminönü Emniyet Amirliği'ne götüreceğiz. Hiç yanınızdan ayrılmayacağız, size hiçbir şey olmayacak."

Vapurdan iner inmez rahmetli avukat Ekrem Korkut'a telefon ettim. Geldi ve ben "ikamete rapten" salıverildim.

İşte "Güneş batarken gölgeler büyük olur" sözünün cezasını da askerlik yapmadım bahanesiyle böyle çektim.

Güleriz ağlanacak halimize.

'Kararları biz hazırlamadık'
NOKTA dergisi 1 Haziran 1986 tarihinde Mehmet Yalçın imzasıyla Yassıada Mahkemesi'ni irdeleyen bir araştırma yayınlamıştı. Oradan bir bölüm:

"Yassıada sanıklarından Samet Ağaoğlu'nun ablası ve o günlerde avukatlığını yapan Süreyya Ağaoğlu anlatıyor: "İdam kararları infaz edildikten sonra bir başka dava nedeniyle yargıçların odasına girmiştim. İçeride Hakim General Rıza Tunç, Hakim Ferruh Develi ve Hakim Selman Yörük vardı. Rıza Tunç'a, "Size o kadar kınama telgrafı çektim, mektup yazdım. Ancak cevap alamadım," dedim. Cevabı, 'Bize bunları vermediler. Biz de orada tutuklu sayılırdık' oldu. Selman Yörük'e döndüm: "Selman Bey, sizin kadar takdir edilen bir hakim, o idam kararlarına nasılm imza attı," dedim. Gözleri yaşardı ve 'O kararları biz hazırlamadık ki hanımefendi...' dedi." Bu anıların 'öteki' tarafları Salim Başol ve Selman Yörük ne diyordu peki? Başol, Nokta'nın sorularına önce bir özdeyişle yanıt veriyordu: "Hüküm hükümlüden sorulmaz." Ve ekliyordu: "Yüksek Adalet Divanı'nın gerek oy çokluğuyla, gerek oybirliğiyle verdiği kararları ben tek başıma herhangi bir kişiyle tartışyacak edğilim. Böyle bir şey asla olamaz."

İnzivaya çekilen Selman Yörük ise suskunluğunu sürdürüyordu.

YARIN
Kasadan Celal Bayar'ın 103 milyon lirası yerine neler çıkmıştı?

Akıllara durgunluk verecek sıkıyönetim bildirisi kim yazmıştı?

Bizleri karalamak için hangi komik yalanları uydurmuşlardı?

TALAT ASAL'IN YAZI DİZİSİ - 8


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır