kapat

27.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Vali ve vatandaş...

Olayları "münferit" diye geçiştirmek, Türkiye'yi düze çıkarmıyor. Depremzedelerin çilelerini her gün birlikte izliyoruz

Bunca zamandan sonra geldiğimiz nokta, ayazın koynunda çadırlarda yaşam tüketen gencecik bir kızın, "Benim Bolu'mda hiçbir şey yok" diye demeç veren bir Vali'ye sitem etmesinin karşılığında "ağzına çarpılan bir tokat", hiçbir hukuki dayanağı olmayan "iki saat gözaltı ve sorgulama" ile "provakatör ve anarşist" olarak suçlanmasıdır.

Bizim "köktendevletçilere" sorarsanız, bu da, bütün benzeri olaylar gibi "münferit bir olay"dır. Olup biteni saydamlaştırmak ve demokratik hakkını kullanmaya kalkan her vatandaşın karşısında ceberrut bir vali bulmasının hangi çarpıklıktan kaynaklandığını araştırmak yerine, olayları "münferit" diye geçiştirmek, Türkiye'yi düze çıkarmıyor. Depremzedelerin çilelerini her gün birlikte izliyoruz. Ankara bir "çadır" sorununu bile çözemiyor.

Devlet tokatları
Halbuki, hakkını arayan insanların suratlarında patlayan "devlet tokatlarını" yıllar önce saydamlaştırsaydık, bugün çok daha ileri ve iyi bir noktada olurduk. 1944 yılında 6400 kişinin öldüğü Bolu'da, 1957'de ikinci kez, 1999'da da üçüncü kez depremden binlerce insan ölmez, depremzedeler kar kıyamet altında donma tehlikesi ile ölümü özler hale gelmezdi.

Bu yapılanmayı eleştiren ve değiştirmek isteyen herkese karşı Ankara'nın tavrı valininkinden farklı değil, bir tokat ve "anarşist, provakatör ya da hain" suçlaması...

Tandoğan'dan Vali'ye
Tek parti döneminin ünlü Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın "gerekirse komünizmi de biz getiririz" deyişi aslında temeldeki felsefeyi hiç çekinmeden ortaya koyuyor. Devlet gerekeni yapar, yeter ki "halk" karışmasın.

Demokrasiden nasibini almamış bir yapılaşmada valilerin, yönetimden hesap soran ve demokratik haklarını kullanan Bolulu Gülşen Özer gibi insanlara tabiki tahammülü olamaz.

Prof. Dr. Metin Heper, bu geleneğin kökenlerini şöyle anlatmakta:

"Cumhuriyet Türkiyesi, padişaha bağlı ve büyük ölçüde kendi çıkarını düşünen bir sivil bürokratik kadro devralmıştır. Bu yüzden Atatürk, temelde biçimsel ussallığa sahip bir sivil bürokratik kadro geliştirmeye çalışmış ancak bu kadronun 'cumhuriyet mefküresine' bağlı olmasını da istemiştir.

Böylece sivil bürokrasinin giderek (...) bir siyasi misyonun koruyucusu olma işlevini üstlenmesinin de kapısı aralanmıştır. 1930'larda devlet-parti tekliğine gidilmesi sonucu sivil bürokrasi Tanzimat'ta gelişen bürokratik yönetim geleneğini canlandırmaya çalışmıştır. Bu dönemde artık kendisini ikinci plana atmaya çalışan padişah ve din kurumu da yoktur."

Yazının devamını da izleyelim:

"Sivil bürokrasi bakımından Kemalist ilkelerin bekçiliği, verimli ve etkin bir araç kurum olma işlevinden çok daha önemlidir. Aynı zamanda devletçilik ilkesinin uygulamada aldığı biçim, bürokrasinin ekonomik hayata da büyük ölçüde müdahalesine yol açacaktır. Bu müdahale, özendirmekten çok ekonomik hayatı köstekleyen bir düzenleme biçimini de ortaya çıkaracaktır."

Paralar kimin?
Kemalist ilke bekçiliği, verimli ve etkin bir hizmet anlayışının önüne geçince de, "vergileri ben istediğim gibi keyfimce harcarım, halk bunu denetlemeye kalkarsa da gözünü patlatırım" anlayışı kemikleşiyor. Çünkü hesap soran herkes "cumhuriyet düşmanı" sayılıyor, demokratik bir denetim alışkanlığının olmaması sonuna kadar sömürülüyor. Bugün de Bolu Valisi ile Ankara'nın tek parti dönemi valisi arasında bu yüzden zihniyet farkı pek yok.

Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan ne kadar uzak olduğu da gene Bolu'da ortaya çıktı. Ortada bir savcının talebi olmadığı halde, "suçu" vali ile tartışmak olan Gülşen Özer'i polisler alıp götürdüler.

Dün bizim gazetede Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir'in bu garipliğin üzerine giden demeci vardı:

"Hiçbir vali, emniyet müdürü, bakan, başbakan kimseyi gözaltına aldırma yetkisine sahip değildir. Suçun bizzat kendilerine karşı işlenmesi durumunda bile gözaltı emri veremezler.

Savcılar, bu konuda duyarsız davranıyor. Yasalara aykırı olarak bir kişiyi yetkisiz birinin gözaltına aldırması veya alması suç olduğu halde, savcılar bu tür olayların üzerine gitmiyorlar ya da gidemiyorlar."

Cumhuriyet Savcıları da, herhalde cumhuriyet valileri gibi "cumhuriyet"i koruyorlar, o nedenle hukukdışı uygulamalarla uğraşamayacak kadar meşguller.

Çadırdaki insanların ise paralarıyla besledikleri devletten hizmet alabilmeleri için ise rejimin demokratikleşmesine ihtiyaç var.

Artık padişah yok
Demokratikleşebilmek için de devletin bütün görevlilerinin "birer cumhuriyet muhafızı" olmaktan çıkıp, asli görevlerine dönmesi gerekiyor.

Cumhuriyet kurulalı yetmişaltı yıl oldu.
İlk kurulduğunda ülkede cumhuriyet karşıtları ve padişah yanlıları vardı, bu nedenle Metin Heper'in de anlattığı gibi "bürokrasinin" cumhuriyeti korumak gibi bir görev daha üstlenmesinin bir mantığı bulunuyordu.

Ama bugün Türkiye'de ne bir padişah ne de bir cumhuriyet düşmanı yaşıyor.

Eğer şeriatçıların cumhuriyet düşmanı olduğunu düşünüyorsanız, unutmayın ki İran'da cumhuriyeti kuranlar bizzat şeriatçılar. Cumhuriyetle şeriatçılık birbirinin zıddı değildir.

Şeriatçılık, aynen tek-particilik gibi, aynen cuntacılık gibi, aynen faşizm gibi, demokrasinin karşıtıdır.

Onun için, bu toplumun da, bu devletin de, hissettiği her tehlikeye karşı korunması gereken değer demokrasidir.

Tokat ve gerçek
Ama demokrasiden yana çıktığınızda Bolu Valisi'nin gencecik bir kız karşısında efelenmesi, altına halkın paralarıyla 41 milyarlık cip çekme lüksü biter.

O yüzden, kendi höthötçü egemenliklerini sürdürmek için "cumhuriyeti koruma" maskesini takıp, 76 yıl öncesinin gerçeğini bugünün gerçeği gibi göstermeye çalışırlar.

Bolu'da atılan tokat, gerçeği saklamak isteyenlerin artık bunu başaramadıklarını gördüklerinde duydukları çaresiz öfkesi sonucudur.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır