kapat

21.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
TEVFİK YENER(tyener@sabah.com.tr )


Clinton çocukken Amerika'yı fetheden Türk Cumhurbaşkanı

Vallahi biz Clinton'a böyle gösteri yapamadık. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar muhteşem karşılanmıştı Amerika'da... Yıl 1954, aylardan Şubat. Amerika'nın en büyük şehirlerinin ana caddelerinden 21 lüks otodan oluşan konvoy eşliğinde geçiyordu. Kaldırımlardaki Amerikalılar bağırıyordu:

-Kahraman Türklerin başkanına selam!..

Kahramanlığımızı yeni biten Kore Savaşı'ndan biliyorlardı.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar "aynen Clinton gibi" elini sallayarak Amerikan halkını selamlıyordu. Ancak; Celal Bayar, Amerikan halkını 1954'te selamlarken Küçük Bill 8 yaşındaydı.

Aslında onun adı Clinton değildi
Bill doğmadan babası trafik kazasında ölmüştü. Babasının adı: William Jefferson Blythe idi. Dul annesi, Roger Clinton ile evlenince küçük Bill "Clinton" soyadına itiraz etmedi. Yeni babası harika bir insandı. Bill de harika öğrenciydi. Amerika'da üniversite bitirdikten sonra İngiltere'ye geçti ve İbrahim Tatlıses'in Urfa'da bulamadığı Oksford Üniversitesi'nden de diploma aldı.

Amerika'da namaza duran Cumhurbaşkanı hanımı
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Amerika'ya gittiğinde partisi Demokrat Parti, 1954 Seçimlerini yeni kazanmıştı. Meclis'e 488 milletvekili sokmuşlardı. Peh, peh... Zevkten de sekiz olmuşlardı.

O yıllar, benim gibi ufaklıkların zevki siyaset değildi elbette... Biz sinemalarda İsmail Dümbüllü'nün komedi filmlerine gitmekten zevk alıyorduk. Dümbüllü filmlerinin vazgeçilmez oyuncuları Nimet Alp'in, Pola Morelli'nin frikikleri "İnsan Anatomisi" dersi gibiydi. "Ufş..." sesleriyle dersimizi keyifle yapardık. O filmler eğiticiydi(!)

Evet. Amerikalıların Celal Bayar'a itibarı Clinton'u kıskandırırdı. Ziyaretin bir anı gözlerimin önünde. Cumhurbaşkanı'nın eşi Reşide hanımefendinin ünlü Waldorf Astoria otelinde namaz kılarken çekilmiş fotoğrafı...

Celal Bayar'ı ağırlayan ABD Başkanı Eisenhower'in adı nedense Türkiye'de tartışılırdı. "Demirdöğen" mi, yoksa "Kılıç yapan"mı anlamında diye... İkisi de yakışırdı Eisenhower'e... Çünkü İkinci Dünya Savaşı'nı kazanan orduların başkumandanıydı. Tarihin en büyük kahramanlarından biriydi. Çünkü "en büyük savaşı" kazanmıştı.

Dwight D. Eisenhower, Türkiye'yi ziyaret eden ilk ABD Başkanı idi. 1953-1961 arasında başkanlık yaptı. 1890'da doğdu, 1969'da öldü.

Amerikalı kahraman Türk kızına tutuldu
Amerika'yı fetheden sadece Celal Bayar mıydı? Hayır.

Beşiktaşlı bir kız vardı. Adı Gülseren. 1955'te İran Kraliçesi Süreyya'nın Türkiye'ye gelişi de, Clintonlar gibi olaydı.

Gülseren, protokolda Kraliçe Süreyya'ya çiçek vermekle görevliydi. Çünkü çok güzeldi. Kraliçe Süreyya çiçekleri alırken Gülseren'e: "-Bir gün kraliçe olmalısın.." dedi.

Büyük sözü dinleyen Gülseren, 1963 Türkiye Güzellik Kraliçesi oldu. Dünya yarışması için de Hollywood'a yollandı. 98 ülke güzeli arasından finale fırlayınca yıldız avcılarının dikkatini çekti.

-Gel bakalım, bir deneme filmi çekelim.

Milyonlarca kızın düşlerini süsleyen sözler. Gülseren neden "hayır" desin.

Stüdyoda bir şok yaşadı Beşiktaşlı Gülseren. Deneme filmi çekeceği kişi bir süperstardı. Kovboy filmlerinin yıldızı Audie Murphy ona gülümsüyordu. TV'lerde hâlâ onun filmlerini izlemekteyiz.

Audie Murphy, "İkinci Dünya Savaşı'nın En Kahraman Askeri" ilan edildikten sonra sinemaya transfer edilmişti. 8 tane en yüksek dereceden madalyası vardı. Tek başına 250 Alman askerini esir almıştı. Bir efsaneydi.

Audie Murphy, kızımız Gülseren'e tutulmuştu. "Filmime ille de onu isterim" diyordu. Gülseren böylece iki yıllık kontrata imzayı attı ve Türkiye'ye döndü. Ailesiyle vedalaşacaktı. Sonra Hollywood'a gitti mi, ne oldu bilemiyorum?

Amerika'da şerif olan Türkiye Cumhurbaşkanı
Derken geldik 1967 yılına... Bir cumhurbaşkanımızı daha Amerika'ya uğurladık. Cevdet Sunay heybetli bir adamdı ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan emekliydi. Vallahi, Sunay da krallar gibi karşılandı Amerika'da... Hattâ öyle sevildi ki, Hollywood'da kendisini "şerif" ilan ederek yıldız taktılar.

Derken, her şey güzel giderken Amerika ile Türkiye bozuştu. Kıbrıs davası... Karşılıklı atıp tutmalar filan derken geldik 1974 yılına... Kıbrıs'ta kanlı EOKA Örgütü azınca, Hasan Mutlucan'ın türküleri eşliğinde Karaoğlan Ecevit sopayı kaptı, adanın kuzeyini aldı.

Ecevit çocuk sevdi mi, yoksa hiç sevmedi mi?

1975 yılında Kıbrıs'a gitti Ecevit. O, Kıbrıslı Türklerin kurtarıcısıydı. Ancak Ecevit, savaşın değil, barışın kahramanı olmak istiyordu. Güvercinler uçurdu, dünyaya mesaj verdi. Türk bölgesindeki Yunan köylerine gitti, dert dinledi. "Barış, kardeşlik" diyordu 1975'te...

...Ve sonra, EOKA zulmünün deprem gibi ezdiği Türk Mirtu köyünü de Rahşah Hanım'la ziyaret etti.

Halk öyle kucaklamıştı ki Ecevitleri... Deprem bölgesinde Clintonları kucakladığımız gibi... Annesinin kucağında bir bebek gördü Bülent Ecevit. Yavruyu aldı, sevdi, hoplattı. Sonra Rahşan Hanım bebeği kucakladı. Yavrunun annesi "-Çocuğuma kurtarıcımız Ecevit'in adını koydum" demez mi...

Clinton, deprem bölgesinde bebeği kucaklayınca "bizim devlet adamları hiç çocuk sevmedi" diyerek hayıflandık. Artık kahretmeyelim. Ecevit'in "halkın arasına karışıp çocuk sevdiği"ni ortaya çıkarmış bulunuyorum.

"Dün ile yarın arasında
sallanır gider saatin sarkacı"

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır