kapat

01.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Hangi lastiğiniz patladı?

Bugün size anlatacağım iki olay, aslında ilk okunduğunda "komik" gelecek. Ama bir kere daha düşündüğünüzde, bunun hiç de komik olmadığını, tam tersine "çok iyi bir ibret belgesi" olduğunu göreceksiniz.

Eğitim sistemimizden sürekli şikayet ediyoruz. Çok da haklıyız. Çünkü çocuklarımız ne yazık ki, hatta en iyi okullarda bile, gerektiği kadar iyi eğitim alamıyor.

Bunun tartışmasını yıllardır yapıyor, ama çareyi bir türlü bulamıyoruz. Çünkü başta politik baskılar eğitim sistemimize sürekli müdahalede bulunuyor. Bunun sonucunda hem kalite düşüyor hem de disiplinsiz bir nesil yetişiyor.

Disiplin deyince aklınıza hemen "sus deyince susan, ne denirse onu yapan, efendi uslu" kavramı gelmesin. Kastedilen disiplin, eğitimin başarıya ulaşması için konulan kurallara uyulması..

Şimdi size, çok ünlü bir Amerikan üniversitesindeki "disiplin anlayışından" biri çok yeni diğeri hayli eski iki örnek vereceğim. Amerikan sistemi bütün rahatlığına rağmen kurallara çok sıkı uyan, pekçok kişinin "canım bu kadar da olur artık" dediğine bile, tüm çocukların geleceği adına hoşgörü göstermeyen, insanı gerçekten hayata hazırlayan bir sistem.

İki Türk öğrenci final sınavına hazırlanıyor. Sınavdan bir gün önce "moral bulmak" amacıyla "felekten bir gece çalmaya" karar veriyorlar.

Tabii ertesi gün uyandır uyandırabilirsen, ikisi de sınava geç kalıyor. Oturup düşünüyorlar, "bir bahane bulup ek sınav isteyelim" diyorlar. Çünkü Amerika'da "makul bir gerekçe" gösterilirse, öğrenciye her türlü kolaylık sağlanıyor.

İki kafadar Türk sınavına yetişemedikleri dersin profesörüne gidiyorlar ve şöyle diyorlar: "Evimiz okula hayli uzak. Sınav için otoyola çıktık, lastiğimiz patladı, yolda kimse yardım etmedi, lastiği tamir edinceye kadar zaman kaybettik ve yetişemedik, bize bir sınav hakkı daha tanır mısınız?"

Profesör düşünmüş "Yarın gelin, yazılı sınav yapacağım" demiş.

Boşuna sevinme
Bizimkiler pek sevinmişler, bir gece önceki hataya düşmeden, derslerini bir güzel çalışmışlar ve ertesi gün tam saatinde profesörün odasında olmuşlar.

Profesör kendi odasında, öğrencileri birbirlerine sırtını döndürerek oturtmuş, kendisi de masasının başına geçmiş ve "kağıtlarınız hazır mı?" diye sorduktan sonra "Size tek bir soru hazırladım, ikiniz de bilirseniz sınıfı geçeceksiniz" demiş.

Çocuklar merakla beklemeye başlamış, profesör sormuş "Arabanızın hangi lastiği patladı?"

Tabii iki öğrencinin de aklına "lastik patladı" bahanesine ortak bir yalan bulmak gelmediği için, biri "sol ön" diğeri de "sağ arka" yazmış.

Profesör iki öğrenciyi de "yalan söyledikleri için" disipline vermiş. Üniversite Disiplin Kurulu "Yalan söyleyen bir öğrenci, hayatta başarılı olamaz, ayrıca bizim üniversitemizi temsil edemez" gerekçesiyle iki öğrenciyi de okuldan atmış.

Türkçe sınavı
İkinci olayımız ise taaa 1950'lerden. Yine Amerika'nın büyük bir üniversitesi. Üniversite kuralına göre her öğrenci "İngilizce dışında" bir başka dilden daha sınava giriyor. O sırada okuyan birkaç Türk öğrenci "Biz ikinci dil olarak Türkçe'yi seçelim, kolay geçeriz" diye düşünmüşler.

Ama bu "uyanıklığı" anlayan üniversite yönetimi karşı bir "uyanıklık" yapmış. Türk öğrenciler sınava alınmış. İçeri bir "Türkoloji profesörü" girmiş. Profesör "Tek sorum var, yazın" demiş ve eklemiş "Efendi kelimesinin etimolojik kökenini çıkarın."

Bizim öğrenciler hiç beklemedikleri bu soru karşısında afallamışlar, tabii sınıfı geçememişler. Bir sömestr sonra tekrar sınava girmişler. Bu kez ek ders olarak aldıkları Fransızca'yı seçmişler. Tabii Fransızca olunca normal bir sınav yapılmış.

NOT- Üniversitenin ve öğrencilerin adını özellikle vermedim, çünkü amaç iki genci karalamak değil, mantığı anlatmak.

Resim yapamayan öğrenciler
Bizim eğitim sistemimiz biraz sıkıcı ama, bu sıkıcılığı yok eden öğretmenlerimiz de az değil. Ne zor dersleri, ne tatlı öğretmenlerim sayesinde nasıl sevdiğimi hâlâ hatırlıyorum.

Rauf Ağabey geçenlerde bir okul anısını anlattı, size aktarmadan edemeyeceğim.

Rauf Ağabey Fındıklı Ortaokulu'nda okurken, resim dersi öğretmeni rahmetli Kuzgun Acar'mış. Kuzgun Acar nadir sanatçılarımızdan biriydi. Resim dersi, hele yeteneği olmayanların pek sevdiği bir ders değildir. Ben de öyleydim, değil resim çizmeye, çiziktirmeye bile yeteneğim yok.

Kuzgun Acar ilk derse gelmiş ve "Herkes kağıt çıkarsın" demiş. Sonra da "Aklınıza gelen bir şeyi çizin, bu ağaç olur, ev olur, sandalye olur" diye eklemiş. Öğrencilere "10 dakika" süre veren Kuzgun Acar, sıraların arasında dolaşıp herkesin ne yaptığına bakmaya başlamış.

Daha beş dakika bile dolmadan "Tamam" demiş, "Bırakın kağıtları, anladım ki, içinizde resme kabiliyetli bir kişi bile yok. Bu durumda resim dersi yapmayacağım, hepiniz sınıfı geçtiniz." Kuzugun Acar o günden sonra resim dersinde resim yaptırmamış ama "resim anlatmış."

Rauf Ağabey "Dünyanın en ünlü ressamlarını, hayat hikayelerini, çizdikleri resimlerin önemini, o dönemlerin özelliklerini Kuzgun Hoca'dan öğrendim. Öylesine tatlı dilliydi ve bize o kadar çok şey veriyordu ki, hepimiz resim dersinin gelmesi için heyecanla bekliyorduk" dedi.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Bu sayfa MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ile
Yöre Elektronik Yayımcılık A.Ş. işbirliğiyle hazırlanmıştır.