kapat

15.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Hükümette görünmeyen kavga

Hükümetin özellikle MHP kanadı "Hükümet nasıl gidiyor?" sorusuna son derece soğukkanlı biçimde "Herşey çok uyumlu" cevabını veriyor.

Borsada yolsuzluk söylentileri, bir bakanın intihar girişimi, bürokratlar arasındaki şok değişimler, memur maaşlarına yapılan küçük zam nedeniyle ortalığın yangın yerine dönmesi sanki MHP'yi hiç ilgilendirmiyor. MHP'liler herkesin kafa patlattığı, denge hesapları yaptığı bu konularda hiçbir yorum yapmamayı tercih ediyorlar.

Başkent kulislerinde "MHP'nin herşeye rağmen iktidarda kalmak için mi, yoksa iktidar şaşkınlığını hâlâ üzerinden atamadığı için mi böyle davrandığının anlaşılamadığını" konuşuyor.

Bu arada, şimdilik pek ortaya çıkmayan, ancak önümüzdeki dönemde MHP'nin daha aktif olabileceği bir gelişmeden söz etmek istiyorum.

MHP, taaa Alpaslan Türkeş döneminden, yani Sovyetler Birliği'den beri Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri'ne özel bir ilgi gösterir. Sovyetler'in yıkılmasından ve ortaya çok sayıda Türk Cumhuriyeti'nin çıkmasından sonra MHP'nin bu bölgedeki etkinliği hızla arttı.

Ancak MHP'nin politikaları "resmi devlet politikalarıyla" çelişiyor. Çünkü şu anda Türkiye'nin resmi devlet politikası "mevcut iktidarlardan" yana. Özellikle Cumhurbaşkanı Demirel, çeşitli Türk Cumhuriyetleri'nin Devlet Başkanlarıyla, ülkelerarası dostluğun da ötesinde "kişisel dostluk" kurmuş durumda.

Oysa bu ülkelerde çok güçlü muhalefetler var, ancak iktidarların baskı politikaları muhalefetin sesini çıkarmasını engelliyor.

MHP ise yıllardır, mevcut iktidarlardan ziyade muhalefetle daha yakın ilişkiler içinde. Ve MHP Türkiye'nin politikasının da mevcut ikdidarlarla değil, muhalefetteki güçlerle işbirliği kurmasından yana.

Özbekistan bunalımında bu olay bir parça su yüzüne çıktı; ama MHP'nin "ser verip sır vermeyen" politikası yüzünden olay kamuoyuna yansımadı.

Beklenmedik bir anda "Orta Asya krizi" çıkması kimseyi şaşırtmasın.

Yine cep telefonu
Antalya'dan dönüyoruz. Dönüşümüz biraz karambol oldu. THY'nin bilgisayarlarında arıza olmuş uçağa biniş kartlarını güçlükle verebildiler. Bu yüzden çok sıkışıklık yaşadık.

Uçağa bindik, kalkışa hazırlanıyoruz. Derken bir telefon sesi duyuldu. İki sıra önümdeki genç bir erkek cebinden telefonu çıkardı ve konuşmaya başladı.

Uçaktakiler "Telefonla konuşmak yasak, bunu bilmiyor mu?" gibisinden söyleniyor, ama genç adam umursamıyor bile, herhalde "çok mühim!" bir görüşme yapıyor.

30 saniye kadar bekledim, bu konuda çok sık yazan ve tehlikeyi uyaran biri olarak müdahale hakkını kendimde gördüm olacak, hayli yüksek bir sesle "Kapatsanıza o telefonu" diye bağırdım. Adamda tık yok, devam ediyor, belli ki karşısındakine "kapatmak zorunda olduğunu" söylüyor, "kibarlıktan!" acele etmiyor.

Bunun üzerine bir kere daha bağırdım, adam telefonu kapattı, "Tamam kapattım, uzun etmeyin artık" demez mi? "Niye uzun etmeyecekmişim kardeşim, bütün uçağı tehlikeye atıyorsunuz" dedim. Adam bunun üzerine, (belki biraz da mahçubiyetten) aynen şunu söyledi "Uzun etmeyin dedik ama, varsa bir şikayetiniz gidin edin." Galiba o an bende kontak attı "Pilot kızdığı için değil, hepimiz canımız derdine düştüğümüz için kapatmanızı istiyoruz" dedim. Adam belli ki "uçak kalkmadığı için" konuşmakta bir mahzur görmüyor. Üstelik telefonunun açık olduğunu da unutmuş besbelli, eğer çalmasa haberi bile olmayacak.

Az sonra hostes geldi ve genç adama "uçağın bilgisayar sistemini bozduğunu" söyledi. Hostes "uçak yerde bile olsa, kemer ikaz ışıkları yanarken, bilgisayar yüklemesi yapıldığı için cep telefonlarının etkili olduğunu, bu konuşma yüzünden kaptanın bütün bilgisayar işlemini yeniden yaptığını" anlattı.

O genç adam bunun farkına vardı mı bilemiyorum artık. Ama bu tür sorumsuzlukların önüne elbirliği ile geçmemiz gerektiğini bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

"Devlet çökecekti"
Başbakan Ecevit pekçok eleştiri alan yeni "Sosyal Güvenlik Reformunu" açıklarken "Eğer bunu yapmasaydık devlet çökecekti" demiş. Başbakan dediğine göre doğrudur.

Ancak o zaman insanın aklına şu geliyor. Ecevit ülkenin başına yeni gelmedi. Son iki yıldır hem Başbakan Yardımcısı hem de, bir dönemi tek başına, başbakan. Sosyal güvenlik reformunun yapılmaması halinde devletin büyük sıkıntıya gireceği yıllardır biliniyor ve söyleniyordu. Buna karşın bu konuda bugüne kadar bizzat Ecevit büyük "direniş" göstermişti.

Gerçi "zararın neresinden dönülürse kârdır" elbette, Ecevit'in sosyal güvenlik reformu yapılmaması halinde devletin batacağını söylemesi bu açıdan olumludur. Tabi bu yasa ne kadar olumlu, o da tartışılır. Yeter ki "devleti batmaktan kurtarırken" dar gelirli vatandaşları da bataklıktan çekip alabilelim.

Bir küçük hata
Pazartesi günü "Ağrı Dağı'nın turizme açılması" konusunda Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel'in görüşlerini aktarırken "Bölgeye gelecek 500 bin turist 5 milyon dolar bırakır" diye yazmıştım. Oysa gerçek rakam 500 milyon dolar. Bilgisayarla yazarken bazen böyle hatalar yapıp sonra da gözden kaçırıyoruz. Düzeltir özür dilerim.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır