kapat

15.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Yargıçlar da Gabar dağı kadar önemlidir

Türkiye'nin çok sorunu varmış gibi görünür. Oysa bir tek sorunu vardır Türkiye'nin; o da saydamlıktır. Saydam olmak, yahut olmamak, işte sorun...
21. Yüzyıl'ın en köklü kimliği olacakmış gibi görünen saydamlık, acaba Türkiye'yi ne zaman sarmalamaya başlayacak?

Bana sorarsanız ufaktan ufaktan başladı bile...

Güneydoğu, yahut Kürt sorununun simgesi sayılan Gabar ve Cudi dağlarıyla ilgili asayiş konusunda, yan etkileriyle birlikte ortaya çıkan 15 yıllık ekonomik özverinin Türkiye'ye maliyeti 400-200 milyar dolar arasında...

İMF reçetelerini doğru dürüst uygulayabildiğimiz takdirde Dünya Bankası'ndan alabileceğimiz kredi volümünün portesi ise ancak 9 milyar dolar kadar...

Bu tür konular artık saydamlaşma vitrinine girmeye başlıyor gibi...

Önemli bir aşama; küçümsemeyelim...

* * *

Saydamlıkta yeni bir adım da, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Engin Doğu'nun dünkü Sabah'da yayınlanmış olan açıklamalarıyla atıldı.

Engin Doğu şöyle diyordu:

"Yıllardır anlatamadığımız sorunları, basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuna anlatmaya karar verdik...

Bizim istediğimiz bir lütuf değil. Anayasa'da yasama, yürütme, yargı diye üç kuvvet var. Kuvvetler ayrılığı gereği bu güçlerin biribirlerinden üstünlüğü yoktur. Demek ki eşitlik var. Ancak ücrete baktığımız zaman karşımıza eşitsizlik çıkıyor...

Hak dağıtacak yargıcın kurda kuşa muhtaç olmaması lazım...

Mahkemelerde trilyonluk davalar görülüyor. Bu davalara bakan yargıçlar, bir yandan da ev kirasını, elektrik borcunu nasıl ödeyeceğini düşünürse, şeytana uyabilir..."

* * *

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk da aynı konuda şöyle diyordu:

"Yasama-yürütme ve yargı erkleri arasındaki eşitsizlik; yargının aleyhine inadına ve ısrarla bozulmuştur...

Erkler arasındaki eşitlikten, yargı erkinin zararına sapılması, düşündürücü ve demokrasimizin aşması gereken bir iç çelişidir ve düpedüz Anayasa ihlalidir."

Biz de, konuyu biraz daha saydamlaştırmak için, kendimizce soralım:

- Bu Anayasa ihlali nerede yapılıyor?

Yanıt ortada:

- Büyük Millet Meclisi'nde Bütçe Yasası çıkarılırken, Bütçe giderlerinin devlet organları arasındaki taksimi sırasında yapılıyor...

Örneğin arslan payını savunma alıyor; Adalet Bakanlığı ise sadece binde 8'lik bir pay alıyor...

Buradaki dengesizliği de kimse denetleyip düzeltemiyor.

Neden?

Çünkü saydamlık yok Türkiye'de...

Türkiye'nin en büyük sorunudur saydamlık...

* * *

Acaba saydamlık geliştikçe, kamuoyunun şaşkınlıktan apışıp kalacağı ne gibi gerçekler çıkacak ortaya?..

Yaşayanlar 5-10 yıla kadar görecekler bunları...

Örneğin ben, dünkü Milliyet'de, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Dışişleri Danışmanı olan Haluk Ülman'ın, -dünya gazetesinde kendi kalemiyle yapmış olduğu açıklamalardan alıntılar olarak- ortaya koyduğu gizli kalmış sırları okurken, şaşkınlıktan apışıp kalmamak için küçük dilimi yutmayı yeğledim.

Ülman şöyle diyordu:

"(Biz dönemin Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Turan Güreş'le) Waldorf Astoria otelinde kalırken dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Güneş'i ziyarete geldi. Kissinger'in bize anlattığına göre, Türk Genel Kurmayı, Türk bayrağı çekmiş bir Yunan savaş gemisinin Kıbrıs'a doğru yol almakta olduğunu Başbakan Bülent Ecevit'e bildirince; o da hemen Kissinger'e telefon açıp uyarmış. Geminin hemen geri çevrilmesini istemiş.

Vakit ABD'nin doğu yakasında gecenin yarısı ve Kissinger, uzatmalı sevgilisi Nancy'nin yanında yatıyor.

Kissinger, Ecevit'in telefonu üzerine ABD istihbaratıyla temasa geçmiş ve onlardan `Hayır, Kıbrıs'a giden bir Yunan savaş gemisi yok, giden bir Türk muhribidir' cevabını almış.

Ecevit, Kissinger'in anlattıklarına inanmamış ve Dışişleri Bakanı'na `Yunanlılara söyleyin, eğer geri dönmezse batırırız' demiş. Kissinger de Ecevit, `Aman yapmayın, kendi geminizi batırırsınız' diye uyarmış.

Tartışma uzayınca, Nancy uyanıp, ne olduğunu sormuş. Kissinger Nancy'ye olanı anlatınca; o da, `Sana ne oluyor? Batacak olan ABD gemisi mi? Kendi gemisi. Batırırsa batırsın. Kısa kes, uyuyamıyorum' diyerek yorganı başına çekmiş. Nancy'nin azarından sonra ısrardan vazgeçen Kissinger, `Vallahi sen bilirsin Bülent, batıracaksan batır' deyince, olan olmuş. Kocatepe, Türk savaş uçakları tarafından bacasından bombalanıp batmış..."

* * *

O olayda 54 denizci ölmüştü. Bilmiyorum cenazeleri köylerine, "Ne mutlu size şehidiniz geliyor" diye mi, gönderildi?

Haber kamuoyundan saklandığı için, cenaze fotoğraflarını -o mutad alt yazılarla- görememiştik...

Eğer Türkiye'de saydamlık olsa, Dünya ajanslarının hemen geçtiği o haber, Türk basınında da yayınlanırdı..

Ne var ki, vaktiyle Enver Paşa da, önlem almadığı için Allahüekber dağlarında donarak ölen 75 bin asker için "onlar vatanları uğrunda şehit oldular" demekle yetinmiş ve olayı kamuoyundan saklamıştı.

* * *

Biz boşuna demiyoruz, "Türkiye'nin bir tek sorunu vardır, o da saydamlıktır" diye...

Çaresiz buralara da saydamlık gelecektir...

Ne yazık ki, bizim kuşak, Türkiye'nin en saydam olmadığı dönemlerde yaşadı. Şayet bizlerin uğrunda çırpınıp didindiği saydamlık azıcık gerçekleşmiş olsa, Türkiye "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın 60 basamak altına mı düşerdi?..

Ve bütçeden yargı erkine ayrılan mikroskopik pay, sonunda yargıçları da ayağa kaldıracak bir "Anayasa ihlali"ne mi dönüşürdü?

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır