kapat

03.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yıldız Hanım'ın çığlığı: 'Biz size ne yaptık'?
Şehit eşi Yıldız Hanım, müdahil olarak Apo davasına katıldı ve davaya son noktayı koydu

O bir şehit eşi... İki yıl önce, umutlarının çiçeği minik oğlu Buğra, babası ve halası ile Erzincan'dan Sıvas'a giderlerken, hayat yoldaşı Astsubay Murat Namdar'ı teröristlerin ölüm pususunda kaybeden Yıldız Namdar... Yıldız Namdar, dün İmralı'da iki yaşında yetim kalan biricik oğulcuğu Buğra'nın, yaşlılığın ömür merdiveninde bekleyişe duran babası ile halasının ve terörizmin gençliğine el koyduğu sevgili kocasının ecelin zamansız avlusunda kaybolan hayatının hesabını sordu.

En çok da günlerin aydınlığında ve gecelerin karanlığında heba olan kendi gençliğinin hesabını... Üstelik kendi adına değil, bebek katilinin aldığı bütün canlar adına... Gözlerinin günler boyu durmayan yaşı adına sordu, yüreğinin gecelerin uçurumunu paralayan feryadı adına sordu hem de...

O genç bir anne idi, genç bir şehit eşi idi. Yıldız Namdar, dün bebek katili, umut katili, aydınlık katili Apo'nun kanlı ve karanlık gözlerinin içine bakarak dünyanın yürekleri aydınlık bütün anneleri adına, dünyanın bebek yüzlü bütün çocukları adına, dünyanın kapıları geleceğe açık bütün gençleri adına şu soruyu sordu:

- İnsanlık bu mu?

Ve devam etti şehit eşi Yıldız Namdar:

"Onun gözlerinin içine baktım. Neden Murat'ıma kıydınız. 'Biz size ne yaptık' dedim. Bizim günahımız neydi, biz kimseye ayrım yapmadık. Gerçekten ayrım yapmadık hiç kimseye, bütün insanları sevdik, eşim de sevdi. Fakir asker çocuklarına, Kürt çocuklarına kendi gömleğini verdi, ayakkabısını verdi. Yemin ediyorum. Onların yol parasını verdi, çocukları gönderdi, ayrım yapmadı, ama ona kıydılar işte. Hiç acımadan kıydılar."

Yıldız Namdar, dört yıl önce yaşadıklarını dün bir daha yaşıyordu. Hem dün yaşadıklarından daha fazla bir acıyla, daha fazla bir hüzünle, daha fazla yüreğinin feryadıyla...

İstediği kaybettiği taze bir hayatın, iki yaşında yetimliği yaşayan oğulcuğunun acısının, bir babanın oğlunun şerefli ölümünün tanıklığının yanında işte bu "insanlığın" da hesabıydı...

Dün, söz kelimelere sığmadı ve acı yürekte köz bağladı Yıldız Namdar'ın kimliğinde.

Tuhaf bir çavuş
Bakalım, neler söyledi, yıllardır dinmeyen acısını kelimelere nasıl döktü Yıldız Namdar?

"Asker kıyafeti giyinen teröristler, önce bize kimlik sordular. Eşimle biz anlayamadık. Eşim 'Benim adım Murat' dedi. 'Astsubayım' dedi. 'İşte kimliğimi göstereyim' dedi. Çavuş kıyafeti giyinen birisi önce arabanın içerisine göz gezdirdi. Sonra kafasını tuhaf bir şekilde salladı, 'Tamam tamam gidebilirsiniz' dedi. İçim çok tuhaf olmuştu. Yani onun davranışları beni tedirgin etmişti. Eşime döndüm 'Murat' dedim. 'Bu çavuş mu ne tuhaf bir insan değil mi?' dedim. Bana baktı eşim, gülümsedi, 'Evet' dedi. İlerlerken eşim dalgınlaşıyordu. Durup durup uzun uzun oğluma bakıyordu, bana bakıyordu. Sonra 'Murat, önüne bakar mısın bir tanem bir yere çarpacaksın' dedim. Bana gülümsüyordu, elimi alıyordu, öpüyordu uzun uzun, yanağına koyuyordu. Sanki son bir veda ediyordu. Ama ben anlayamamıştım hiçbirini, o da anlayamamıştı, ben de anlayamamıştım. İlerledikten sonra köşeyi döndük arabayla. Tümsek bir yere geldiğimizde teröristler koşarak yola çıktılar. Şalvar giymişlerdi, ellerinde kaleşleri vardı. Ondan sonra 'Murat dur' dediler. 'Murat in' dediler arabadan. Muradımın adını biliyorlardı. Oradan telsize bildirmişlerdi öbür teröristler.

Murat, arabadan iniyor
Muradım arabadan indi. Murat gitme diyorum yalvarıyorum. Murat gitme diyorum. Onlara 'Biz size ne yaptık' diyorum. 'Bizim suçumuz, günahımız ne, götürmeyin Murat'ı' diyorum, yalvarıyorum. Murat, 'Tamam Yıldız döneceğim' dedi, 'sakın inme arabadan, döneceğim' dedi. Ondan sonra arka tarafa eğildiler, babamı gördüler. 'Amca sen de in' dediler. Sonra babam da indi. 'Götürmeyin' dedik, 'biz size ne yaptık' dedik. Ondan sonra babamla birlikte aşağıya götürdüler. Ondan sonra babam aşağıya indiler. Murat arabada durmamı söylediği için ben arabadan inmedim, onun döneceğini bekledim, ama dönmeyeceğini anlayamadım o şerefsizlerin eline gittiği zaman. O insanlıktan çıkmışların eline gittiği zaman dönemeyeceğini anlayamadım. Ondan sonra babam koşarak geldi. Şoför koltuğuna oturdu. 'Baba, Murat nerede' dedim, 'gelecek şimdi' dedi. Silah seslerini duydum, çıldırdım. Kendimi arabadan atmaya çalıştım. Babam bir eliyle beni tutuyor, halamlar beni tutuyor. Halamlar ağlıyor, babam ağlıyor, hepimiz... Ondan sonra hepimiz ilerledik. Arabamız ilerledi.

Ölüm, pusuda...
Yollarda hiç kimse yoktu. Önce yollarımız kesildiğinde, bir sürü arabalar vardı, bir sürü insanlar vardı. Onlar nereye gittiler, ne oldu bilmiyorum. Eşimle birlikte beş kişi ölmüştü tabii. Ondan sonra yollarda hiç kimse olmayınca biz benzinliğin oraya geldik. Orada polisleri gördüm. Polislere koştum. Onlara yalvardım, 'eşimi vurdular', dedim, 'beni ne olur götürün, ben hemşireyim, beni götürün' dedim. 'Eşim kan kaybediyordur, ne olur beni götürün' diye yalvardım onlara. Onlar 'jandarma gelecek' dediler, 'biraz bekleyin' dediler. 'Bizim ekiplerimiz oraya gittiler, ona ilk müdahale yapılacak' dediler. Ondan sonra jandarma geldi. Bizi götürüp ifadelerimizi aldılar. Ondan sonra halamları gönderdiler. Jandarmalar, bana da 'gidin' dediler, 'eşinizi göndericez' dediler. Ondan sonra beni oyalamak için 'eşiniz ölmemiş, ifade veriyor' gelecek dediler. Halamları bekledim umutla gelecek diye. Ama sabaha doğru haberini aldım, eşimin ölüm haberini aldım. Eşimin gözleri açık kalmıştı, boynu bükük kalmıştı, arkamızdan bakakalmıştı."

Evet, dün bütün bunları anlattı Yıldız Namdar. Dün bir daha yaşadı ölümün pususunda yaşadıklarını ve kelimeler kifayetsiz kalsa da, bir şehit eşi, umudun çiçeği bir çocuğun annesi olarak yaşadıkları işte böylece geçti hayatın tutanağına...

"GÖZLERİ AÇIKTI, ARKAMIZDAN BAKAKALMIŞTI"
O Murat'a doyamadı. Düğün gününü dün gibi hatırlıyordu. Kucağında henüz "Baba" diyememiş çocuğu vardı. Yüreğindeki acıyı o günlerde SABAH okurlarıyla paylaşmıştı. Kucağında oğlu vardı, annesinin elindeki fotoğrafta ise doyamadığı Murat'ı. Yıldız Hanım hafızasına kazınan korkunç olayı dün şöyle anlatıyordu: "Sabaha doğru ölüm haberini aldım. Eşimin gözleri açık kalmıştı, boynu bükük kalmıştı, arkamızdan bakakalmıştı."

Söz şimdi onlarda
Sanık Abdullah Öcalan'ın yargılandığı davanın dünkü duruşmasında, müdahil olarak katılan şehit yakınları konuştu. Mahkeme Başkanı Turgut Okyay, suçtan zarar gördükleri gerekçesiyle müdahil kaydedilen ailelere sırayla söz verdi:

Züleyha TürkyIlmaz:
Asılırsa affedebilirim

Züleyha Türkyılmaz, şehit düşen Sabri Türkyılmaz'ın kardeşi. Sanık Öcalan'ın özrünün sahte olduğunu savunarak, "Vampir Apo asılırsa öyle affedebilirim" dedi. Züleyha Türkyılmaz, Avrupa Konseyi'nin "sanık Öcalan'ın insan haklarından söz ettiğini, kendi ağabeyi ve kardeşinin insan haklarının ne olacağını" sordu ve Öcalan'a dönerek, "Sesini boşa yorma, senin sonun idamdır" dedi.

KADİR TEKELİOĞLU:
Anaların hakkı haram

Kadir Tekelioğlu, Jandarma Kıdemli Üstçavuş Lütfü Tekelioğlu'nun Şırnak Gülyazı'da şehit olduğunu belirterek sözlerine başladı. Öcalan'ın kanlı eylemlere imza attığını anlattı, Öcalan'a dönerek, "Biz, Apo'nun özrünü kabul etmiyoruz. Küçük çocukların canını nasıl verecek? İdam edilsin, ondan sonra özür dilesin" diye konuştu. Tekelioğlu, sanık Öcalan'ın dış güçler tarafından kullanıldığını söylediğini, ancak bir örgütün lideri olduğunu iddia eden insanın, bunları söylemesinin normal olmadığını savundu. "Dünya ve Türkiye bir virüsten kurtulacak" diyen Tekelioğlu, Öcalan'a gerekli ceza verilmezse, şehit analarının haklarının haram olacağına dikkati çekti.

BAYRAM ELYÜREK:
Yerimde sen olsaydın?

Şehit düşen Alaaddin Elyürek'in babası Bayram Elyürek, sanık Öcalan'a ve ailesine "kendilerinin başına böyle bir şey gelirse ne yapacaklarını" sordu. "Asker ve polisten ne kötülük gördüklerini" de soran Elyürek, mahkeme heyetine, "jüri üyeleri" diyerek, cezayı vereceklerine inandığını söyledi.

MEHMET GENCER:
Af mı istiyorsun!

Oğlu Deniz Piyade Astsubay Serhat Gencer'i şehit verdiğini anlatan Mehmet Gencer, Türkiye'de bugüne kadar birçok isyanın olduğunu, bunların tarihte yer aldığını söyledi. Gencer, şöyle konuştu: "Şimdi İngiltere'yi suçluyor. Tarih bilmiyor mu? Örgüt lideri olduğunu söyleyen, bunları ve tarihi nasıl bilmez? Yüce Türk Devleti seni affetsin mi? Pişmanlık Yasası çıkmaz ama, çıksa sen yararlanmak istiyor musun? Çocukları PKK örgütü öldürdü sayın Öcalan." Gencer'in, "Sayın" ifadesine müdahiller, "Sayını bırak" diye tepki gösterince, Gencer, şöyle devam etti: "Ben insanlığımdan bunları söyledim. 3 ayda dağdan indirmek gücüne sahip olduğuna inanmıyorum. O örgüt lideri değil, kapıcı veya çaycısıdır. Yengem Kürt asıllı. Ağabeyim eşi Kürt asıllı. İç içe girmişiz nasıl ayırt edeceğiz. Cezasının verilmesini istiyorum."

BEYHAN KEPENLİ:
Analar adına idam

Beyhan Kepenli, "Anneler ağlamasın, eşler dul, evlatlar babasız kalmasın, acılar dinsin. Şehit anaları adına idamını istiyorum" dedi.

İLHAMİ ÇİÇEK
Acılı babanın 3 isteği

İlhami Çiçek, şehit olan oğlu Taner Çiçek'in kalan 2,5 aylık askerliğini kendisinin yapmak istediğini söyledi. Çiçek, ikinci isteğinin "Türk ve müslüman olmayan sanığın idam edilmeden önce isminin değiştirilmesini" talep etti. Çiçek, üçüncü isteğinin de, babası ve oğlunun şehit olduğu topraklarda, sanığın cesedinin bırakılmamasını talep etti. Mahkeme Başkanı, son iki talebi tutanağa geçirmedi.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır