kapat

21.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Gençlik haykırdı
Öğretmenimi sınıfa yollarken dış dünyadan koparın. Koparın ki bendeki yetenekleri fark etsin

Amerika Colaroda'da iki öğrencinin okulu basıp 13 öğrenciyi öldürmesi, ardından da intihar etmesi haftalarca konuşuldu. Psikologlar, aileler nedenlerini tartıştı. Bizde böyle şeyler olmaz diye seviniyorduk ki, geçen hafta Kartal Endüstri Meslek Lisesi'nden gelen bir haber, sevinci kursaklarda bıraktı. Beklemeli öğrenci Murat Kurt, eski kız arkadaşı Şebnem'le barışmaya gitmiş, ancak geride, araya giren öğretmeninin cesedini ve Şebnem'in ölüme her an yaklaşan bedenini bırakmıştı.

Bugüne kadar gündemi oluşturan "Siyaset Meydanı"nda "liseliler" konusu işte tam da o günlere rastladı... Üniversiteye hazırlanan liseliler... Aileleri ile arkadaş çevrelerinin arasında sıkışıp kalmış liseliler... Enerjisini nereye kullanacağını bilemeyen liseliler...

Kartal'daki olay böylesine sarsınca herkesi, programda "bu" konunun üzerine konuşulması kaçınılmaz olmuştu. Öğretmenler öğrencilerin kendilerine bir şey söylemediğinden yakınıyor, öğrenciler kimsenin kendilerini dinlemediğinden dem vuruyordu.

Ve Volkan...
Sonra Volkan aldı sözü. Bakırköy Lisesi öğrencisi, 17 yaşında üniversiteye hazırlanan Volkan. Söyledikleri bir bir kazındı hafızalara. "Bize yalnızca öğretim veriliyor. Bizi eğiten yok. Enerjim sonsuz. Bu enerjimi nereye harcayacağım, yol gösteren yok" diyor ardından da ekliyordu: "Annemden, babamdan çok öğretmenlerini görüyorum. Sınıfa girdiğim zaman öğretmenlerim beni tanımıyor. Bunun sorumlusu kim. Öğretmenimi tanımak, onunla daha çok şeyi paylaşmak istiyorum, bana bunun yolunu kim açacak. Onun maddi, manevi sorunlarla ilişkisini ne zaman kesecekler. Ne zaman öğretmenim yalnızca benim için sınıfa girecek."

Aşağı yukarı herkesin bildiği sorunlardı. Ama ilk kez böylesine net soruluyordu sorular. İlk kez sloganlardan uzak dile getiriliyordu sıkıntılar. Hafta başından itibaren herkes konuşmaya başladı onu. Kimdi bu Volkan Aksu, ne istiyordu? Diğer gençlerden ne farkı vardı? Farkını kısa bir cümleyle anlattı Volkan, "İnsanları seviyor, sayıyor ve onlara duyarlı olmaya çalışıyorum."

Babası onu dinliyor
İktisat mezunu olduğu halde ülkenin şartları nedeniyle "Yedek Parça" pazarlaması yapmak zorunda kalan bir baba ile kendini evlatlarına adamış bir ev kadını annenin en küçük oğlu o. Eğitiminin ilk yıllarında sorduğu soruların yanıtlarını, onunla birlikte ders çalışan annesinden almış önce. Ortaokul döneminde uzun yaz tatilleri, babayla birlikte çıkılan uzun "ülke" turlarını getirmiş. O yörelerde ülkesinin insanını tanımış, sorunlarını öğrenmeye çalışmış kültür farklılıkları, eğitim şartları, ekonomik sorunlarıyla ilgili analizlere girişmiş. Sonra babasına anlatmış bunları. Söylediklerine "kulak" veren babasının en büyük şansı olduğunu söylüyor.

Bu yıl sınava girecek. Kamu Yönetimi ve Siyasal Bilimler okumak istiyor. "İyi bir yönetici olacağımdan eminim. Siyasal Bilimler ise biraz genel kültür, biraz ideallerle ilgili" diyor. İyi bir yönetici olacağını az çok kanıtladığına inanıyor.

Hayalindeki Türkiye'nin resmini ise sınırsız duyarlılığıyla şöyle çiziyor: "Babamla Karadeniz'e, Doğu'ya, Akdeniz'e, Ege'ye gittim. Bırakın bölgesel farklılıkları aralarında yalnızca iki kilometre bulunan bir beldeden diğerine gittiğinizde bile gördükleriniz şaşırtıyor sizi. Türkiye her açıdan inanılmaz bir mozaik. Biz gençler de bu mozaiğin bir parçasıyız. Hepimizin fizik bilmesi, matematikten hoşlanması, güzel kompozisyon yazması beklenemez. Kimimiz spora yatkınız, kimimiz sanata. Kimimiz çok akıllıyız, kimimiz yaşamını götürecek bir zekaya sahip. Bizi yönlendirin. Yeteneklerimizi ortaya çıkarın."

"Öğretmenimi sınıfa yollarken dış dünyadan koparın. Koparın ki bendeki yetenekleri fark etsin" diye haykıran Volkan, bu konudaki düşüncelerini şöyle anlatıyor: "Çocuğuna alması gereken ayakkabıyı düşünürken, bana, benim sorunlarıma duyarlı olmasını beklemek haksızlık değil mi? Üstelik de olanca gücüyle o sorununu benden saklamaya çalışırken... Onu onore edin. Bana verdiği emek için teşekkür etmeyi yük saymayın. Yalnızca parayla değil, öğretmenimi statüsünü yeniden yükselterek motive edin."

atv'de ne demişti?
Çeteleşme, öğrencinin kendini tanıtamamasından ve bunu başka yollarda aramasından kaynaklanıyor.

Bizden devleti düzeltmemizi beklemeyin. Çünkü biz çeteleri, kavgayı ilkokulda tanıyoruz.

Okullarda hâlâ kızlarla erkekler karma oturamıyor. Bir öğretmen kızla erkeği yan yana görünce yanlış düşünüyor.

Gençler uyuşturucuyu nereden buluyor. Okullara 2 bilardo masası koyun öyle yerlere kimse gitmez.

Siz öğrenciyi velisine şikayet etmekle tehdit ediyorsunuz. Bu yüzden ben velimi okula getirmiyorum.

O cinayeti işleyen çocuğu, daha önceki olaylarda psikoloğa götürseydiniz, bu olacak mıydı?

Ben şanslıyım, ailem de dinliyor öğretmenlerim de
Volkan'ın kendine ayrılmış bir odası yok. Kendine ait müzik seti, bilgisayarı da öyle... Ama ailesi ve duyarlılığı yetiyor da artıyor ona!

VE, hayatını, ideallerini, görüşlerini şöyle sıralıyor Volkan Aksu:

"Her şeyin başı eğitim. Eğitimde en önemli kişi de öğretmen. Benim öğrenci olarak okullara girerken bazı kurallara uymam gerekiyor. Aynı kurallar öğretmenler için de geçerli. Giyimi ile, ağzından çıkacak sözler ile davranış biçimleri ile uymaları gereken kurallar var. Bu kurallar çerçevesinde de benimle ilgilenmeli. Ama bunun için hem maddi, hem manevi desteğe ihtiyacı var. Benim öğretmenim dış dünya ile ilgisini koparıp derse giremiyor. Düzen bozuk en başta. Özel sektörde çalışan öğretmenle devlet okulunda çalışan öğretmen arasında büyük fark var. Özel sektörde çalışan öğretmen maddi olanakları elde etmiş sınıfa girerken dış dünya ili ilişkisini kesebiliyor ama benim öğretmenim kesemiyor. Dersanelerde ya da özel okullarda verilen eğitimle bize verilen eğitim arasında da uçurumlar oluşuyor. Manevi destekten yoksun, saygı yitirilmiş bir meslek grubu ortaya çıkıyor.

Ben şanslıyım. Beni ailem de dinliyor, öğretmenlerim de. Zorlu bir ekonomik dönemden geçtik. Ekonomik sorunlar aileyi de sarsıyor, öğretmene de yansıyor. Toplumda eğitimsizlikten gelen bir duyarsızlık var. Duyarsızlık sorunları da beraberinde getiriyor."

Nurhan FIRATLI- Zana YAVUZ


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır