kapat

PERŞEMBE 15 NİSAN 1999

HINCAL ULUÇ (e-posta:uluch@sabah.com.tr )

Ne olur sallama Erman Hocam!..

Erman Hoca'nın Maraton yorumları tehlikeli olmaya başladı.

Neden?..

Şansal Büyüka'nın itiraz etmekten, tartışmaktan ödü kopuyor da ondan.. Böylece Erman Hocam, hem kamuoyunu, hem de hakemleri yanlış yönlendirecek, sonucu tehlikeli olabilecek yorumlar yapıyor. Ya millet doğru sanırsa..

Geçen pazar Beşiktaşlı Oktay ile Gençler kalecisi Hasan arasındaki çarpışmayı yorumlarken, futbolda olmayan, olması da mümkün olmayan bir kural icat etti..

Hemen düzeltilmezse, özellikle genç hakemler büyük yanlışlar yapabilirler.

Efendim, Gençler kalecisi ölçüsüz ve kontrolsüz hareket yapmış. Bu yüzden yumruğu Oktay'ın yüzünde patlamış. Top oyunda ve hareket 18 içinde..

Eğer Hasan, gerçekten ölçüsüz ve kontrolsüz hareket yaptı ise, bunun adı penaltıdır. Her zaman ve heryerde penaltı.

Ne zaman verilmez?..

Futbol kurallarını belirleyen ve yorumlayan FİFA İnternational Board'a göre, hakem cart diye penaltı çalmadan önce bekler.. Pozisyonu izler, gol olmadığını görürse, dönüp penaltı verir.

FİFA, avantaj kuralının rahatça uygulanması için, hakeme geri dönüş hakkı verdi.

Şimdi Erman Hoca diyor ki..

Oktay gol vuruşunu yapmadan Hasan ona karşı bu ölçüsüz ve kontrolsiz hareketi yapmış olsaydı, penaltıydı. Ama gol vuruşundan sonra yaptığı için birşey yok..

Hocam kendini İnternational Board'un yerine koymuş, hem de nasıl sallıyor..

Yok böyle şey hakemler.. Kesin yok.. Top oyunda ise, 10 kusurlu hareketten biri 18 içinde yapılmışsa, varsa avantajı bekler, sonra penaltı verirsin. Kural bu.. Gerisi safsata..

Hocamın hatasını kabul ettiği hayatında görülmemiştir. Şimdi yanıt diye yeni şeyler sallar, aldırmayın..

Futbolun kurallarını Show TV Maraton programı değil, FİFA koyar.

Hocam, bir Fenerbahçe maçının ardından Baliç'in sarı kartına itiraz etmişti.

Rakip kazanılan bir frikiki hemen kullanmak isterken, Baliç, savunma yerini alsın diye engel olmuştu.

Bu hareketin adı kitapta sarı karttır. FİFA oyun geciktirmeye artık tahammül etmiyor. Gerekçe de bu.. Serbest vuruşu engelleyen oyuncu kesin sarı kart görür. Ağırı, hafifi yok..

Bu arada..

Geçen ay toplanan FİFA tüm dünya hakemlerini bir kez daha uyardı.

Arkadan müdahele kesin kırmızı kart. Doğrudan..

Hakemi aldatan, aldatmaya yönelen her hareket, sahanın neresinde olursa olsun, sarı kart.. İstisnasız..

Gerekçe.. Fair Play.. FİFA'nın en büyük ilkesi. Aldatmaya niyetlenen sarıyı yiyecek.

* * *

Erman Hocam'ın bir de takıntıları var. TV yorumcusu olarak ulaştığı parlak başarıları zedeleyen.

Birisi Toschak.. Her taşın altından Toschak çıkarmak için çırpınıyor.

İkincisi Hagi.. Daha doğrusu Galatasaray futbolcularına, aynen Filipescu'ya yaptığı gibi takmak ve onların ceza almalarını sağlamak.

"Hagi ayakkabısını değiştirdi. Kramponları dördüncü hakeme göstermeden oyuna girdi. Sarı kart" dedi.

Dediği gibi olsa haklı.. Ama dördüncü hakem Erman Hoca gibi Hagi'ye takanlardan. Olay tam önümüzde cereyan etti. Maçı bırakıp onu izledik. O kadar yakındık. Hagi tam üç kez gösterdi ayakkabısının tabanını.. Bir kere değil. Ama dördüncü hakemi tatmin etmek mümkün olmadı.

Hocam..

Yorumculukta sallama olmaz.. Saplantı olmaz.. Düşmanlık hiç olmaz..

Bu Toschack ve Galatasaray saplantılarından vazgeçmezsen eğer, sana yazık olur.. Yarattığın imajı öyle bir yersin ki..

Dost uyarısı..

Sen gene cevap ver ama dediklerimi iyi düşün..

Basketteki kurt!..

Vay vay vay.. Adam olmuş da Hıncal Ağabeyine nerede durması gerektiğini öğretirmiş.. "Hıncal basketi ne bilir?" dermiş..

Saygı, unutulan bir sözcük oldu artık bizim meslekte..

Anneleri kundaklarını yaparken, bu ülkeye istatistiklerle basketbol yazmayı getirenlere, basketbol yazarlığını uzmanlık dalı haline getirenlere "Nereden bilir?" diye soracak kadar küstahlık moda..

Meğer basketbolun baş komiseri Ahmet Kurt'muş da haberimiz yokmuş.

Herkesin haddini o belirlermiş. Herkesin neyi kadar yazabileceğine o karar verirmiş.

Cumhuriyet gibi saygın bir gazetede yepyeni bir megaloman türüyor.. Basket camiası fazla şımartmış onu..

Hadi oradan çocuk!..

* * *

Küçük Kurt.. Bu üslupla yazmaya devam edersen beni değil, Cumhuriyet'i kemirirsin, dikkat et..

(Aslında bu üsluba cevap verilmeye değmezdi. Eğer Cumhuriyet'te yazmasa idi bir. Saygı ve terbiye özürlülere anladıkları dilden yanıt vermek lazım galiba, bu iki.. Üslubu terbiye ve saygı düzeyine gelmezse, adı acınacaklar listesine girer, yani bir daha cevap da alamaz, bu da üç.)

Çıta nerede duruyor?..

Başarı denen şey, görecelidir..

Neye göre?..

Çıtaya..

"Ben başarılıyım" diyenin, çıtanın nerede durduğuna bakması gerek..

Türkiye düzeyinde başarı istiyorsanız, çıta 2.25 santime konur..

2.25'i rahatça geçen bir yüksekçi ile bu şampiyonluğa ulaşırsanız, başarılısınız demektir. 2.25'lik sporcu da, onu yarışmaya hazırlayan hocası da başarılıdır..

Hedef 2.25 atlayıp Türkiye Şampiyonu olmaktır.

Çıta 2.25'e konmuş, sporcu bu yüksekliği geçmiş, Türkiye şampiyonu olmuştur. Başarılıdır.

En özürlü kafalar da iyi anlasın diye tekrar tekrar yazıyorum, kusura bakmayın.

2.25 atlasın diye alınan genci ve hocasını "Niye 2.40 atlayıp dünya şampiyonu olmadınız?" diye suçlama hakkınız yoktur.

Dünya şampiyonu olmak istiyorsanız, çıtayı 2.40'a koydunuz demektir. 2.40 atlayacak bir sporcu transfer eder, 2.40'lık sporcuya yeterli hoca seçersiniz..

Bu 2.40'lık yüksekçi, 2.40'da çıtayı dört defa da devirirse, bir yerlerde birşeylerin yanlış gittiğini düşünmeye başlarsınız..

Efes Pilsen, Avrupa'nın en pahalı takımlarından biri ile dördüncü kez final fourdan dönüyor. Bu takım Türkiye şampiyonu olsun diye kurulmadı. Hedef final fourdu.. Bir türlü ulaşılamadı. O zaman bir yanlış var.

Galatasaray 50 milyon dolar borca girmeyi göze alıp, dev bir kadro kurdu. Çıta Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde duruyordu. Türkiye Şampiyonluğunda değil..

Galatasaray Avrupa'nın Şampiyonlar Ligine en çok katılan takımlardan biri oldu. Ama çeyrek finale çıkamıyor..

2.40 için kurulan kadrolarla, 2.25'i aşıp yerel şampiyonluklar kazanmak, başarı mı, yoksa züğürt tesellisi mi, iyi düşünmek lazım..

Özellikle Efes avukatlığına soyunanlar, bu sorunun yanıtını çok iyi vermek zorundalar..

Çünkü basketbol, futbola göre misliyle tahminlere, hesaplara uyan, matematiğe en yatkın takım sporlarından biridir. Bu sporda mucize sonuç kolay kolay olmaz. İyi olan genelde kazanır.

Tam dört kere kazanamamışsan, iyi değilsin demektir..

E-fes i-yi de-ğil!..

Gerisi laf ebeliği, Efes borazanlığıdır.

Bu borazanlığın Efes'e ne getirip ne götürdüğünü düşünmek de, "Gak deyince para, guk deyince oyuncu bulan", bir denileni iki etmeyen Tuncay Özilhan'a düşüyor.

Önemli gelişmeler..

İngiltere futbolu icat eden ülke.. Son zamanlarda önemli gelişmeler oluyor.. Bizi de etkileyecek. Spor medyamız, üç büyükler dışında herşeye gözünü yumduğu için haberiniz olmuyor..

Ben söyleyeyim ikisini..

Futbol terörü, holiganizm ile mücadele için İngiltere mevcut kuralları yeterli görmedi. Özel bir kanun tasarısı Meclis'e sevkedildi.

Spor bakanımız, bu tasarıyı istetir ve inceletir mi acaba?.

İngiliz Hükümeti, Sky TV'nin sahibi Murdoch'un Mancester United çoğunluk hisselerini satın almasını iptal etti.

Sebep..

1. Bir TV şirketinin kulüp satın alması, TV şirketleri arasında haksız rekabete yol açar.

2. Bir TV şirketinin kulüp satın alması, İngiliz futbolunun kalitesini düşürür.

Şimdi dolaylı yollarla da olsa, Star TV, İstanbulspor ve Adanaspor'u, Show TV, Sakaryaspor'u, atv Göztepe'yi satın alırken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin, geçiniz spor bakanının, geçiniz medyanın aklından bunları düşünmek geçti mi?.

Ne Fenerbahçeymiş!..

Medyamız Fenerbahçe'yi fena halde öldürmüştü geçen hafta.

Ankaragücü kalecisi Adnan, tarihin en yenmez dört golünü yiyince, pazartesi gazetelere baktım.

Bir haftada nasıl dirilmiş, nasıl geri gelmiş, nasıl şahlanmış Fenerbahçe..

* * *

Fener beşinci dakikada 10 kişi kaldı. Löw savunmaya yeni oyuncu almadan, içerden taktik değişikliklerle devam etti. Karşısında kazanma hırsı ile çılgınlar gibi saldıran bir Beşiktaş vardı. Buna rağmen Erol 87'inci dakikada kafayı beş santim içeri vursa, maçı berabere bitirecekti.

Yorumlar..

"Kahrolsun Löw!."

Beşiktaş beşinci dakikada 10 kişi kaldı. Feldkamp oyuncu değişikliği yapmadan içerden taktik değişikliklerle devam etti. Karşısında hücum yapmaktan korkan, maçı berabere bitirmek için çırpınan bir rakip vardı. Buna rağmen, Galatasaray'a arka arkaya 18 isabetli penaltı atan Gençler, bu defa ceza atışını minarelere yollamasaydı, maç berabere bitecekti.

Yorumlar..

"İşte Feldkamp-Löw farkı!.."

* * *

Vay benim kamuoyu oluşturan saplantısız, takıntısız, objektif medyam vay!..


© COPYRIGHT 1999 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr