kapat
SABAH ONLINE YAZARLAR

SALI 13 NİSAN 1999

LEYLAUMAR (e-posta:lumar@sabah.com.tr )

Başarılı Türkler diyarı

Adnan Kaşıkçı'yla aile bağı olmayan Ali Kaşıkçı'yı 3 yıl önce, sırf dergilerde kişiliğine methiyeler düzülen bir Türk otel yöneticisi olması vesilesiyle tanımıştım.

'Dünyanın en iyi yönetilen oteli' olarak bir çok dergiye kapak olan 'Peninsula Beverly Hills'in 9 yıldan beri genel müdürlüğünü yapan Ali Kaşıkçı'nın 41 yıllık yaşam öyküsünü Sabah okuyucuları için yazmıştım. Bir doktorun oğlu olan Ali Kaşıkçı, yaşamını şöyle özetlemişti:

- Babam okuldaki haylazlığımı görünce beni Münih'e götürmüştü ve: "Türkiye'de turizm gelişince, belki bir işe yarayabilirsin" diyerek bir otelcilik okuluna bırakmıştı.

Yıllarca mutfaklarda çok cefa çeken Ali Kaşıkçı, Almanya'nın en ünlü otellerinde çalıştıktan sonra Oxford Üniversitesi'ni bitirmiş ve ilk defa Güney Afrika'da ünlü 'Royal Oteli'nin, 'en genç' genel müdürü olmuş. Tabii 'Four Seasons Oteli' yöneticileri onu hemen kapıp Amerika'ya getirmiş. Dokuz yıl önce de iki İranlı satın aldıkları Peninsula Beverly Hills Oteli'nin yönetimini Ali Kaşıkçı'ya teslim etmiş.

Kısa bir süre önce 'Hat Sergisi' için Los Angeles'e giden Sakıp Sabancı ve otelin çok müşkülpesent müşterisi Ahmet Ertegün, 'Dünyanın en iyi yöneticisi Ali Kaşıkçı sayesinde Amerika'nın en iyi oteli olan Peninsula, bir şaheser' diyorlar.

Cornell Üniversitesi'nde doktorasını bitirdikten sonra burada otelcilik dersleri vermeye başlayan Ali Kaşıkçı, aşırı tevazu ve inanılmaz sevimliliği sayesinde müşterilerine evlerinden daha rahat bir ortam sağlıyor. Odama yolladığı nefis güllere iliştirdiği karta, 'Evinize hoş geldiniz' cümleleriyle başlıyor ve 5 gün içinde anlattığı askerlik anılarıyla hepimizi gülmekten kırıp geçiriyordu.

Beverly Hills gibi çok zengin, çok ünlü ve çoğunun dayanılmaz züppe, hattâ kaçık olduğu bir çevreye kendisini saydıran ve sevdiren Ali Kaşıkçı, B.H. Ticaret Odası Başkanlığı yanısıra B.H Belediyesi'nin ekonomi danışmanlığını da yürütüyor.

Otelinde hiçbirşeyin eski yüzlü ve yeknesak görünmesine izin vermeyen Ali Kaşıkçı, sadece dünyanın en iyileri arasında seçilen lokantasında değil, her mevsimde, heryerde, herşeyi, servis yapanların giysilerini, çaydanlıkları, akla ne gelirse hepsini değiştiriyor. Onun tek ideali bir otelcilik okulu açmak ve Türkiye'den davet gelirse bizim gençlerimize bildiklerini öğretmek.

Kendisini, 'Tıpkı, sirkteki bir palyaço gibi insanları eğlendiren ve mutlu eden biri' olarak tanımlayan Ali Kaşıkçı, o kadar Türk kalmış ki, 9 yıllık Amerikalı tarih sanatçısı eşi Donanne'a 'Nur' adını takmış.

Ertegün'ün dediği gibi 'Ali'yi tanımak ayrıcalık ve sevmemek imkânsız.'

Sunset Bulvar'da bir Türk

Amerika'nın hemen her büyük kentinde Türk lokantası açan Türkler'e ara sıra rastlarız.

Bundan 30 yıl önce, Türkan Şoray'ın babasının işlettiği minicik Türk lokantasına gitmiştim. O zaman bir Rumla evliydi Türkan'ın babası. Sadece börek ve baklava yapıyorlar, bunları paketleyip satıyorlardı. Çok arzu ettiğim halde sevgili Türkan'dan hiçbir şekilde bahsettirememiştim. Sonra öldüğünü Türkan'dan duydum.

Hollywood kurdu Alinur Velidedeoğlu kuru fasulye-pilav, kıymalı patates gibi yemeklere tutkusu yüzünden hiçbir yabancı yemekten hoşlanmıyor. İlle, 'Bizim İbrahim'e gidelim' diye tutturdu.

Doğrusu şimdiye kadar Amerika'da (Washington'daki Cities hariç) uğradığım hayal kırıklıkları yüzünden, Sunset Bulvarı gibi civcivli biryerde 35 masalı, şık bir lokanta bulacağımı sanmıyordum. O gece Oscar'lardan çıkan smokinli-tuvaletli bir sürü insanın akınına uğrayan 'Cravings' adlı lokantanın sahibi İbrahim Özkök, içerde, bir salonun köşesinde kurulmuş televizyondan atv'deki maçı izliyordu. Meğer Alinur'un iki ortağıyla Amerika'da kurduğu atv-Show TV kanallarının abonmanlarından biriymiş.

Vaktiyle 'Aşk Gemisi' denilen yüzen otellerde çalışan İbrahim Özkök, bir Amerikalı hanıma aşık olup Los Angeles'de yerleşmiş ve bildiği tek işi; yemek yapmayı denemiş. Birçok Türk öğrencinin garsonluk yaptığı lokantası yıllardan beri büyümekteymiş. Hem de Hollywood'da birçok lokantanın kepenklerini indirdiği bu günlerde...

YARIN: Başarı simgesi: Jefferey Steiner

Hollywood'da genç bir Türk prodüktör

Los Angeles'de hayli geniş bir filmci çevresi olan Alinur Velidedeoğlu, bana arkadaşı ve vatandaşımız Şebnem Aşkın'ı tanıştırdı.

Beş yıldan beri Hollywood'da yaşayan 28 yaşındaki Şebnem Aşkın, İzmir Amerikan Kız Koleji'nden sonra Boğaziçi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş. İsmet Kazancıoğlu ile kısa süren evliliği sırasında, 1989'da kurdukları film şirketi namına "The Player," "Piano," "Pulp Fiction" ve Anthony Hopkins'in unutulmaz filmi "Shadowlands"ı satın almışlar ve sadece 35 bin dolar ödedikleri Piano filminden 450 bin dolar kazanmışlar.

İsmet Kazancıoğlu da, bu paranın bir kısmıyla satın aldığı yata 'Piano' adını vermiş.

Los Angeles'de Trimax şirketinin dış alımlarında çalışmaya başlayan Şebnem Aşkın, Trimax'ın desteğiyle "Daylight" (LLC) prodüksiyon şirketini kurmuş. "Shine" ve "Tango" filmlerinin prodüktörlüğünü yapan Pandora Cinema ile çalışan Şebnem Aşkın, şu sırada Oscar'lı yıldız Gwyneth Paltrow ve "Great Expectations" adlı filmi çeken yönetmen Alfanso Cuaron ile birlikte senaryo arayışında. Şebnem, 'Artık dünya çok küçüldü' diyor, 'İtalyan, Çekoslavak, İspanyol ve Meksika filmleri Hollywood'da kapışılıyor.

Bizim ülkemizin zengin edebiyatından çok güzel senaryolar çıkabileceğinden ve Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Nesli Çölgeçen gibi birinci sınıf yönetmenlerimizin bunlardan nefis filmler yapabileceğinden eminim.

En büyük arzum kendi ülkemde ve dünya standartlarında bir film yapmak.'


© COPYRIGHT 1999 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakki saklidir)
Bu sayfa YORE Yorum ve önerileriniz icin: editor@sabah.com.tr