kapat

PAZAR 21 MART 1999

NEBİL ÖZGENTÜRK

Münir Nurettin Selçuk 100 yaşında

Gözümüz aydın.. Eurovizyon'a göndereceğimiz eser(!) çalıntı çıkmış! "Ev sahibiyle hırsız" arasında karşılıklı atışmalar çoktan başladı bile.. Kim kimi bastıracak, kim hırsız kim arsız önümüzdeki günlerde göreceğiz.. Eee olacak o kadar, "müziğimize bilgisayar girdi mertlik bozuldu" haliyle.. Garibim Japon'un icad ettiği düğmeye bas, sana istediğin melodiyi versin!

Tabii ki "eserler" birbirine benzeyecek, tabii ki çalınacak! Ondan sonra kart sesli, bet sesli, notadan bihaber olup da uzman kesilen, şarkı sözü diye ucube cümlecikleri kullanan, müzik kanalllarında hareketleriyle insanı çileden çıkaran ve yurdum insanına "şarkıcı" diye sunulan kimi ünlüler(!) de sıkça arz-ı endam edecek elbette.. (Sözüm meclis pardon, gerçek sanatçılar dışına..)

Şimdi, biz sözü nereye getireceğiz, ona bakalım!

Efenim, geçen hafta boyunca "Selçuklu Müzik İmparatorluğu" ile haşır neşir oldum.. "Memlekete bir hayrımız dokunsun" diye karınca kararınca yapmaya çalıştığımız "Bir Yudum İnsan"da, istedik ki; birkaç hafta sonra ölüm yıldönümünde anılacak olan ve dahi, Haziran ayında da 100'üncü yaşını kutlayacağımız Münir Nurettin Selçuk Hoca'mızı biz de sevgiyle analım, yine büyük üstadlardan oğlu Timur Selçuk'un "notalar arasında geçen elli yıl"ını, üzüntülerini, öfkelerini, coşkularını ekrana taşıyalım..

Ve hazırlıklarımız sırasında birkaç gün süreyle Timur Selçuk'la oturduk; hem dertleştik hem anılara uzandık hem "Baba"yı yadettik hem de gelip geçen şu ahir zamanda, kimi zıpırlıklara, müzik dünyasındaki saygısızlıklara, bece-riksizliklere, bir bir isyan ettik kendimizce.. Bir yandan da çekim yapıldı tabii.. Ben bir "müziksever" o da bir müzik hocası olarak, dilimiz döndüğünce açığa çıkardık içimizdeki sıkıntıyı.. Yozlaşma ve deformasyonu konuşup, rehabilitasyon yaptık..

Timur Hoca'yla konuşmanın keyfine vardım açıkçası.. Öfkelerini ne de güzel anlattı, ben de hem Baba Selçuk'a hem de "müzik canbazlıkları"na dair satır arasında kalmış yeni şeyler öğrendim.. Daha bir canım sıkıldı, daha bir dumura uğradım!

(Bu arada Selçuk Ailesi'yle ilintili birkaç zaman önce çıkan iki haberi hatırlatalım.. Hülya Avşar Hanımefendi(!) geçenlerde TV'de "şov" yaparken, Münir Nurettin'in "Dönülmez Akşamın Ufkundayız.."ı seslendirmiş! Oğul Selçuk da, "yapmayın etmeyin, makama dikkat etmek lazım" diye Avşar'a minik bir ricada bulunmuş bir röportajında.. Hanımefendiden cevap; "Ona mı soracağım!" Eee kime soracaksın, Banu Alkan mı soracaksın, sonuçta, "hocası ve babasının kemikleri sızlamasın" diye küçük bir ricada bulunan bir müzik adamına verilecek cevap mı o? Bülent Ersoy Hanımefendi(!) de, "Aziz İstanbul" şarkısını icra ederken(!), klip çekeceği tutmuş.. Klip mekanı olarak da Aşiyan'daki "Münir Nurettin Selçuk'un mezarı"nı uygun görmüş! Aileye ait, Münir Nurettin'in şahsiyetine ilişkin mekanı yani.. Selçuk Ailesi de, "aile kabristanları"nın klip mankeni yapılmasına üzülmüş, bu ucuz numaraya yani!)

***

Neyse, diyeceğimiz şudur ki, Münir Nurettin Selçuk 100 yaşında..

Münir Nurettin Hoca, bir İstanbulluydu, Yahya Kemal'in en güzel şiirlerini besteledi yıllar yılı.. Sahnede şarkılarını frakla okuyan ilk müzisyendi.. Peyami Safa, onun için "Osmanlı musikisinin tükenme devrinde, insan sesi muhtaç olduğu disiplini Münir Nurettin'in mümtaz ve kibar şahsiyetinde buldu.." diye yazmıştı.

Öyle bir disiplindi ki bu;

Gazi'nin sofrasında bulunan ender dostlarından biriydi... Ama bir gün, şarkı söylerken araya girip müziği bozduğu gerekçesiyle Atatürk'e "olmaz söyleyemiyorsunuz, konsantrasyonumu engelliyorsunuz" diyebildi..

Konser salonlarında çıt çıkmaması gerektiğini, müziğin ve ses sanatçısının sessizlikle beslendiğini söylerdi..

Yüzyılın en büyük seslerinden biriydi ama hiçbir zaman zengin olmadı Münir Nurettin.. Zengin olma şansı vardı, ancak yaşamı boyunca, içkili gazinolarda sahneye çıkması için yapılan teklifleri geri çevirdi hep.. 100'e yakın bestesi olması- na rağmen devletten tek kuruş telif alamamıştı üstüne üstlük...

Ve şarkılarındaki gibi yaşadı hep.. Aziz İstanbul'u çok sevdi, kadınları da.. Kalamış'a huzur almaya giderdi sıkça.. Onu, kör kuyularda merdivensiz bıraktılar bazen.. Yoktu başka yeri lutfun ne yazdan ne de kıştan derdi.. Çiçekler bahçesinde açılmazdı yârini görmezse.. Ona göre, "bu raksın bütün hızı zil, şal ve güldü!".. Gurbet, ademden kara, hasret ölümden acıydı Münir Hoca için..

Arkadaşı, dostu Yahya Kemal'in dediği gibi bir bahar akşamında artık demir alma vakti gelmişti zamandan.. Ve bu limandan meçhule kalkan gemiye binmişti 1981 Nisan'ında..

Hâlâ dillerde olan şarkılar ve öğrenciler bırakarak..

Münir Nurettin, müzik adamıydı ama öldüğü güne kadar İstanbul Belediyesi Temizlik İşçisi kadrosundaydı, yıllar yılı da öyle geçindi.. Mevzuat hazretleri öyle istiyordu çünkü!

Ve öldüğü güne dair acı bir olay daha oldu.. Oğlu Timur Selçuk yaşamıştı..

"1981 yılının nisan ayında, bir sabah vakti, ablam telefon etti, 'Baba iyi değil, gelsen iyi olur.' Gittiğimde bilinci yerinde değildi. Birkaç saat sonra da vefat etti. İşlemler için Nişantaşı'ndaki kaymakamlık binasına gittim. Nüfus kağıdını gösterip vefat işlemlerini yaptırdım. Nüfus memuresinin tepkisizliği beni şaşırttı. Ona asla kabahat bulmadım. Ne ekersek onu biçeceğimizi çok iyi biliyordum çünkü. Ancak içim burkuldu desem abartmış olmam sanırım. 'Başka bir çizgide, müzikhol üslubunda değerli bir sanatçı olan Zeki Müren vefat etse, bu memure her halde bugün ağlamaktan iş yapamazdı." diye düşündüm. 'Dinlence, eğlence türüyle ciddi müzikler, sanat müzikleri arasında, halk açısından dengeli bir değerlendirmenin olması, o ulusun uygarlık düzeyinin belirtisidir' diye aklımdan geçirdim. 'Babamızın ahlaklı sanat yolunu seçtiğimize göre bakalım bizim başımıza neler gelecek' diye söylendim içimden. O anki isyanımı size anlatamam. Babamın konuşmaları büyük bir hızla belleğimden geçmeye başladı. Durdurmak mümkün değil;

'Halkın hemen anlayacağı onun gönlünü alacak popülist şeyler yapmayan sanatçılar daima büyük fırtınalar, acılar, yokluklar yaşamışlardır.' 'Ben şanslı bir dönemin insanıydım ama gene de neler yaşadığımı gördün!'

Bunun gibi nice sözleri basit bir baba öğüdü gibi dinlemiş olmanın pişmanlığı ve yaşamakta olduğum o inanılmaz "nankör" anın ağırlıyla cami avlusuna girdik."

***

Münir Nurettin Selçuk'a bir kez daha saygı, bir kez daha selam... İyi pazarlar..

Ahh Bürokrasi!

Bedri Baykam'la karşılaşıyoruz atv stüdyolarında.. Havana'dan henüz dönmüş, ayağının tozuyla Prima'daki programı için konuklarını ağırlıyor..

Laf lafı açtı ve 18 gün boyunca kaldığı Küba'daki "resim sergisi"ne ilişkin anektodlar anlatmaya başladı.. Hemen şunu belirtmek gerekir ki, bir Türk ressamı ilk kez Havana'da sergi gerçekleştiriyor..

Baykam'ın, Türkiye'de geçen aylarda yaptığı ve içinde Che Guavera'lı resimlerin de yeraldığı "68'li yıllar" sergisinden etkilenen Küba Büyükelçiliği, onu Havana'ya davet etmiş.. Resimlere ekleme yapıp Havana macerasına girişmiş.. Ama ne macera..

Toplam 20 tablonun binlerce kilometre uzağa taşınması işini Air France üstlenmiş.. Küba yetkileri, Baykam'a Havana'nın en görkemli binalarından sayılan "Devrim Müzesi"ni tahsis etmişler.. Sergi açılışında müthiş bir kalabalık.. Ve 15 gün boyunca hem Kübalılar hem de Havana'ya gelen turistlerle dolup taşmış sergi.. Baykam'la TV programları yapılmış, gazetelerde haberleri çıkmış, en önemlisi, Che Guavera'nın kızı Alcida da sergiye gelip babası anısına böyle bir serginin açılmış olmasından dolayı duyduğu mutluluğu aktarmış..

Ama.. Baykam'ın resimleri beğenilmiş beğenilmesine ve almak da istemişler fakat kimi bürokratik nedenlerden dolayı Guavera'nın kızına bile armağan edilemeden resimler Türkiye'ye getirilmiş.. Maalesef "mevzuat hazretleri" "Havana'ya 20 resim girdiyse 20 resim geri gitmeli" diyormuş.. Baykam, şimdi "bürokrasiyi aşmaya çalışıp" Alcida'nın armağanını gönderme uğraşı içinde..

***

Not; Bir bürokrasi hikayesi de bizden.. Tam iki ay önceydi.. "Kanser tedavisi" olmak için resimlerinin alınmasını isteyen Ressam Metin Talayman'ın öyküsünü yazmıştım.. Yazının çıktığı günün ertesi, Kültür Bakanı İstemihan Talay arayıp konuyla ilgilendi ve Talayman'ın bir resmini Bakanlık adına hemen alacağını söyledi.. Fakat bunca zaman geçmesine rağmen gerçekleşmedi bu alım.. Öğrendik ki, komisyon toplanıp karar verecek, bürokrasinin tüm evrelerini(!) geçirecek.. Ama pankreas kanseri olan Metin Talayman da bu arada......


© COPYRIGHT 1999 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr