PAZAR 13 ARALIK 1998
Ali Tayyar Önder, liseyi ABD'nin Phoenix kentinde bitirdi. 1965'te mezun olduğu Robert Kolej'de iş idaresi, İngiliz dili ve pedagoji eğitimi aldı. 1971'de ODTÜ Beşeri Bilimler Bölümü'ne İngilizce öğretim görevlisi olarak girdi. 1973'de ODTÜ Üniversite Konsey üyesi olarak üniversiteye bağlı Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi'nin kurucusu oldu ve lisan bölümü başkanı, dekan yardımcısı olarak görev yaptı. 1980'de üniversiteden ayrıldı. 1984'ten itibaren Ulaştırma, Devlet ve Çevre bakanlıklarında müşavirlik yaptı. Halen Tarım Bakanlığı müşaviri olan Önder, World Mohair Association'da Türkiye'yi temsil etti. ODTÜ İngilizce bölümü için yazdığı ders kitapları var. Evli iki çocuk sahibi. Türkiye'nin Etnik Yapısı/ Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler adıyla yazdığı kitap, çok hassas bir konuyu gündeme taşıyor ve herkesi bazı sorulara cesaretle cevap vermeye çağrıyor:
Türkiye, etnik yapısı itibariyle bir mozaik mi, değil mi?
Evet ya da hayır deyişimizi ideolojimiz mi belirleyecek, yoksa bilimsel gerçekler mi? Mozaiksek ne olur, mozaik değilsek ne?
Ali Tayyar Önder, 157 sayfalık kısa ama yoğun kitabında 5 yıllık araştırma sonucunda ulaştığı yanıtları kendince veriyor. Ona katılanlar da olabilir, katılmayanlar da. Herkes eteğindeki taşı döksün. Önümüzdeki yıl, Türkiye'nin dış ve iç politik gündemine damgasını vuracak konu "etniklik" olacak.
- Bir dil bilimcisiniz. Kafayı niye etnik gruplara taktınız?
- Robert Koloj öğrencisi iken halk bilimiyle ilgilenmeye başladım. Yedek subay öğretmen olarak askerlik yaptığım Maraş Pazarcık, etnik grupları yakından tanımama neden oldu ve 1967'de bu konuda araştırmalara başladım. Araştırmalarımda şunu gördüm. Türkiye'de etnik gruplar, ne kendileri ne de birbirleri hakkında bir şey biliyorlar. Gerçekler bilinseydi, bugün terör bu kadar yeşermez, "Madımak"lar olmaz, Türk gençliği bu kadar kolay alet edilemezdi. Barış ortamına katkım olur diye bu kitabı yazdım. Fakat yüzde 90'ı son derece yanlı, maksatlı ve yanlış bilgilerle doludur. Ben bir bilim adamı olarak özenle bunları ayıklamak zorundaydım. Bir tek cümleyi dahi icabında Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'nden tahkik etmem gerekiyordu. Bu nedenle yazımı 5 yıl sürmüştür.
- Tüm zamanlar yayıncılık tarafından, Türkiye'de Etnik Gruplar, P.A. Andrews adıyla basılan bir kitap biliyorum.
- O kitap, 1989'da Özgür Batı Almanya Üniversitesi tarafından yapılan çok geniş kapsamlı bir bölge araştırmasının Türkiye'yi ilgilendiren bölümlerinden çevrilmiştir. Kitaptaki veriler güncel değildir. Dış politikamızda son derece tehlikeli değerlendirmelere yol açıyor.
- Ne gibi?
- O kitapta Türkler, dil, din ve mezhep açısından tam 47 etnik gruba bölünmüştür. Bu kadar çok etnik grup yoktur Türkiye'de. Kitapta bu 47 gruptan 18'i Türk, 5'i Kürt, Zaza, Arap, 25'i nüfusu 10 bin 1'in altında gruplardır. 42 grubun nüfusu 100 binin altındadır. Andrews'in nüfusu 100 binin üzerinde belirlediği Türk olmayan asli grup sayısı 5'tir. İşte bizim bugün Batı'yla oturduğumuz tüm platformlarda en büyük zaafımızı teşkil eden hadise "Türkiye'nin etnik mozaik olduğu" iddiasıdır.
- Değil miyiz yani?
- Hayır. Bir toplumun etnik mozaik olması için iki şartın birlikte sağlanması gerekir. Birisi etnik çeşitliliktir ki, buna bir ölçüde sahibiz. Fakat ikinci şart, etnik grupların nüfuslarının toplamının genel nüfusa oranının anlamlı bir çokluk ifade etmesidir. Bir toplumun etnik mozaik olarak tanımlanabilmesi için Amerikalı Prof. Martin Lipset'in ölçüsüyle, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan'ın da kabul ettiği gibi etnik nüfusun genel nüfusa oranının yüzde 35'i aşması gerekir. Bu oran Türkiye'de çok çok yüzde 15'tir ki yüzde 35'in çok altındadır.
- "Etnikliği" Türkiye nasıl tanımlıyor?
- Yanlış tanımlıyor. Bir anlamda ırkçı yani biyolojik, antropolojik, bugün terk edilmiş bir anlayışla bakıyor. Bir insan, anası babası, dili ne olursa olsun kendi kimliğini farklı tanımlayabilir. Bu her zaman dil, soy, ırk gerçeğiyle örtüşmez. 1927'den 65'e kadar nüfus sayımlarında "Ana diliniz?" diye sorulmuştur. Hataların temelinde bir defa bu çağdışı bakış yatmaktadır
- İnsanlara ana dillerini sormanın neresi çağdışı?
- Sormak çağdışı değil, ama o ölçüyle etnik tasnif yapmanın bilimsel geçerliliği eksiktir. Tek ölçü ana dil değildir. Konda 1993'de İstanbul'da 15 bin 683 denekle İstanbul'un etnik yapısını araştırdı. Deneklerin yüzde 7.44'ü diyor ki "Hem anam hem babam Kürt." Gruplara şu soru yöneltildi: "Kendinizi ne hissediyorsunuz?" 7.44'lük grubun yaklaşık yüzde 4'ü bu soruya "Türküm" diye cevap veriyor. Kürtlük'te ısrar eden yüzde 3.9'dur. İşte etnik tanım budur.
- Ama yaşayan herkese bu soruyu soramazsınız.
- Türkiye'nin 80 vilayeti var. Devlet 5 tane firmaya yaptırsın bu araştırmayı. Bu çok kolay. Bu ve benzeri çalışmalar yapılmadığı için, Türkiye bazı taleplerle karşı karşıya kalıyor. Etnik kimlik biyolojik veya antropolojik bir olgu değildir. Bu, ırkçı bir bakıştır. Kültür ve dayanışma olgusudur.
- Ama Türk Devleti, mozaik olmadığımıza inansaydı, bugüne kadar Kürtler'in kültürel taleplerine kuşkuyla yaklaşmazdı.
- Bunun mutlak önemli nedenleri vardır. Ancak bu yaklaşım, mozaik yapının kabulünün yarattığı bir endişedir.
- En son Sayın Cumhurbaşkanı, Avusturya yetkililerine verdiği bir yazıda Türkiye'de 55 dil konuşulduğundan söz etti. Bu beyanlar mozaik yapının kabul edilmesi anlamına mı geliyor?
- Elbette. Bazı yetkililer "Gruplardan birine, örneğin Kürtler'e kültürel haklar tanınırsa birçok diğer grup da ister. Ülkenin mevcut şartlarında sakıncalıdır" diyorlar. Türkiye'nin etnik mozaik olduğu yanlış bir genel kabüldür.
- Size göre Kürtler'in nüfusu nedir?
- Bütün ciddi kaynakları taradım. Kaynaklarımdan biri demin söz ettiğim Konda'nın araştırması. İki, genellikle sosyal demokrat partilere ve kadrolara seçmen profili ve seçim tahmini yapan TÜSES'in yaptığı bir araştırmada genel seçmen sayısı içindeki Kürt oranı 9.8 olarak bulmuştur. Bu ciddi bir araştırmadır. Üç, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Tespitleri Başkanı Prof. Dr. Aykut Toros'un, ana dil bazında yaptıkları projeksiyonlarla Türkiye'de buldukları Kürt nüfusu 6.2'dir. Bizim yetkililerimiz 15-20 milyonla pazarlık masasına oturtuluyor. Avrupa parlamentosu platformu olduğu gibi, bütün İtalyan gazetelerinde var bu iddia. Daha bir hafta önce Yaşar Kemal 20 milyon Kürt'ten bahsediyor. Tüm Avrupa bu kasıtlı rakamla karşımıza çıkıyor.
- Bu iddialarınızı devlet yetkililerine anlattınız mı?
- Hayır. Sadece Kürtler'le ilgili raporumu çok sayıda parlamenter ve köşe yazarına gönderdim. Bir tek Sayın Kamran İnan'dan teşekkür mektubu geldi.
- Siz Kürt gerçeğini kabul etmiyor musunuz?
- Bugünkü Kürt gerçeğini kabul eden, saygı duyan, eşit gören bir insanım. Yaygın kanı Kürtler'in heterojen unsurlardan oluşan çok karışık bir toplum olduklarıdır. Bugünkü Ortadoğu Kürt tabakasını oluşturan topluluk özellikle dil unsuru ve manevi değerlerler bağlamında ve bir ölçüde antropolojik tip ortalamasıyla ve tarihi veriler değerlendirildiğinde Türklük, İranlılık ve kısmen Araplık'ın kaynaşmasının ağır bastığı bir sentezi temsil etmektedir.
- Kürt kimliğinin inkarı değil mi bu söyledikleriniz?
- Hayır. Bu gerçek, hiçbir şekilde özgün Kürt kimliğinin inkarı anlamına gelmez. Etnik kimlik, ortak bir toplumsal benliğin etrafında bütünleşmektir, bir kimlik bilincidir. Batılı araştırmacılar Kürtlük'ü çok dar bir bölgede aradıkları için çıkış yolu bulamamışlardır. Kürtler de Türkler gibi Ortaasya'dan gelmiştir. Bu, Kürtler'in Türk olduğu anlamına da gelmez. Sadece düşündürür. Çünkü hiçbir etnik kimlik tek bir unsurdan oluşmaz. Bugün Batı'da öyle bir politika güdülüyor ki Kürtler'in kökeni ne olursa olsun aman Türkler'le ilişkilendirilmesin. Benim burada tezim Türk-Kürt kaynaşmasıdır. Biz et, tırnaktan çok öteyiz. Bunu Kürtlerimiz'in de Türklerimiz'in de bilmesi lazım.
- Görüşlerinize Kürtler'den destek aldınız mı?
- Öyle bir destek aramadım. Ben sadece gerçeği aradım. Türkiye'de değerli bir beyin olarak gördüğüm Sayın Güneri Civaoğlu Paris'teki Kürdoloji Enstitüsü Başkanı Kendal'la görüşmesinden sonra televizyona çıktı ve Zazalar'ı Kürt ve Zazaca'yı Kürtçe'nin lehçesi olarak tanımladı. Arkasından Sayın Ertürk Yöndem, üstelik devlet TV'sinde yapıyor programını, aynı şeyi söyledi. Sayın Cengiz Çandar, tuttu bir üst kimlik tanımı yaptı ve Zazalar'ı Kürtler'e bağladı. Konunun uzmanı ciddi araştırmacılar, Zazalar'ın Kürtlük'ünü kesin olarak reddederler. Yeriniz yeterli olsaydı kanıtların hepsini tek tek sıralardım.
- Devletin yaptırmadığı araştırmaları siyasal partiler neden yaptırmıyor?
- Bazı tabular var. Etnikliği tartışmak Türkiye'de karışıklık yaratır gibi korkular var. Tam tersine etniklik tartışması Türkiye'nin lehinedir. Çünkü tarihi verilerle de kanıtlanmaktadır ki Türkiye'deki etnik grupların tümü akrabadırlar. Kitabımda sadece Türkler'i ve Kürtler'i değil, Zazalar'ı, Aleviler'i, Lazlar'ı, Çerkesler'i, Nusayriler'i, Araplar'ı, Şiiler'i, Caferiler'i de ele aldım. Yani bir bütün olarak Türkiye'yi oluşturan tüm unsurlar birbirindendir. İşte bu gerçek ortaya çıksın, aydınlansın kafalar. Bu bize yarar sağlar. Etnik yapımızı tartışmakta bizi korkutacak hiçbir şey yok. Tam aksine birleştirecek çok şey var. Bakınız Atatürk ne diyor: "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar ehemmiyetlidir. Eğer yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmiş olan hakikat şüpheli bir şekil alır ki, beşeriyetin yolunu değiştirir. Biz daima hakikati arayan, onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça söylemeye cesaret gösteren insanlar olmalıyız."
- Teşekkür ederim.
Türkiye'nin Etnik Yapısı adlı kitabın temini ve her türlü eleştiri ve düzeltme istemleri için Tel:0312-4350920, Faks: 0312-2101214