kapat

ÇARŞAMBA 07 EKİM 1998

Ali Rıza Kardüz (e-posta:arkarduz@sabah.com.tr )

Harp "zamansız"

Dünyanın genel bir ekonomik kriz içinde çırpındığı, Türkiye'nin ekonomik sorunlarla boğuştuğu bir dönemde Suriye ile savaşa tutuşursa, savaşı kazanırız ama, içeri kısa ve uzun dönemde çok şey kaybederiz.

- Savaş kısa da sürse, uzun da sürse ekonomideki dengeler kökünden bozulur.

- Savaş psikolojisinde insanlar nakit para tutma eğilimine yönelir. İnsanlar paralarını bankalardan, borsadan çekmeye başlar. Önce borsa, sonra bankalar güç duruma düşer.

- Ellerine nakit para geçenler bu paraları hemen dolara ve marka çevirmek arayışına girer. Bu nedenle dolar ve mark bulunmaz olur. Fiyatı yükselir.

- Merkez Bankası Türk Lirası ile bankaları, döviz ile piyasayı desteklemek mecburiyetinde kalınca, Türk Lirası kaynaklar ve döviz rezervi erir.

- İnsanlar en zorunlu tüketimlerini bile ertelemeyi tercih edeceklerinden piyasa çöker. Piyasanın çökmesi demek firmaların kredi borçlarını ödeyememeleri, sadece bankalara değil, birbirlerine borç takmaları, işçi çıkarmaları demektir.

- Kamunun Türk Lirası kaynakları piyasaya akınca, döviz rezervi eriyince, kamu Türk Lirası ve döviz arayışına çıkar. Faiz yüzde 250'lere de tırmanırsa Türk Lirası bulunamaz. Dışarıda ve de içeride kamuya döviz kredisi veren, döviz satan çıkmaz.

- Böyle bir ortamda ihracatçılar ihracat yapamayacağından, Türkiye'ye turist gelemeyeceğinden, normal döviz kaynakları da kurur.

- Enflasyon kontrolden çıkar. Daha önce yaşanmamış bir fiyat artışı başlar.

Sayın okuyucularım, günümüzde savaş, insan kaynağı kadar para kaynağını bağlı bir operasyon halini aldı. Allaha şükür insan kaynağımız bol, imanımız güçlü ama, para kaynağımız az, ekonomimiz güçsüz. Bir ülke savaşa kalktıktan sonra "harç bitti, yapı paydos" diyemez. Savaşın sonuna kadar sürdürülmesi gerekir. Savaşın sonuna kadar sürdürülmesi Türk Lirası ve döviz kaynağının sağlamlığı ile, tükenmezliği ile mümkün olabilir.

Ben Çanakkale'de Trablusgarp'da "Osmanlı" için, Milli Mücadele'de "Mustafa Kemal" için savaşmış bir askerin çocuğuyum. Ben babamdan yokluk içinde savaşmanın, savaş sonu ekonomik çöküntünün hikâyelerini dinleyerek büyüdüm.

Bundan 41 yıl önce ben Polatlı'da takım subayı olarak sabahtan akşama öğrencileri dağda bayırda koştururken 109'uncu Topçu Taburu'na tayinim çıktı. O sırada Suriye bizden Hatay'ı istiyor. Biz Suriye'ye ders vermek için savaşmak üzereyiz. Benim tayin edindiğim 109'uncu Topçu Taburu "sefer düzeninde" Ankara'dan yola çıkmış. Ayaş'ı ilerisinde bir tepenin üzerinde "yüzde yüz kadro"sunun tamamlanması için duraklama halinde. Tabur Kumandanımız Kurmay Albay Sadi Koçaş. Beni "SI" subayı olarak görevlendirdi. Er mevcudumuz tamam. Subay ve malzeme eksiğinin tamamlanmasını bekliyoruz. Bundan tam 41 yıl önce, gene bu aylar... Günler geçiyor eksiklerimiz tamamlanamıyor. Biz çadırda dağ başında bekliyoruz. Derken Sadi Koçaş'ın Ankara'ya bir başka topçu taburuna tayini çıktı. Kurmay Albay Hikmet Öztürk taburun kumandanlığına getirildi. Yüzde yüz kadro ve teçhizatın tamamlanması için bekliyoruz. Tamamlanır tamamlanmaz Suriye'ye doğru yol alacağız. Derken Ankara'dan bir emir geldi. 29 Ekim'de Hipodrum'da yapılacak törende geçit yapacak asker kalmamış. Geçiti yapın, sonra Suriye'ye gidersiniz dediler. Ankara'ya döndük. Geçit yaptık. O arada Suriye geri adım attı. Biz de Ankara'da kaldık.

İnşallah 41 yıl sonra da böyle olur. Harbe gerek kalmaz. Çünkü harp iyi bir şey değil. Hele şimdilerde hiç de zamanı değil.


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr