kapat

ÇARŞAMBA 07 EKİM 1998

Necati Doğru (e-posta:ndogru@sabah.com.tr )

Ya Apo'yu verecek Ya dipçiği yiyecek

Ne yazık ki bu noktaya geldi: Ya Apo'yu verir ya füzeyi yer... Ya Bekaa'daki kampları kapatır ya dipçiği görür...

Ne acı...

Bu noktaya gelmemeliydi...

Gelmeseydi iyi olurdu...

Savaştan kim kazançlı çıkmış? Birinci Dünya Savaşı'nda 20 milyon, İkinci Dünya Savaşı'nda 25 milyon kişi ölmüş ve geriye sıska çocukları, solgun benizli kadınları, saçı sakalına karışmış erkekleriyle sanki jeolojik bir afetten güçbela kurtulmuş insan yığınlarının trajik levhaları kalmıştı.

Ne yüzyılın başında...

Ne yüzyılın ortasında...

Ne de sonundaki savaşlar...

Bir çözüm getirmedi...

Bosna Hersek'te...

Kosova'da, Çeçenistan'da...

Savaş çıkış kapısı olamadı. Rusya Afganistan'a, ABD Vietnam'a girdi. İkisi de süperdi ama ikisi de saplandı kaldı... Irak, İran'a saldırdı, 8 yıl sürdü bir şey kazanamadı.

Bu noktaya gelmemeliydi...

Ne yazık ki geldi: Hafız Esad, şimdi üç buçuk atıyordur. Bizim ordu tavrını çok sert koydu. Arabulucu Mübarek'in Türkiye'ye geldiği gün Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İhsan Kılıç, "Biz barış yanlısı bir ülkeyiz. Ama milli menfaatlerimize helal getiremeyiz. Bize dostça davranana dostça davranırız. Hava Kuvvetlerimiz bölgede istikrar unsurudur. Her zaman göreve hazırdır. İspanya'da çıkabilecek bir olaya Muş'tan kalkan uçaklarımız müdahale ederek geri dönme yeteneğine sahiptir" diyordu.

***

Türkiye ezen ülke değil...

Kendinden zayıf ülkeleri...

Silah zoruyla sindiren bir tavrı yok. 75 yıl boyunca da olmadı. Ama Suriye, akılsız, mantıksız, hırçın, kendini beğenmiş, küstah tavrıyla "barışı bozduğu için bedelini ödemek zorunda olan ülke" durumuna düştü. Suriye lideri Hafız Esad, ülkesini "elinde iki tane yedili ile rest çeken" kötü, şaşkın, ebleh pokerci konumuna indiriverdi...

Şimdi ne yapacak?

Ya Apo'yu verir...

Ya dipçiği yer...

Bizim ordu da: "Vururuz" diyerek kendisini bağladı. Genelkurmay Suriye'yi, Yunanistan'ı, İran'ı, Irak'ı, kim bölücü hareketi destekliyorsa onu, 14 yıl boyunca sessizce, diplomatça, efendice uyardı.

Belki de şartlar olgunlaştığı için 14 yıl sonunda "çözümü" beklenmedik bir sertlikle koydu. Tarihçilerin yazıp söylediğine göre Türk dış politikasını hep ordu belirlemiştir. Hatta Osmanlıdan beri Türk dış politikası, ordunun stratejilerine göre şekil buldu, hayat buldu... Belli ki; Türkiye'nin Yunanistan'a karşı geliştirdiği caydırıcı strateji, yani onun saldırganlığını güçlü, kararlı, sonuç alan bir orduyla törpüleme planı şimdi Suriye'ye uygulanıyor.

***

Hafız, üç buçuk atıyordur.

Böyle olmamalıydı...

Savaş iyi değil...

Çözüm de değil...

Bu noktaya gelmemeliydi...

Tanık olanlar, bilenler, yaşıyanlar anlatıyorlar ki; Türkiye, Arap ülkeleri ile olan dostluğunun üzerine titreyen, hiçbir Arap ülkesi ile bozuşma noktasına gelmek istemeyen ve hatta onların duygularını dahi incitmekten çekinen bir tavır içinde oldu.

Tuğrul Erkin, İstanbul Anakent Belediyesi Genel Sekreteri iken yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:

"Yahudilerin 500 yıl önce engizisyon mahkemelerinden kurtulmak için Türkiye'ye sürgün edilmesinin büyük yıldönümü kutlanacaktı. Biz de Belediye olarak kutlama komitesindeydik. İstanbul'un ve Türkiye'nin dünya ölçüsünde iyi bir reklamı olacaktı. Dünyanın her yerinden binlerce yahudi İstanbul'a gelecek, törenler yapılacak, Sultan II. Beyazıt'ın Avrupa'nın korkutup sürgün ettiği yahudileri kabul edişi temsili törenlerle canlandırılacak, Beyazıt'ın türbesi onarılacak, heykeli dikilecekti. Fakat Arap dostlarımız gücenirler, üzülürler, duyguları incinir diye kendimizi geri çektik. Olay ufak tefek törenlerle geçiştirildi."

Bir Türkler'in ince tavrına...

Bir de Hafız Esad'ın...

Körlüğüne bak...

Böyle olmamalıydı...

Savaş iyi değil...

Çözüm değil...

Fakat ya Apo'yu verecek...

Ya dipçiği yiyecek...


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr