kapat

ÇARŞAMBA 23 EYLÜL 1998

Çetin Altan (e-posta:caltan@sabah.com.tr )

Clinton rezilliği ve değişken kaoslar

Siyasal hayatdaki düzey düşüklüğü gösterilerinde, parlementoda çiğköfte yoğururken aşka gelip parlementonun tavanına çiğköfte hamuru patlatma örneğiyle bizim baş sıralarda yer aldığımızı sanıyordum.

Washington'un Başkan Clinton'la ilgili aşk kaçamakları konusunda giriştiği soruşturmalarla, bunların TV'ler tarafından saatler boyu Dünya insanlarına açıklanıp durması, siyasal hayattaki düzey düşüklüğü rekorlarını öylesine kırdı ki, artık bunu ne Güney Kore Parlementosu'ndaki kadınlı erkekli kürsü kavgaları egale edebilir, ne bazı kasaba milletvekillerinin kahvelere pijamayla gitmesi...

ABD, siyasal tarihinin en genç ve en başarılı başkanlarından birini, deneyimsiz bir lise öğrencisi kaçamağında kıskaçlayıp, kendisini tüm dünya önünde paramparça etmenin sadizmini tekrar tekrar dişliye dişliye çıkarmada...

Özel Savcı Kenneth Starr ile üç yardımcısının Başkan'a, Monica Levwinsky ile olan kaçamaklarında seks aracı olarak puro kullanıp kullanmadığını tekrar tekrar sormaları, bir görev aşkınınmı titizliği, yoksa ellerine düşmüş bir Başkan'dan kendi kişiliklerine psişik bir ziyafet çıkarma zevkinin mi tutkusu?

* * *

Önceki gün Sapanca gölü tepelerindeki Maşukiye ormanlarında şöyle bir dolaştık...

Eylül bitiminin kendi paletini yansıtmaya başladığı uçsuz bucaksız gibi görünen ağaçlıklı karanlık vadilerle çamurlu toprak yollarda in cin top oynuyordu...

Ve tüm o yöreler, Körfez'i de kucaklayan bir yaygınlaşmada, tam bir yapı seferberliği içindeydi...

Kimbilir kaç yüzyıldan bu yana birikmiş bir mesken açlığı artık iyice çıldırıp şaha kalkmış gibiydi..

İnsancıklar, kuşak kuşak becerebildikleri kadar yaşadıktan sonra kaybolup gidiyorlar...

Her döneme göre üstün yaşamanın boyutları da değişip duruyor.

Örneğin günümüzün modası, gününü gün ediyormuş gibi görünmek...

"Gününü gün etmenin" tanımlanmasına gelince...

Bu tanımlama aç yığınlar jürisinin kendiliğinden varıverdiği ortak bir kararda biçimleniyor...

Bir tatil kenti otelinin terasında, masmavi yüzme havuzuna bakarak içilen buzlu kokteyl de giriyor gününü gün etmeye; üstü açık bir arabayla Bağdat Caddesinde 120 Km. hız yapmak da; Burgaz açıklarında küçük bir tekneyle dolaşmak da...

* * *

Aç yığınlar jürisi için gününü gün etmek böyle bir şey...

Ya peki gününü gün etmemek nasıl bir şey acaba?

Örneğin Amerikan Başkanı Clinton'un şu andaki durumu gününü gün etmeye mi giriyor; yoksa etmemeye mi?

Yahut kamyon şoförü kocasını bir araba kazasında yitirmiş olan üç çocuklu Nefise'nin, geçinmek için evlere temizliğe gitmeyi düşünmesi?...

Ha, bir de okula gitmekten vazgeçmiş olanlar var; onların durumu gününü gün etmeye mi daha yakın, yoksa etmemeye mi?

Hiç değilse imaj olarak gününü gün ediyormuş gibi görünme modası, son dönemlerde neden bu kadar yaygınlaştı ki bizde?

Kasaba kökenlilerden küçük bir azınlığın birdenbire aşırı bir zenginliğe kavuşmasıyla ortaya çıkan bir burjuva taklitçiliği midir, nedir; kimbilir?

* * *

İnsancıklar, kuşak kuşak becerebildikleri kadar yaşamaya çalışıyorlar işte...

Kimi mahkemelerle hastahane kapılarında sürünerek; kimi Başkan Clinton gibi, Monica'nın orasına puro sokup sokmadığının hesabını vererek; kimi "vatan için" edebiyatı arkasında azgın sabıkalılarla eroin işlerine girerek...

Sonra geçen binlerce yıl... Kazılarda ortaya çıkan arkeolojik kalıntılar... Gününü gün edememe sıkıntıları, gününü gün etme görüntüleri ve köylerle kent kıyılarında beyaz taşlarıyla uzayıp giden kendi halindeki mezarlıklar...

Gününü gün etme yahut edememe... Dünyadaki genç kuşaklar, göründüğü kadarıyla şimdi bunun kestirmeden bir çaresini bulmaya çalışıyorlar...

Dileriz başarırlar...


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr