kapat

CUMARTESİ 12 EYLÜL 1998

Cengiz Çandar (e-posta:ccandar@sabah.com.tr )

Açık alınla...

Eğer yarım yüzyılı bulan ömrünüzü, yarım yüzyılı birlikte geçirdiğiniz babanız için -kabul etmeyeceğini bile bile- feragat edebilecek bir duygu yoğunluğuna ulaşmışsanız, bunda mutlaka birkaç ders olmalı...

Hem kendinizi ve hem de babanızı bir kez daha tanımış bulunmalısınız. Böylesine duygunun adı olsa olsa, sevgidir. Bu kadar güçlü bir duyguyu size aşılamış olduğuna göre, babanız, muhteşem ve önemli bir kişiliktir. Size nasıl bir sevgi geçirmiştir ki, birlikte geçirdiğiniz yarım yüzyıldan sonra, size onun verdiği canı, ona aynen iade etmeyi arzulamakta hiçbir tereddüde kapılmıyorsunuz...

Benim babam, Cumhuriyet'ten biraz daha yaşlı. TBMM'den de bir ay büyük... Tantanalı bir şekilde kutlanılmasına çalışılan 75 yıllık Cumhuriyet'in ilk kuşağından sayılır. Ele kona konulamayan Cumhuriyet, yarım yüzyılı aşkın bir süredir herkesin diline pelesenk olabilecek bir şarkı bile üretemediği için halâ "Çıktık Açık Alınla..." diye başlayan "10. Yıl Marşı" ile idare ediliyor.

Cumhuriyet'in 10. yılında, babam, 13 yaşında olduğuna göre "Açık Alın"la yola çıkan Cumhuriyet'in ilk kuşağındandır. Onu gördükçe, Cumhuriyet'in ilk kuşağının, benim babam gibi, birçok "özel nitelikte" insanlardan oluştuğunu görüyorum. Cumhuriyet'in 75. yılına kadar, yola çıktığı gibi "Açık Alın"la yürüdü. İnsanların derin bir iftihar duygusuna kapıldığı anlar vardır. Ben, babamla iftihar edebiliyorum. İnsanın evlâdına kendisiyle iftihar edebilme imkânını yaratması ne kadar güzel bir şey...

Türkiye, birkaç gündür, Yargıtay Başkanı'nın Adl” Yıl'ın açılış konuşmasında "Yargıçlar, cüzdanları ile vicdanları arasında sıkışmıştır" sözlerini tartışıyor. Tartışmayı yan ama alaycı bir gözle izliyorum. Yargıtay Başkanı'nın saptamasının geçerliliğine ve gerçekliğine bir itirazım yok; bu, olsa olsa, Türkiye'de adalet mekanizmasının Cumhuriyet'in 75. yılında gelip dayanmak zorunda kaldığı noktayı yansıtıyor.

Ancak, konuyu babamla açtığım için babamla devam edeyim: Yargıçlık da yaptı. O, asla "cüzdanı ile vicdanı arasında" sıkışmazdı. Sıkıştırılamazdı. Cumhuriyet'in o ilk kuşağını "özel" kılan "özellikler"in başında, o insanların birer "namus timsali" olması gelir. "Cüzdan" ve "vicdan" kelimeleri, o insanlar için yanyana asla gelemezler...

O bakımdan, mütemadiyen çalan, çaldırılan, söyletilmek istenen "10. Yıl Marşı"nı, Cumhuriyet'in 75. yılında Türkiye'nin gelip dayandığı gıpta edilemeyecek tablo ile inceden dalga geçen bir şarkıymış gibi dinliyorum...

Bir ülkede adalet çökmüşse, eğitim ve sağlık hizmetleri yürekler acısı bir duruma gelmişse, hamaset nutukları o ülkeyi "Üçüncü Dünya pejmürdeliği"nden gelişmiş ülke-özgür toplum seviyesine çıkarmaz. Çetin Altan'ın şu tespitine hangi vicdan ve akıl sahibi katılmaz:

"Türkler, tıpkı 18. Yüzyıla, tıpkı 19. Yüzyıla, tıpkı 20. Yüzyıla girdikleri gibi, 21. Yüzyıla da kıçın kıçın emekleyerek giriyorlarsa bunun baş nedeni resmi demeçlerdeki geleneksel sahteciliktir."

Türkleri 21. Yüzyıl'a "kıçın kıçın emekleyerek" değil "açık alınla" sokmak isteyen bir tek Turgut Özal çıktı. Özel Bodrum Hastanesi'nin yoğun bakım odasında hayat kurtaran teknoloji harikası elektronik aygıtları gördükçe, otel-hastane tipinin ferahlığını yaşadıkça, cep telefonlarıyla anında oraya buraya ulaştıkça, onu bir kez daha sevgiyle anıyorum. "Elektronik aletler ithalatı"nı Başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk anda serbest bırakan oydu. Türkiye'nin telekomünikasyon alt yapısını kurduran da o...

Benim Cumhuriyet'ten umudumu kesmememi sağlayan ne "10. Yıl Marşı", ne mangalda kül bırakmayan nutuklar... Cumhuriyet'in ilk kuşağının özel kumaştan dokunmuş bir ferdi olan babamı, teknoloji eseri solunum aygıtında yaşarken görmem ve bunu sağlayan "vizyon"u getiren Turgut Özal'ın, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhuriyet'ten sonra doğan ilk Cumhurbaşkanı olduğunu bilmem...


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr