kapat

PAZARTESİ 17 AĞUSTOS 1998

Mehmet Altan (e-posta:maltan@sabah.com.tr )

Bir ters, bir düz...

Geçen gün bir gazetede, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için canla başla çalışan Avrupa Birliği eski Büyükelçisi Michael Lake'in yedi yıllık görev süresinin sonunda yazdığı gizli raporu yayınladı.

Raporu özetleyen spotlarda Türkiye için "şeffaf ve modern ülke", "çağdaş, modern toplum" nitelemeleri kullanıldı.

Halbuki geride şimdi Macaristan'da görev yapageriden Michael Lake'in söylediklerinin bundan ibaret olmadığı görülmekteydi.

* * *

Michael Lake'in raporu, Türkiye'de kendini "batılı, modern ve çağdaş" gören etkili çevrelerin dikkatle okuyup üstünde düşünmeleri gereken saptamaları içeriyordu.

Lake, Türkiye'nin bugünkü resmi ideolojisi olan Kemalizm'i, "Anayasa'nın tezat oluşturan kuralları, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve askerlerin istikrarın merkezi olarak görüldüğü anlayış" diye özetliyordu.

Ama Türkiye'nin yukardaki tanımdan "daha modern, daha esnek ve özel sektörün hakim olduğu bir toplum yapısına geçiş" periyodunda olduğu inancındaydı.

* * *

Avrupa Birliği eski büyükelçisi ortaya çıkmakta olan "modern Türkiye'nin" tanımını ise TUSİAD'ın "unutturulan raporundaki" görüşlerle somutlaştırıyordu.

"Modern toplum Türkiye'nin geleceğidir. Bunun Türkiye'de ortaya çıkışının en güzel örneklerinden biri ise ekonomi, insan hakları, düşünce özgürlüğü, iç politika, Kürt problemi ve seçim sistemi ile ilgili olarak TUSİAD'ın hazırlanmış olduğu bir rapordur. Bu raporda hiçbir şeyden çekinilmemiştir. MGK'nun kaldırılması bile gündeme getirilmiştir."

TUSİAD'ın raporuna, hangi insanların ve hangi kurumların, hangi ifadelerle karşı çıktığını bir hatırlayın. Türkiye'de kimlerin "modernizme", kimlerin "tek parti diktatoryasına" endeksli olduğunu görürsünüz.

* * *

Micheal Lake, Avrupa Birliği üyesi olmak isteyen Türkiye'ye önemli önerilerde bulunuyor.

Bunlardan biri şöyle:

"Türkiye, Avrupa Birliği'ne üye olmadan önce askerleri tamamen sivil otoritenin kontrolü altına getirmelidir."

* * *

Peki bugün Türkiye ile Avrupa Birliği arasında en önemli fark ne?

Büyükelçinin yanıtı şu:

"Bu arada AB ile Türkiye arasındaki en büyük fark, belki de konuşma ve düşünme özgürlüğüdür."

Konuşma ve düşünme özgürlüğü yok ama önlenemeyen sürekli bir "işkence" var. Raporda bu şöyle vurgulanıyor:

"Tüm hükümetler işkenceyi önleme konusunda, insan hakları konularında bir girişim başlatacaklarını söylemişlerdir. Fakat hiç kimse somut bir şey başlatmamıştır."

Ne kadar doğru...

"Camdan karakollar" diye seçim propagandası yapan Süleyman Demirel'in nerelerde "nikah şahitliği yaptığına" bakınca büyükelçinin ne demek istediğini daha net anlıyorsunuz.

* * *

Türkiye neden "özgür ve zengin" bir toplum olmaya doğru yol alamıyor?

Raporda bu da çok açık görünmekte.

"Devletin hâlâ ekonomi içinde belirleyici olması kimi zaman problemlere yol açıyor.

Yarısı kayıt dışı olan ekonomi, diğer kayıtlı olan sektörün üzerine külfet getirmektedir."

* * *

Böyle bir ekonomiyi ne temsil ediyor?

Tabii ki Susurluk...

Raporun görüşü şu cümlelerde netleşiyor:

"Devlet ve mafyanın birbiri içine girdiğini, çetelerin kurulduğunu ortaya çıkaran Susurluk olayı ile ilgili olarak, Yılmaz Hükümeti çok geniş bir rapor hazırladı.

Çok kirli bağlantılar ortaya çıktı. Bu arada, askerlerden bir generalin de bu ekibin içinde olduğu söyleniyor."

* * *

Kemalizm'den demokrasiye geçemeyen, TUSİAD raporuna tepki gösteren, askeri kimliğini sürekli koruyan, Susurluk'u aydınlatmayan, devletçi ekonomik yapıyı gözeten, kayıt dışı yapıyı çözmeyen, konuşma ve ifade özgürlüğüne düşman bir Ankara portresi, ne kadar "şeffaflık ve modernlik" olarak değerlendirilebilir, bilmiyorum.

Çağdaşlaşmayı, modernizmi, laikliği, cumhuriyetçiliği, Türkiye'yi "1930'lara hapsetmek" olarak anlayanları, şimdi bizzat Batı'nın kendisi, hem de büyükelçisinin kaleminden eleştiriyor.

Onu da DGM'ye vermeyi düşünür müsünüz?


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr