PAZAR 19 TEMMUZ 1998
Demokrasi araç mı, amaç mı? Yakın tarihte, özellikle Avrupa'da demokrasiyi bir araç olarak kullanan, yani hedefe vardıktan sonra demokrasiye paydos düdüğü çalan siyasi hareketler yaşandı.
Hem sağda hem solda...
Bunların başında Hitler'in Nazi Partisi gelir. Naziler, 1933'te Alman halkının oylarıyla iktidara geldiler. Sonra bir darbeyle demokrasinin kıçına tekmeyi indirip devlete el koydular. Dünyayı yangın yerine çeviren kanlı diktalarını insanlığın başına bela ettiler.
Onun içindir ki, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında demokrasinin kendini koruma hakkı, bütün demokrasi ve insan hakları belgelerine yazıldı. Nazizm gibi, Faşizm gibi, Komünizm gibi totaliter ideolojilerin halkın oyunu, demokrasiyi basamak yaparak diktatörlük rejimi kurmalarına karşı önlem alındı, mücadele verildi.
Berlin Duvarı'nın 1989'da yıkılışı ise hem soğuk savaşın sonunu hem de demokrasilerin zaferini ilan etti.
Ancak demokrasi mücadelesi bitmedi. Çünkü dünya sahnesinde boy gösteren ve yükseliş kaydeden yeni bir totaliter ideoloji ve hareket vardı:
İslam fundamentalizmi...
Köktendincilik...
Veya radikal İslam...
Ya da irtica...
1979'da İran'a el koyan Humeyni rejimi bu gerici hareketin en tipik örneklerinden biri oldu.
Geçen yıl Şubat ayında, Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda dinlediğim İran Dışişleri Bakan Vekili Mohammad Javad Zarif, İran'a "İslami düzenin ihtilalle" geldiğini söylemişti. Ancak bunun tek yol olmadığını belirtmiş ve İslami düzenin "demokrasi yolu"yla da gelebileceğine işaret etmişti. Örnek olarak da Türkiye'yi göstermişti.
O tarihte Erbakan Hoca'ydı Başbakanlık koltuğunda oturan. İranlı Bakan sözlerini tamamlarken, Refah'ın hedefinin de Türkiye'ye İslami düzen getirmek olduğunu söylemişti.
İşte bütün bu nedenlerle demokrasi amaç mı araç mı tartışması Türkiye'de de özellikle son birkaç yıldır güncelliğini koruyor.
Tartışmayı körükleyen kişilerden biri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Değerli meslektaşım Nilgün Cerrahoğlu'yla yaptığı bir konuşmada demokrasinin kendileri için amaç değil araç olduğunu açıkça söylemişti.
Tayyip Erdoğan bu açıklamasını iki yıl önce yapmıştı. Ve iki yıl boyunca ben dahil birçok yazar ve siyasetçi tarafından eleştirilmişti.
Tayyip iki yıl sessiz kaldı.
Refah'ın kapatılmasından ve kendisinin de açıkça liderliğe soyunmasından sonra ufaktan ufağa bu sözünü yalanlamaya, tevil etmeye koyuldu. Son olarak da Hürriyet gazetesinde böyle bir söz söylemediğini açıkladı.
Bunun üzerine Nilgün Cerrahoğlu geçen gün Milliyet gazetesindeki köşesinde, elinde teyp bandı bulunduğunu, hatta konuşmayı Tayyip Erdoğan'ın da teybe almış olduğunu yazdı:
"Sayın Başkan, hafızanız belki sizi yanıltıyor. Teypleri açalım. Ham kayıt bakın ne diyor:
-Refah şeriatçı bir parti diyebilir misiniz?
-Adil düzenci bir parti diyebilirsiniz.
-Şeriatçılığın bir karşıtı olarak mı?
-Bakın ne diyorum? Adil düzenci bir parti diyebilirsiniz. Kula kul olmayacak yalnız bu parti. Bu parti sadece Hakk'a kul olacak.
-Hakk'a kul da, demokrasiye bağlılığı ne olacak?
-Dört dörtlük.
-Yüzde 99'un demokrasisi olacak?
-Şu ana kadar demokrasiyi bizim gibi anlayan, bizim gibi yaşayan ve yaşatmaya gayret eden bir parti gelmedi. Ama demokrasi amaç mı, araç mı? Ha burada bizim bir ayrılığımız var. Biz diyoruz ki, demokrasi bir araçtır. Demokrasi amaç değildir."
Erdoğan'ın sözleri çok açık.
Teypte de kayıtlı!
Aynı konuşmasında Tayyip Erdoğan, referanslarının İslam olduğunu açıklamıştı.
Nilgün de sormuştu:
"Abdullah Gül'le yaptığım röportajda, 'İktidara geldiğimizde İslam'a aykırı kanun kalkacak' demişti. Böyle mi olacak?"
Tayyip Erdoğan:
"Refah din değildir. Eşittir İslam değildir. Ama referansı İslam'dır. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz."
Nilgün bastırmıştı:
"Referansınıza ters kanun kalkacak mı?"
Erdoğan açık sözlüydü:
"Tabii. Kanunları da insanlar yapar." (Milliyet, 14 Temmuz 1996, sayfa 20)
Şimdi alt alta getirin:
-Pusulamız İslam'dır.
-Ona göre yaşarız.
-Kanunlar da İslam'a ters düşmez.
-Ters düşeni değiştiririz.
-Demokrasi de amaç değildir.
-Nedir?
-İslami düzene giden yolda bir araçtır.
Şimdi söyler misiniz bütün bunlardan ne çıkar? Dini esaslara dayalı toplum ve devlet düzeni demek, laikliğin katledilmesi demektir. Laikliğin olmadığı yerde ise demokrasinin esamesi okunur mu?
Okunmaz tabii.
Demokrasi amaç mı araç mı tartışmasında, İslami kesimde açık sözlü olanlardan biri de Ahmet Taşgetiren'dir. Taşgetiren, Yeni Şafak gazetesinin başyazarıdır.
Bir hatırlatma:
Bu gazete yakın geçmişte el değiştirdi ve Tayyip Erdoğan'ın destekçisi olan bazı işadamları tarafından satın alındı.
Taşgetiren, Erdoğan'ı destekler. Onun gibi İslam'ı referans sayar. Her alanda İslam'a göre yaşanmasını ister. 8 Kasım 1996'da, Yeni Yüzyıl'da yayınlanan konuşmasında Neşe Düzel kendisine sorar:
"Devlet ve din ilişkisi birbirinden ayrılacak mı, ayrılmayacak mı? Toplum parlamentonun koyduğu yasalara göre mi, yoksa Kuran'ın esaslarına göre mi yönetilecek?"
Ahmet Taşgetiren:
"Laiklik, 'insan için kuralı insan koyar' diyor. Din ise 'insan için kuralı Allah koyar' diyor. Burada ayrılıyoruz. Benim Müslüman olarak görevim Kuran'ın ilkelerine göre yaşamaktır. Bunun hayat haline gelmesini istiyorum. İnsanı toplumdan ayıramazsınız. Devletin anayasası, kanunları Kuran'a aykırı olmayacak."
Soru:
"Müslümanların yaşadığı bir ülkenin mutlaka İslami kurallara göre yönetilmesi gerektiğine mi inanıyorsunuz?"
Taşgetiren:
"Eğer İslam o ülkede Müslümanlar'ın belirleyici bir değeriyse, o ülkede en sıhhatli sistem, İslam'ın esaslarına göre kurulacak sistemdir. Ülkeye başka bir sistem uygularsanız, toplumla yönetenler arasında çatışma çıkar."
Taşgetiren de açık sözlü.
Referansı, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi İslam.
Devletin anayasası da, yasaları da İslami esaslara aykırı olamaz diyor.
Kısacası:
Şeriat devleti istiyor.
Yoksa yönetenlerle toplum arasında çatışma çıkacağı kehanetinde bulunuyor.
Ancak Taşgetiren de bugün için demokrat havada.
Hem de en hızlısından...
Demokrasiyi, insan haklarını ağzından düşürmüyor.
Ama Ahmet Taşgetiren için de anlaşılan demokrasi, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi amaç değil bir araçtan ibaret...
Öyle değil mi?