kapat

SALI 30 HAZİRAN 1998

'Oğlum uslandı'

Ele avuca sığmayan afacan Salim'i annesi yatıra kilitledi. Salim yatırdan çıktıktan sonra çok sakindi. Annesi "Düzeliyor... Düzeliyor... Uslanacak. Allahım'a şükürler olsun" diye bağırmaya başladı...

RANA DOĞRUER

Yatırlarla ilgili araştırmamızın 2'nci günündeyim. Elimde o kadar çok adres var ki hangi birine gideceğimi şaşırdım. Kime sorsam bir yatır adresi veriyor ve gittikleri yatırların verdiği şifaları anlata anlata bitiremiyor. Bugünkü adresim Afyon Şehir merkezinde bulunan Mevlevi Camii.

Mevlevi Camii'nin içinde bulunan sandukada ünlü Sultan Divani'nin yatırı bulunuyor. Bu yatırı ziyaret edenler sağlık, huzur dileklerinin dışında özellikle yaramaz çocuklarını götürüyorlar.

Çağdaş müezzin

Mevlevi Camisi'nin içindeki yatırı ziyaret etmeden önce caminin müezzini Hasan Hüseyin Demirezen'le tanışmak istedim. Hasan Bey ile sohbet ederken böyle modern bir din adamını tanıdığım için büyük keyif aldım.

Kendisine Afyon'a geliş sebebimi anlatım. Müezzin Hasan Demirezen'e bu türbeye getirilen yaramaz çocukların çok uslandığını öğrendiğimi bunun gerçeklik payı olup olmadığını sordum.

Demirezen, tam 11 yıldır bu camide görev yaptığını belirterek "Tam 11 yıldır buraya gelen ailelere dinimiz açısından aracıyla dileklerde bulunulmanın doğru olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bizim dinimizde aracı koymak yoktur. Bir dileğin bir isteğin varsa Allah'a dua edeceksin. Allah'tan ricacı olacaksın" dedi.

Görev yaptığı yıllar içinde yaramaz çocuklarını uslansınlar diye camiye getiren ailelerle ve özellikle de annelerle mücadele ettiğini söyleyen Demirezen, Sultan Divani hazretlerini rahatsız etmemeleri ve en önemlisi burasının yaramaz çocuklara faydalı olduğu imajını silmek için uğraştığını kaydetti. "Ama hâlâ çocuklarını tuttukları gibi buraya getiriyorlar. Onları cami içinde bulunan mezarlarla yalnız bırakıp, yaramazlıklarını üstlerinden atmaları için adaklar adıyorlar" diyen Demirezen'e "Buraya getirilen yaramaz çocukların uslanarak gitmeleri gibi bir olaya tanık oldunuz mu?" diye sordum.

Müezzin Hasan Hüseyin Demirezen ise şöyle cevap veriyor: "Çocukları apar topar, sürükleye sürükleye getiriyorlar. İçeri resmen tıkar gibi sokuyorlar. İçinde Sultan Divani ile birlikte birçok değerli insanın da sandukası var. Bir kere o görüntü, sandukalar, mutlaka çocukları ürkütüyor. Dışarı çıktıklarında bana göre durgunlukları gördükleri manzaradan kaynaklanıyor, aileler ise bunu uslanmaya bağlıyorlar. Kimisi de çocuklarının gerçekten burayı ziyaretten sonra uslandığını yeni bir ziyaretlerinde dile getiriyorlar. Bilemiyorum. Hep geliyorlar hep geliyorlar ve ben hep onlara 'Allah'la aranıza aracı sokmayın' tavsiyesinde bulunuyorum."

'Hep ceza, hep dayak'

Ben müezzin Demirezen ile bunları konuşurken caminin içinde çocuğunu çekiştire çekiştire getiren bir kadın gözüme ilişti. Demirezen onları göstererek "Buyrun işte birileri daha geldi. Şimdi çocuğu sandukaların arasına bırakacak. Onları dışarı çıkartmaktan ben bıktım onlar gelmekten bıkmadılar. Doğrusu çok sıkıldım yaramaz çocuklar ve onların annelerinden" dedi.

Anne ile oğlu bu arada içeri girmişlerdi bile. Küçük çocuk çığlık çığlığa bağırırken fotoğraf makinesini ve Haluk'u görünce durdu. Gülümseyerek poz vermeye başladı. Resminin çekilmesini istemeyen annesi ise şunları anlattı:

"Oğlum için geldik. O kadar azgın ki artık zaptedemiyorum. Kuduruk bir çocuk. Ne laftan ne dayaktan anlıyor. Ahbaplar duymuşlar bu yatırın iyiliğini. Aldım getirdim. Belki günlerce gelmemiz gerekiyor, çok şifa alan, uslanan çocuk varmış. Darısı benim başıma."

Yaramaz çocuk ise Haluk ile röportaja başlamıştı bile. Yanlarına gittim. Çocuğun adı Salim Söğütoğlu idi. Neden yaramazlık yapıp annesini üzdüğünü sordum. "Ne yapayım içimden geliyor. Çok karışıyorlar bana. Hep onu yapma... Bunu yapma... Her şey yasak, hep ceza, hep dayak. Şimdi beni buraya getirdi annem. Bakalım belki düzelirim de istedikleri gibi hayırlı bir evlat olurum, bilemiyorum" diye cevap verdi.

Gözleri fıldır fıldırdı. Suratından yaramazlık akıyordu. Şimdi annesi önce müezzin ile bir mücadeleye girecek ve oğlunu birkaç saat sandukaların ortasında yalnız başına kalmasına çalışacaktı. Eğer müezzin Hasan Hüseyin Demirezen izin verirse oğlunun tedavisi başlayacaktı.

Anne gerekirse günlerce oğlunu Mevlevi Camii'nin içinde bulunan tam 12 sandukanın arasında bekletecekti. Belki de daha uzun bir zaman. Annenin söylediğine göre çocuklarının yaramazlık derecesine göre orada kalma süresi uzayıp, kısalabilirmiş.

'Korkmadım onlardan'

Annesi inanıyordu oğlunun iyileşip, yaramazlıklardan arınacağına. İnanıyordu çünkü tanıdıklarının o azgın, laf dinlemez çocukları Mevlevi Camii'ni ziyaret ettikten sonra birer kuzu olmuşlardı.

Biz müezzin Hasan Bey'den özel izin alınan küçük yaramaz için sadece 1 saat bekleyebildik. Hava alması için annesi tarafından dışarıya çıkarılan küçük afacan biraz durgundu. Yanımıza geldiğinde içeride olanları sorduğumda, küçük çocuk sanki birilerinin yanında olduğunu söyleyerek, "Ama korkmadım onlardan. Sanki korkmam gerekiyordu gibi hissettim. Benim etrafımdalardı. Göremiyordum ama dolaşıyorlardı sanki. Dokundular, göremedim" dedi.

Oğlu bunları anlatırken annesinin gözlerinin içi gülüyordu. Bana dönerek; "Gördünüz mü düzeliyor... Düzeliyor... Uslanacak. Allahım'a şükürler olsun" dedi.

Küçük yaramaz ile annesi anlaştılar. Ertesi gün yine geleceklerdi, bir ertesi gün bir daha. Ta ki iyi bir çocuk olana kadar... Onları Mevlevi Camii'nin avlusunda mutlu bir ana oğul olarak bırakıp yanlarından ayrılırken gözlerim camiinin müezzini Demirezen'i aradı. İlerde duruyordu, beni görünce iki elini havaya kaldırarak, "Ne yapayım bunları" der gibi baktı. Oradan ayrıldım.

Deve Dede koca buluyor

Afyon'un Dede Deve Mahallesi, Deve Dede Sokağı, Deve Dede Türbesi'ne geldik. Tarihi bilinmiyor ama yüzyıllar öncesi olduğu söylenen bir zamanda 3 kardeş askerleri ile birlikte bu mahallede kamp kurmuşlar ve düşman ile savaşmaya başlamışlar. Bir kardeşin mezarı hâlâ bulunmamış. Deve dede Türbesi'nin içinde yatan zat ise uzun yıllar mezarını ziyarete gelenlere hem şifa dağıtıyor hem de evlenemeyen kızların kısmetinin açılmasına yardımcı oluyor.

Deve Dede'nin mezarı ile ilgilenen mahalle halkından Hatice Yiğit hanım bize bildiği kadarıyla Deve Dede'yi anlatırken, "Bu öyle önemli bir zat ki o kadar çok kızı evlendirdi, hem de aralarında ne çirkinler vardı. Hepsi buraya geldikten birkaç ay sonra koca bulup burada adadıkları kurbanları kestirdiler. Çoluk çocukları oldumu da gelir kurban keserler. Bir gelen birçok kişiyi getiriyor" dedi.

Kırmızı örtü şart

Yatırın bakımını kendiliğinden üstlendiğini söyleyen Hatice Hanım gelen adaklık kurbanları mahalle halkına ve fakirlere dağıttığını anlatırken evde kalmış evlelenemiş kızlara dua ederken yardımcı oluşunu da anlattı ve hatta 2 kere evlenip boşandığımı artık koca istemediğimi ısrarla söylememe rağmen benim üzerimde yeniden denedi.

Hatice Yiğit önce beni alıp yatırın altında bulunan bir ocak gibi çukurun önünde dua etti, sonra cebinden çıkarttığı kiliti üzerimde gezdirip yine dua etti ve bana kiliti açtırıp kapattırdı. Sonra beni alıp yukarı Deve Dede'nin bulunduğu yatırın etrafında dolaştırmaya başladı.

Çabuk koca bulayım diye de başıma kırmızı bir örtü örttü. Başıma örtüğü "Tez olur" başörtüsünün ucundan tutarak mezarın etrafında dolaştırmaya başladı.

Acaba gerçekten evlenmek istesem bu yapılan tören etkili olur muydu, bilemiyorum...

Yarın: Akıl hastalarına şifa veren Karaca Ahmet


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr