kapat

PAZARTESİ 08 HAZİRAN 1998

"Anne mezarıma neden gelmedin?"

9 yaşındaki İpek, Besime'nin annesi Fatma Teyze'yi işaret ederek boğuk bir sesle, "Anne neden mezarıma gelmedin?" diye sordu. Yaşlı kadın, "Geldim kızım geldim evladım, bebeğim, talihsiz, bebesi karnında ölen kızım benim" diyerek ağlamaya başladı...

RANA DOĞRUER - HALUK SOYSAL

18 yaşındaki Demet'in yeniden doğuş hikayesini ilgi ile dinlemiştik. Genç, güzel, aklı başında bir kız, bize öldükten sonra başka bir bedende nasıl doğduğunu anlatmıştı. Hatta "Hadi gelin mezarıma gidelim" diyerek bizi kabrine bile götürmüştü. Bundan sonra yine çok ilginç gelişmeler oldu...

Benimle birlikte Demet'i dinleyen "yeniden doğuş" araştırmacıları Cevdet Rende ve Hande Karataş, genç kızdan ayrıldıktan sonra, "Bu hikayede bir şeyler var. Bizim elimizde 3 yaşından beri incelemeye aldığımız şimdi 9 yaşında olan bir kız çocuğu var. Demet'in anlattığı aynı ölüm olayını o da anlatıyor. İki kız birbirlerini hiç görmediler, ortak tanıdıkları da yok ama ikisi de aynı kadından söz ediyor. Bu imkansız. Bir ruh aynı zamanda 2 bedende yaşayamaz" dediler.

Cevdet Bey ve Demet Hanım "yeniden doğanlar"la ilgili ciddi bir çalışma yapmışlar ve görüştükleri insanlar hakkındaki gözlemlerini bilgisayara kaydetmişlerdi. Ben de şimdi 9 yaşında olan kızın (adı İpek) dosyasını görmek istedim. Cevdet Rende'nin evine geri döndük.

Küçük kızın dosyasını inceledim, 18 yaşındaki Demet'in anlattıkları gibiydi. Bu kızı da görüp konuşmalıydım.

Ağlamaya başladı

1989 doğumlu İpek Kart'ın evine gittik. Fotoğraf makinelerini ve atv'nin kamerasını gören baba, kızıyla görüşmemize izin veremeyeceğini söyledi. Araya Cevdet Rende girince, baba son sözü eşine bıraktı. Annesi, geçmişi ile konuşunca kızının günlerce hasta yattığını ve eski yaşamını düşünerek hep ağladığını bu yüzden onu yormamak şartıyla görüşmemize izin verdi.

İpek çok şeker bir kızdı. Çekingen gözlerle sürekli bizi inceledi. Onu kucağıma aldım. Odadakilerin yüzüne tek tek bakarak kısık, ürkek bir bir sesle, "Ne olur beni Döver köyüne götürmeyin. Orada kötü adam var, beni döver, çatıdan atar" dedi ve ağlamaya başladı.

Oysa İpek bizim kim olduğumuzu bile bilmiyordu... Döver köyünü de nereden çıkarmıştı? (Hatırlarsanız Döver Köyü, hamileyken öldürülen Besime'nin köyüydü).

Kötü adam, öldürülmek ve dayak... İpek, yaprak gibi titriyordu. Hemen annesinin kucağına verdim. Onu incitmemek için çok dikkatli davranmamız gerekiyordu anlaşılan.

Biraz sakinleşince, "İpek, kendini okulda düşün. Öğretmenin sana bir ders verse ve dese ki, 'Bana hayatınızı yazın.' Yazabilir misin? Hadi gel okulculuk oynayalım. Al kalemi kağıdı eline. Bakalım neler yazacaksın?" dedim.

Belki böyle bir oyunla onu ürkütmeden ağır ağır ilerleyebilirdik. Neler yazacağını çok merak ediyordum.

Sanki bir rüya

İpek kucağımdan inerek içerideki odadan kağıt kalemle geri döndü. Odadaki masanın üzerinde yazmaya başladı. Bir yandan ikram edilen çayımı yudumlarken, bir yandan da göz ucuyla da onu süzüyordum. Yazıyor, yazıyordu... Odadakilere parmağımın ucuyla susmalarını işaret ettim. Konuşmalar kesildi, kurşun kalemin ve kağıdın hışırtısı kaplamıştı odayı... Bir de 9 yaşındaki İpek'in yazdıklarını zaman zaman göz gezdirirken derin iç çekişi. Ne yazıyordu çok merak ediyordum doğrusu...

Artık bitirmişti, dönüp bana baktı... Dersini bitirmiş öğrenci edasıyla dosya kağıdını getirip bana uzattı.

Mektubu bir solukta okudum. Kalakalmıştım... Araştırmacı Hande Hanım'a verdim mektubu. O da okudu ve "Rana Hanım size söylemiştik" dedi.

Evet söylemişlerdi... Bu küçüğün yazdığı mektubu okurken sizler de şaşıracaksınız. Çünkü ilkokul 3'üncü sınıfa giden bir öğrencinin yazdıkları, yetişkin bir insanın ifadelerini andırıyordu. İşte İpek'in "hayatını anlatan" ilginç mektubu.

'Adım Besime'ydi'

"Benim Adım İpek Kart. l989 yılında Antakya'da doğdum. Şu anda İlkokul 3'üncü sınıf öğrencisiyim. Birlikte yaşadığım anne ve babamla mutlu bir hayatım var. Ama bundan önce de bir hayatım vardı. Daha önceki yaşamımda Döver köyünde yaşayan, yeni evli ve 8 aylık hamile bir kadındım. Eşimle düğünümde takılan altınlar yüzünden sürekli kavga ederdik. O benim altınlarımı bozdurup kamyon almak istiyordu, ben ise ona güvenmiyordum. Bu yüzden beni dövüyordu. Eşim Fikret 2'nci kocam olduğu için onu aileme de şikayet edemiyordum. Çünkü 2 kere evlenmiş genç bir kadının hep kocalarından şikayetçi olması kabullenilmezdi. hep sustum.

Bir gün eşim benden yine altınlarımı istedi. Karşı çıkınca vurmaya başladı. Evimizin çatısında duruyorduk. Hep vuruyordu, dengemi kaybettim ya da o itti. Burasını tam hatırlamıyorum ama aşağıya düştüm ve öldüm.

Şimdi adım İpek. O zaman Besime idim. Öldüm ama geri döndüm. Diyeceksiniz bu nasıl oluyor? Ben de bilmiyorum... Tıpkı bir rüya gibi. Bilmiyorum.. bilmiyorum."

Küçük kızı alıp, yıllar önce ölen Besime'nin köyüne götürmek istedim. Amacım Demet ve Besime'nin annesiyle karşılaştırmaktı. İpek'in annesi bu teklifi kabul etmedi ve şöyle dedi: "Olmaz. Çünkü kızımız konuşmaya başlayıp bu olayları anlatığında merak edip onu o köye götürmek istedik. Daha köyün yoluna girer girmez kızım fenalaştı. Korktuk, köyün girişinden döndük. Zaten daha sizi görür görmez öldüğü köye geri götüreceksiniz diye çok korktu, ağladı... Çocuğumu daha fazla hırpalayamam.."

Ben de bunun üzerine Demet ve Besime'nin yaşlı annesini buraya getirmek istediğimi söyledim. İpek'in annesi bu teklifimi kabul etti.

Delirmiş gibiydi

Demet'i ve yıllar önce öldürülen Besime Yayar'ın yaşlı annesi Fatma teyzeyi uzun uğraşlardan sonra bizimle gelmeye ikna ettik. Yaşlı kadına 2'nci Besime'nin ortaya çıktığını söyleyince, "Yapmayın ne olur. Kızımın acısı hâlâ yüreğimde kor gibi duruyor. Demet'i bağrıma bastım, ölen evladım biliyorum, ama bir başka kız olmaz artık" dediyse de bizimle gelmeyi kabul etti.

Çok heyecanlanmıştım. İpek, öldürülen Besime'nin annesini ve Demet'i görünce nasıl davranacaktı? Eğer küçük kız, söylediği gibi ölen Besime ise kendi annesini tanıyabilecekti. Eğer o gerçekten Besime ise, Demet kimdi? İki kızın aynı ruhu taşıması ise araştırmacı dostlarımızın söylediğine göre imkansızdı. Peki bu kızlardan hangisi hamile iken öldürülen Besime Yayar'ın ruhunu taşıyordu?

Fatma Teyze ve Demet ile İpekler'in evine yaklaşıyorduk. Artık 3 arabalık konvoy halinde dolaşıyorduk. İpek'in evine kalabalık girmemiz yeniden küçük kızı heyecanlandırıp, korkutabilirdi. Bu yüzden eve önce araştırmacı gurubun ve Döver köyü muhtarının gitmesini teklif ettim. Onlar küçük kızı bahçeye çıkartacaklar, o arkadaşları ile oynarken biz hep beraber misafir gibi gelecektik. Bakalım İpek onları fark ettiğinde nasıl davranacaktı?

Tam bahçeye girmiştik ki İpek, öldürülen Besime'nin annesi Fatma Teyze'yi gördü. Bir filmi ağır çekim izler gibiydim... Yaşlı kadın bahçenin ortasında kımıldamadan gözlerini küçük kıza dikmiş duruyordu. 9 yaşındaki İpek ise ağır adımlarla geri geri kaçmaya başladı. Sendeledi... Ellerini açtı, etrafındakilerden yardım istiyordu sanki. Yüzü gerilmiş, çığlıklar atıyordu. Delirmiş gibiydi... Bahçenin içinde oradan oraya koşuyordu. Kızı tutmaya çalışanlar, zaptedemiyorlardı.

Birilerine sarılmak istiyor, çevresindeki kadınlardan birinin eteğine yapışıp bırakıyor, bir diğerine sarılıyordu. Oradan oraya koşup garip sesler çıkartıyordu.

Çocuk panik halinde oradan oraya koşarken doğrusu korktum. Biz haber yapacağız diye de çocuğa bir şey olması istemiyordum.

Artık annesinin kucağındaydı. Ona su içiriyorlardı. Anne üzüntüyle bana bakarak, "Size söylemiştim. O köyden (Döver Köyü) birilerini görmek onu rahatsız etti" dedi.

Annesine sıkı sıkı sarılmış, hâlâ içini çeken küçük İpek'e çantamda bulduğum renkli kalemleri uzattım. Çok hoşuna gitti. Gözleri yaşlıydı ve hâlâ burnunu çekiyordu. Kucağıma aldım, öptüm, sevdim... Çenesinden tutup, yüzünü kaldırdım... Gülümsedi... Gözleri bir başka olmuştu. Ürperdim... Yaptığım haberlerdeki kişilerden etkilenmek adetim değildir ama bu insanların gözleri gerçekten çok tuhaftı ve elimde değil, çok etkileniyordum.

İpek'in küçük gözlerinin arkasında başkasını hissediyordum... Besime'ydi o. Sanki bir korku filmi seyrediyordum.

Mezarıma neden gelmedin?

Hepimiz küçüğü öpüp, koklamış, rahatlaması için elimizden ne geliyorsa yapmıştık. Demet onu kucağına aldı ve "İpek, düşün tatlım, bakalım hatırlayacak mısın? Hani sen ölmüştün ve bir kadın çok ağlıyordu. Kimdi o?" diye sordu.

Çocuk ağır ağır başını kaldırdı ve parmağı ile Besime'nin annesi Fatma Teyze'yi işaret ederek "Oydu" dedi. Ardından da ağlamaklı, boğuk bir sesle, "Anne; neden mezarıma gelmedin?" diye sordu.

Odada buz gibi bir hava esti. Tüylerim diken diken olmuştu. Yaşlı kadın ağlamaya başladı. "Geldim kızım geldim evladım, ağladım, hâlâ her gün ağlıyorum güzel bebeğim, talihsiz, bebesi karnında ölen kızım benim."

Küçük kız kurulmuş robot gibi hızlı hızlı konuşmaya başladı. Sanki odadaki insanlarla göz göze gelmemeye çalışır bir hali vardı.

®MDNM¯Demet, kocası ile tartıştıklarında avluda olduklarını, önce boğazını sıkıp bayılttığını anlatırken, İpek çatıda olduklarını ve onu aşağıya ittiğini, ölümünün o şekilde olduğunu söylüyordu. Yani arada ufak bir ayrıntı farkı vardı... Bu fark da bayılma olayıydı...

Bebeğin yeniden doğuşu

Aklıma çılgınca bir fikir gelmişti. Fatma Teyze'ye dönüp "Teyze, sen kızının mezarlığına gittiğinde, anne karnında doğmadan ölen 8 aylık bebek için de dua ettin mi?" diye sordum.

"Yok be kızım yok. Benim ağlamalarım hep talihsiz kızıma oldu. Bebek hiç birimizin aklına gelmedi" cevabını verdi. Odada bir sessizlik oldu.

Fatma Teyze'nin yanında oturan Demet'e baktım. Elini karnına götürüp hayretle açılmış gözlerle bizlere bakıp, aslında hepimizin düşündüğünü dile getirdi: "İpek benimle birlikte karnımda ölen bebek!"

Annesi İpek'in daha fazla aklı karışmasın diye onu bahçeye çıkardı. (Onun aklının karışması bir şey mi, bizlerin aklı darmadağan oldu). Hep beraber konunun muhakemesini yapmaya çalıştık.

Köyleri dolaşarak, öldükten sonra dirilenleri inceleyen araştırmacılara bu işin nasıl çözüleceğini sorduğumda bana şunları söyledi; "Bu tip vaka ile hiç karşılaşmadık. Belki de bu reenkarnasyon olayının ilk ve tek örneği. Amerika'daki üniversiten uzmanları davet edip İpek'i daha ayrıntılı incelemelerini isteyeceğiz. Bizim genel kanımıza göre İpek, Besime Yayar'ın doğmayan bebeği. Bebek doğup bir benlik oluşturamadığı için kendini bize Besime olarak anlattı ama dünyaya gelemeyen bebek olarak kırgınlığını da Fatma Hanım'a 'Mezarıma neden gelmedin?' diyerek belli etti. Şurası kesin İpek, anne karnında doğamayan bebeğin ruhunu taşıyordu."

Fatma Teyze artık gözyaşlarına hakim olamıyordu, "Ne talihsiz yazım varmış. Kızım bebesini sevemeden öldü gitti, bebe anne kucağına hasret öldü. Şimdi geri döndüler... Ama ben yine hepsine hasretim, kokularına muhtacım."

Hep beraber İpek'lerin evinden ayrıldık. Fatma Teyze'yi ve arabanın içinde yol boyunca dalgın dalgın ellerini karnından çekmeden duran Demet'i köylerine bıraktıktan sonra başka bir "Yeniden Doğuş" örneği ile görüşmek üzere yola çıktık.

Yarın: İskenderun'da

yaşayan ölü Mısırlı


© COPYRIGHT 1998 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr