PERŞEMBE 09 NİSAN 1998
Bayramlar "çocuklarındır" deriz... Ama bayramdan "haberi olmayan" çocukları unutur, gideriz... Vedat Akman İstabul'da 5 bin ile 10 bin çocuğun sokakta yatıp kalktığını söylüyor. Yatacak yeri olup da, gününü ve gecesini sokakta geçirenlerin, mendil, ciklet satarak sokaklarda dolaşanların sayıları 100 bin dolayında imiş.
Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği çatısı altında yirmi-otuz gönüllü, sınırlı imkânlarıyla "Tinerci" diye adlandırılan sokak çocuklarını, sokaklardan kurtarmak için çaba gösteriyor. Vedat Akman, son yayınladığı "Renkler" isimli kitabının gelirini de bu derneğe bağışlamış. (Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği, 212-245 67 47, 251 25 38)
İstanbul sokaklarında trafiğin yoğun olduğu bölgelerde akşam saatlerinde, otomobillerin çevresini "kara sinek gibi" sokak çocukları sarmaya başladı.
Cezmi Ersöz'ün 1991 yılında yayınlanan "Aykırı Yazılar" isimli kitabında yer alan, "Fakirlikten tiksinti silinemiyor" başlıklı yazısında sokak çocuklarının hayatı anlatılır. Beni etkileyen anlatımın belli bölümlerini sayın okuyucularıma da aktaracağım. Cezmi Ersöz şunları yazıyor:
"... Açlık ve her türden çaresizlik, İstanbul'un uçurum çocuklarını yeni para kazanma yolları bulmada çok yaratıcı yapıyor. Trafiğin sıkıştığı yerlerde; araba camlarını yırtık ve kirli bir suya batırılmış süngerleri ve plastik fırçalarıyla temizliyorlar...
İşin ilginç yanı araba sahiplerinin bu uçurum çocuklarından böyle bir talepleri olmuyor. Çocuklar trafiğin sıkıştığı bir anda gözüne kestirdikleri bir arabanın önüne can havliyle atlıyor, büyük bir hızla camı silmeye başlıyorlar.
Boyu ancak arabanın camına yetişen çocuğa arabanın sahibi, önce ağzından tükürükler saçarak ağır küfürler ediyor, ellerini öfkeyle sallıyor, bunlara aldırış etmeyen çocuğa fiziki olarak müdahale etmek için can havliyle arabadan dışarı çıkıyor. Belli ki vuracak, bir yanını acıtacak; öfkesini boşaltabilmek için. Camını elindeki yırtık bir süngerle silen bu "ne idüğü belirsiz" insan yavrusu, araba sahibinde neden, niçin bu denli garip bir histeri duygusu yaratıyor diye düşünüyorum. Evet, bu özel araba sahibi kişi açıkça bi histerik durum içine giriyor. Yarım yamalak silinmiş camına bakıyor, çizilip çizilmemiş mi diye yokluyor. Kaçan çocuğun ardından bakıyor. Belki de arabasında o kaçan çocuğun akranı olan kendi çocuğu oturuyor, yanında suskun ve gergin karısı. Arabayı bir sessizlik kaplıyor. Belki adam da gösterdiği bu aşırı tepkinin nedenini sorguluyor...
Uçurum çocukları, küfürler, aşağılanmalar, dayak tehditleriyle arabaların arasında can havliyle dolaştıkça bu tepkilerin ortak bir adını buluyorum: "Fakirlikten tiksinti..."
Fakirlikten tiksinti: Mide bulantısı gibi, kusmak gibi, insanda başdönmesi yaratan bir suçluluk duygusu gibi...
Çocuklara camlarını sildikleri için para veren kimileri de, yaşadıkları bu tiksinti duygusundan bir an önce kurtulmak için yapıyor bu jesti. Bu teklifsizlik ve cesaret karşısında yaşadıkları korku, acıma duygusunu her defasında bastırıyor. Bir an önce bu duygulardan uzaklaşma. Bu çocuk kılığına girmiş yoksulluktan ve yarattığı panikten bir an önce kaçma...
Bu çocuklar daha da çoğalacak. Yaşadıkları öfke onları daha korkusuz ve cesur yapacak. Ve bizler fakirlikten bu denli tiksindikçe, bu duygu fakirlikten korkuya, hem de dehşetli bir korkuya dönüşecek. Bizler evlerimizde telvizyon seyrederken, yoksulluğun o korkunç kokusu odalarımızı kaplayacak..."
Cezmi Ersöz'ün anlatımındaki "fakirlik korkusu"ndan kurtulmanın çaresi var: Gelir uçurumunu kapatmaya çalışmak... Hadi bu zor diyelim. Kolayı da var: Sokak çocuklarına yardım çalışmalarına katkıda bulunmak.