kapat

PAZAR 14 ARALIK 1997

Can Ataklı (e-posta:ataklic@sabah.com.tr )

Galatasaray'a bir nevi bir hizmet!

Ne zamandır aklıma takılıyordu. Galatasaray tribünlerinde "Re re re, ra ra ra, Galasatasaray, Galatasaray Cimbombom" diye bağrılır. Peki bu demektir acaba?

Aklıma takıldı ya, ne kadar "hasta" Galatasaraylı varsa sormaya başladım. Sonra aldığım cevaplar beni çok şaşırttı.

Önce Galatasaray hakkında bilemeyeceği hiçbirşey olmadığını sandığım Hıncal Uluç'a sordum, "Cimbombom nedir?" diye. Hıncal Uluç "Bilmiyorum" dedi. Aman Allahım inanılmaz birşey.

Sonra gazete içinde tura çıktım. Gözü Galatasaray'dan başka takım görmeyenlerden Sedat Sertoğlu da bilmiyormuş. Ercan Arıklı "Ben de bilmiyorum" dedi. O takdirde bilmeyenler listesine yazıyorum" dedim "Sakın haa" dedi. Herhalde bunu bilmemek ayıp diye düşündü.

Mazlum Göknel her hafta özellikle biz Fenerlileri kızdırır, pat diye ona da sordum "Nedir bu Cimbombom biliyor musun?" diye. Şaşırıp kaldı. "Ne bileyim, öyle bağırıyoruz işte" dedi.

Spor servisini dolaştım, Galatasaray muhabirlerine sordum. Bilmiyorlar. Rica ettim "Antremanlarda futbolculara da sorar mısınız?" diye. Sağolsunlar bir ikisine sordular, hepsi ne cevap vereceklerini şaşırmışlar. teknik Direktör Fatih Terim'e ne yazık ki soramadım.

Kimse bilmiyor

İki haftadır içime dert oldu. Nereye gitsem Galatasaraylıları bulup soruyorum "Cimbombom nedir?" diye. Örneğin maçları hiç kaçırmayan işadamı Tayfun Uzunova "Hakikaten, ben de merak ediyorum" dedi. Galatasaraylı eski basketbolcu Muzaffer Demir de bilmiyormuş. Bilmediği için çok sıkıldı. Şaşırdı, bocaladı. Yayıncı, televizyon programcısı Ali Saydam'la karşılaştım. Sıkı ve ateşli bir Galatasaraylı'dır. O da bilemedi. Ama yazılmasını da istemedi. Galatasaraylılık şanına leke sürülürmüş. Bana ne, bilseydi.

En sona en önemli ismi bıraktım. O da Galatasaray Başkanı Faruk Süren. Başkanla önceki gece rahmetli Feyyaz Tokar'ın kızı Serra'nın nikahında rastladım. "Evet sayın başkan, bakalım siz biliyor musunuz?" deyip soruyu patlattım: "Cimbombom ne demek?"

Başkan önce duraladı. "Zannetmiyorsam" diye söze girdi. "Tamam" dedim. "Zannetmiyorsam dediğinize göre pek bilmiyorsunuz."

Hemen "Öyle deme galiba bir İsviçre takımının sloganıymış, bize oradan gelmiş."

Eh aşağı yukarı öyle, Başkan hiç olmazsa diğerleri gibi "bilmiyor" değil.

İşte cimbombom

Şimdi bir Fenerbahçeli olarak aziz Galatasaraylı dostlarıma bir nevi bir hizmet olarak "cimbombom'un ne olduğunu" açıklayayım:

Efendim bu sloganın ortaya çıkışı 1924'lere kadar gidiyor. Futbolculardan Sabit Cinol Lozan'da okurken bir İsviçre takımının "Re re re, Ra ra ra, cimbombom" diye slogan attığını duymuş. Türkiye'ye gelince bunu Galatasaray'a adapte etmiş. Galatasaray seyircisi ilk kez 1924'teki bir maçta bu sloganı bağırmışlar. Giderek bu slogan bütün Galatasaraylıların gönlünü fethetmiş. ondan sonra da "cimbombom" sözü Galatasaray'ın ayrılmaz bir parçasına dönüşmüş.

İşte bu kadar basit. Laf olarak bir anlamı yok, ama güzel. Ne var bunda bilmeyecek?

Sanatçıların "Keçi" kaprisi

Kafkas Tebeşir Dairesi ünlü yazar Bertholt Brecht'in ölümsüz eseri. Emek verilmeyen hiçbir şeye sahip olunamayacağı temasını işleyen oyunun son sahnesi hafızalardan hiç silinmemiştir. Bu sahnede bir çocuğu anne olarak sahiplenmek isteyen iki kadın arasında bir yarışma yapılır. Ortaya çizilen bir dairenin içine çocuk konur. Sonra da "Anne olduğunu iddia eden iki kadın çocuğu kendisine doğru çeksin" denir. Kim daha güçlü çekerse çocuk onun olacaktır. İki kadın da çocuğun kollarından tutarlar ve çekmeye başlarlar. Ancak çocuğun canı acıdığı anda kadınlardan biri yarışmadan çekilir ve "Çocuk onun olsun" der. Bunun üzerine gerçek annenin bu kadın olduğu anlaşılır, çünkü yavrusunun canının yanmasına tahammül edememiştir.

İşte bu oyun şimdi Şehir Tiyatroları'nda sergileniyor. Ünlü sanatçıların rol aldığı oyunda ilginç bir oyuncu! daha var. Bu da bir keçi. Bildiğimiz canlı bir keçi. Eğitilmiş olan bu keçi zaman zaman sahnede yerini alıyor ve hiç hata yapmıyor.

Haber Merkezi'den Fügen Ünal Şen "oyuncu" keçiyi izlemek ve görüntülemek için Şehir Tiyatroları'na başvurdu geçen hafta. Halkla İlişkiler Müdürü Tayfun Türkili de bu talebi olumlu karşıladı. Amaç hem oyunu tanıtmak hem de ilk kez sahneye çıkan bir canlı hayvanı haber yapmaktı.

Ancak Tayfun Türkili bir gün sonra Şen'i arayarak "Haber yapma talebini karşılayamayacaklarını söyledi. Çünkü oyundaki sanatçılar "Oyun daha önemli, bir keçinin haber yapılmasına izin verilmemeli" demişler.

Bilemiyorum, belki sanatçılar haklıdır. Çok emek verdikleri bir oyunun "keçi gölgesinde" kalması sanat gururlarını zedelemiş olabilir.

Oysa bana göre bunu daha sakin düşünmek gerekirdi. Hiçbirimizin aklına Şehir Tiyatroları'nın bir oyununu ya da sanatçılarını küçük düşürmek gelmezdi. Sahnede yer alan canlı keçi ile birlikte elbette oyun da tanıtılacaktı.

Sanatçıların kaprisini aşamadık. Ama tavsiyem oyunu gidip görmeniz. Brecht'in olağanüstü yorumu ile insan ilişkilerini, emek değer kavramını büyülenerek izleyeceksiniz.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr