PAZAR 19 EKİM 1997
RANA DOĞRUER
Türkan Güven... O, Türkiye'nin ilk kadın Ağır Ceza Dairesi Başkanı... 1989 yılında erkek rakiplerini geride bırakarak seçilen Türkan Güven, bu görevi 4 yıl daha sürdürecek ve böylece toplam 12 yıl bu görevi sürdürmüş olacak. En ağır suçların kararını verecek.
Türkan Güven, 22 yaşında gencecik bir kız iken "Mardin Hakimi" olarak göreve başlamış. Bugünlere özverili çalışmasının sonucunda geldiğini, o dönemin imkanlarına göre katır sırtlarında çalıştığını anlatırken "Çok zor ama güzel günlerdi, ilk davamı hatırlıyorum da heyecandan cübbemin yakası ter içinde kalmıştı" diyor.
Ankara'da bürokrat bir ailenin kızı olan Türkan Güven'in eşi Turan Güven de İçel Milletveki Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili olarak görev yapıyor. "Aynı çatı altında Yargı ve siyaset uyum içinde birlikteliğimizi sürdürüyoruz" diyen Turan Güven, Türkan Hanım'ın Türkiye'de ilk kez Ağır Ceza Başkanı olmasından ve 3 dönem üst üste başkan seçilmesinden gurur duyduğunu belirtiyor.
"Kaç yaşımıza geldik, hâlâ babamdan kalma evde yaşıyoruz" diyen Türkan Güven, şunları anlatıyor:
"İkimiz de bürokrat ailenin çocuklarıyız. Emekçiyiz. İkimiz de hukuk adamıyız. Ve devletin verdiği maaş ile yaşantımızı idame ettiriyoruz. Sadece bir arabamız ve daha yeni girdiğimiz bir kooperatifimiz var. O da ne zaman biter bilemiyorum. Bugüne kadar meslek hayatım boyunca bir tek çöp hediye almadım. Karı koca mesleğimiz açısından hoş olmayacağını düşünerek çevremizi fazla genişletmemek için dikkatli davranırız. Ben kanun insanıyım, fazla dostluklardan mesleğim açısından kaçınmakta yarar görüyorum. Nasıl bazı kesimlere 'Nereden buldun?' uygulanıyorsa bizim meslekten bazı insanlara da bu soru sorulmalı."
Türkan Hanım'a "Siyaset yargının içine girmeli mi?" diye sorduğumda yanıtı şu oluyor: "Kesinlikle Hayır. Yargı kendi içinde seçme seçilme hakkına sahiptir. Bakın ben eşimin siyasete girmesini hiç istememiştim. O ise çok arzu etti ve devam ediyor. Siyasete giren de 'dönüp dolaşıp, oy alamadık, istediğimiz yere giremedik' diyerek tekrar yargıya dönmemeli.
Adaylığını koy kazanamazsan geri dön. Olmaz böyle bir şey. Yargı siyasete girdiğinde yarın öbür gün bir kararda hakim için 'Siyasi kararı nedir?' diye düşünülmez mi? Düşünülür. En üzüldüğüm de yargı bağımsızlığını savunanlar, iktidara gelince fikirlerinde sabit kalamıyorlar. Hoş olmayan da bu."
Güven yıllarca ağır cezada en az 15 yıldan başlamak üzere cezalar veren ve ölüm cezalarında kalem kıran biri. Ve o affa kesinlikle karşı: Neden mi?
"Benim konumumda bulunan birinin kadın olması zannedersem bazı sorular getirecek insanların aklına. Kadın olduğu için kararlarında duygusal davranır mı? gibi... Kesinlikle, o kürsüye çıkıp, cübbemi giydiğimde karşımdakini cinsiyetine göre ayırmıyorum. İşlenen suç ve suçlu oluyor karşımda.
Affa karşıyım. Suç işleniyorsa cezası da çekilmeli. Ölen adama 'Sen şimdi öl. Af çıkınca tekrar dirilirsin' diyebiliyor musunuz? Hayır. O zaman öldüren de verilen cezasını çekmeli."
Türkan Güven, af konusundaki düşüncelerini, şöyle anlatmaya devam ediyor: "12 yıl ağır hapis cezası verdiğimiz 4 sene 8 ayda elini kolunu sallaya sallaya ortalığa çıkıyor. Adam küçük kıza tecavüz edip öldürüyor idam cezası alıyor o da her aftan yararlanıyor. Öldür sonra da aflardan yararlan. Bu ölenlere büyük haksızlık... Ve bence yargılayana da haksızlık.
Bugüne kadar verdiğim hiçbir karardan rahatsız olmadım. Sadece beni yeteri kadar delil bulanamayan davalar çok üzdü. Bilirsiniz ki karşınıza getirilen adam suçludur ama o kadar profesyonelce cinayet işleyip, küçük bir delil bile bırakmamıştır ki, onu mecburen serbest bırakmak zorunda kalırsınız... İşte o gece uyuyamam... Ölürüm kahrımdan."
İdam demek, kalem kırmak demek. Bir hakim kalemi kırdığında sanık ölümle cezalandırılmış demek. Türkan Güven de meslek hayatı boyunca kimi kararlarında kalemini kırmış bir hakim. İlk kırdığı kalem davasını da dün gibi hatırlıyor:
"Bir adam Mersin'de 6 yaşındaki küçük bir kıza tecavüz etmiş ve öldürmüştü. Karar verirken kesinlikle duygusal davranmam, gördüğüm eğitimden dolayı da böyle yaklaşımda olmam zaten mümkün değil. Ama ne kadar katı olursak olalım sonuçta insanız. 6 yaşındaki savunmasız bir küçük kızın böylesi çirkin bir ölümü karşısında üzülüyorsunuz. Bizim kanunlarımızın işleyişinde ve uygulamamızda suçlular için büyük avantajlar mevcut. Af, af, af derken bir bakıyorsunuz azılı katil suçunun büyüklüğüne göre birkaç yıl içinde sade vatandaşların arasında elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Ve tabii ki en kısa zamanda yine suç işlemeyi de ihmal etmiyor."
Söz dönüp dolanıyor, Mehmet Ali Ağca'ya geliyor. Türkan Güven'e göre, Ağca eğer Türkiye'de yargılansaydı, 8 yıl sonra aramıza karışacaktı... Oysa, Güven, Ağca veya başkası, bir suç işlenmişse, bu kanıtlanmışsa bunun affı olmaması gerektiğinden yana...
"Belki benim çok katı olduğumu düşünenler çıkacaktır; keşke herkes benim gibi katı davransa o zaman suç işmeleme yüzdemizin ne kadar aza indirgediğini görürdünüz" diyen Güven sözlerini şöyle noktalıyor:
"Kanunlarımız caydırıcı değil nerdeyse teşvik edici olduğu bile zaman zaman düşünülebilir. Mesleğe başladığımda yıl 1960 idi. O günden bugüne kademe kademe hep kanun koruyucu olarak çalıştım. İnsan ömrü üzerine kararlar veriyorum. Ve Türkiye'de ilk kez bir kadın olarak Yargıtay 1'inci Ağır Ceza Dairesi Başkanlığı'nda olmaktan da gurur duyuyorum."