PERŞEMBE 16 EKİM 1997
Cumartesi gecesi sadece bir maç değil, bir stadyum izledik.. Ajax'ın Arena Stadı, çağın çok ötesindeydi.. 21. Yüzyıl yapıtıydı..
Tamamı kapalı tribün.. Yetmiyor.. Tam üstü de istendiğinde açılıp kapanıyor..
İsterseniz açık hava stadı.. İsterseniz dev bir salon.. Aklın alacağı şey değil, ama insan başarısının sonu yok..
21'inci yüzyıl, televizyonların inanılmaz boyutlara ulaşacağı çağ olacak.. Seyretmek istediğiniz herşey evinize gelecek.. Dev ekranlar, mükemmel, belki de üç boyutlu görüntüler, dünyanın her yanından canlı yayınlar..
Bu konfor içindeki insanı evinden çıkarıp stada götürmek, orada da benzeri konforu yaratmakla mümkün..
Ajax Amsterdam yöneticileri işte bunu farketmişler.. Bugünü değil, yarını düşünerek bir stad yapmışlar..
Biz de bir stad yapıyoruz..
Olimpik Stad ihalesi, Sinan Erdem'in bitmez tükenmez çabaları ile nihayet gerçekleşti. Biz de artık içinde, sadece futbol değil, başta atletizm 14 Olimpik Sporun yapılabileceği bir stada sahip olacağız.
Stadın proje mimarları, Fransa 98 açılış ve final maçlarının oynanacağı Paris'in Stad de France'ının mimarları Michel Macary, Aymeric Zublena ve Türkiye'nin en önde gelen mimarlarından Doruk Pamir..
80 bin kişilik stad, 12 dakikada boşalabilecek.
Kapalı tribün 32 bin kişi kapasiteli. Karşı taraf ve kale arkaları açık.
Kasım 1997'de temeli atılacak stad, üç yılda bitecek ve yaklaşık 90 milyon dolara mal olacak.
Stadın maketini gördüm. Güzel.. Ama Arena Stadını görünce içimdeki "Niye tümü kapalı değil" burukluğu daha da büyüdü.
Bu ülkede Olimpik Stad ilk defa yapılıyor. Bir ikincisinin yapılması belki de mümkün olmayacak.
O zaman niye en iyisini, en mükemmelini, en konforlusunu yapmıyoruz?..
Sinan Erdem "Daha pahalısına gücümüz yetmiyordu" diyor..
90 milyon doları buluyorsak eğer, biraz daha fazlasını bulup, konforu tam bir stad yapmamız mümkün olabilirdi gibi geliyor bana..
Abdi İpekçi Salonu örneği meydanda..
Yunanlılarla ayni tarihte başladık. Onlar içinde Dünya Atletizm Şampiyonlarının yapılabileceği mükemmel bir salon yaptılar. Biz çağdışı bir binada basketbol maçlarını bile ayda yılda bir oynuyoruz.
Yunanlının salonu senede 250 gün işe yarıyor, takır takır para kazanıyor. Bizimki bir beton leş gibi orda boş duruyor ve zarar ediyor..
Olimpik Stad, yeni bir Abdi İpekçi olursa eğer, 90 milyon doları sokağa atmış oluruz diye korkuyorum..
Korkumun sebebini de bir kez daha yazıyorum.
Geleceğin spor tesisleri, geleceğin televizyonu ile yarışacak düzeyde planlanmalı.. Bugünkü tesislerin daha iyisini yapmış olmak yeterli değil.
FATİH Terim'e ve Galatasaray'a bir beyaz sayfa açmıştık. Yeni.. Cumartesi gecesi Gaziantep maçı ile başlıyor bu yeni dönem..
Acaba başlıyor mu?..
Bizim dememizle birşeyin başlamayacağı kesin.
Gerek Yönetimden, gerekse camiadan güven tazeleyen Fatih Terim bu güvene layık olduğunu gösterecek mi?.. Gerçekten yeni bir dönemi başlatacak mı?.. İşte mesele burda..
İşin en can alıcı noktası, Galatasaray'ın sahaya çıkaracağı takım ve taktik..
Daha açık söyleyelim..
Popescu'nun nasıl kullanılacağı, herşeyin işareti olacak..
Terim tandem oynamakta ısrar ederse, değişen birşey yok demektir. Başarısızlığı büyüklü küçüklü her maçta kanıtlanmış bu taktikle, lig de Şampiyonlar Ligi de hayal olur.
Liberolu taktiğe dönerse Fatih, hem kendisini, hem Galatasaray'ı, hem de Popescu'ya 7 milyon dolar sayan Yönetimi kurtarır.
Popescu Galatasaray'da yanlış oynatılıyor. Israrımız bu.. Libero oynarsa, takıma çok şey kazandırır. İddiamız da bu..
Şimdilik beklemedeyiz.
Yeni'nin bir işareti de formalar olacak..
Bu maganda, bu kıro formalarının uğuru, muğuru da yok... Fenerbahçe, Beşiktaş ve Parma'ya bu formalarla çıktılar ve yenildiler..
O zaman ısrarın sebebi ne?.. Hele Galatasaray'ın renklerinde siyah yokken, siyah tozluk ve siyah şortta inadedip, üzerine o çağın çok gerilerinde kalmış parçalı formayı koymak kimin zevksizliği bu klüpte?..
Galatasaray taraftarı, sokaklarda bir tişört gibi üzerine giyip dolaşabileceği, hepsi birer zevk eseri değişik formalar giymeli..
Üçüncü sınıf forma giydirdiğiniz adamlara birinci sınıf futbolcular olduklarını kabul ettirmek zordur..
Öyle değil mi, Acar Baltaş (Milli takımın psikologu) Hocam!..
Bay Abdullah Kiğılı,
Futbol Federasyonu Başkanı
İstanbul
"Fener FİFA'da zafer kazandı" başlıklı haberleri okudunuz mu?..
FİFA Tahkim Kurulu Atkinson'u Fenerbahçe'ye vermiş.
Fenerbahçe'yi bu hukuk başarısından dolayı kutlamak isteriz.
Ancak..
Fenerbahçe'de halen Sabin İlie, Uche, Okacha ve Högh adlı dört yabancı var.
Yönetmeliklerinize göre, bir klüpte dört yabancıdan fazlasının bulunması mümkün değil. Bu sebeble, yeni yabancı transfer etmek isteyen pek çok klüp büyük zararlara girerek eski yabancılardan birinin sözleşmesini feshetmek zorunda kaldı.
Şimdi, federasyon olarak beş yabancılı Fenerbahçe'nin durumuna nasıl bakıyor, nasıl bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?.
BU habere en çok Erman Hocam kızacak.. "Yıldız futbolcu ne demek.. Futbolcu futbolcudur" derdi hep, ben "Hakemler yıldız futbolcuları korumalı" dedikçe..
Futbolcuya karşı özel önlemi hangi teknik direktör alıyor.. "Çek, tut, tekmele, kızdır, gerekirse birlikte oyundan atıl, ama adama iş yaptırma" taktikleri sadece yıldız futbolculara karşı veriliyor," gerçeğini Erman Hoca'ya da, daha pek çok futbol uzmanına da anlatmak mümkün olmamıştı.
Çünkü temelde ayrılıyorduk onlardan..
"Futbol bir seyir oyunudur. İnsanlar stadlara güzellikleri seyre giderler. Güzellikleri yaratanlar da yıldızlardır.. Seyirciyi korumak istiyorsak, yıldızları korumalıyız. Hakemler yıldızların yeteneklerini sahaya koymalarını sağlamakla görevlidir. Onlara yapılan kasti faulleri düdükle cezalandırmak yeterli değildir" diyorduk ama, anlatamıyorduk.. Hücum futbolunu da anlatamadık ya..
"Ne demek hücum futbolu.. Futbol futboldur" diyorlardı.
Ama FİFA da benimsedi bu deyişi ve "Futbolun geleceği, hücum futboludur" dedi.. "Bu anlayışı yerleştiremezsek, gelecek yüzyılda futbol biter.."
Şimdi FİFA Genel Sekreteri Sepp Blatter, FİFA'nın yıldız futbolcuların korunması için sert önlemler alacağını açıkladı.
Önlemlerin başında, topu kayarak kesmenin yasaklanması geliyor.
"Özellikle, önemli sonuçlar getirecek maçlarda sertliği önlemek zorundayız.. Van Basten, Voeller, Ronaldo gibi futbolcuların tekmelenmesinin önüne geçilmeli. Çünkü seyirci özellikle bu futbolcuları görmek istiyor. Kayarak top kesme büyük sakatlıklara yol açabiliyor."
Blatter, FİFA'nın kural kuruluşu İnternational Board'ın bu konuda çalışmalara başladığını açıkladı.
Kararlar gelecek martta açıklanacak. Blatter "Yeni kararlar, büyük olasılıkla 1998 Dünya Kupasında uygulanmaya başlanacak" dedi..
Blatter'in sözlerini, Hagi'nin her maçta yığınla tekme yemesine göz yuman hakemlerimizin ve bu tekmelere hiç bakmadan "Hagi niye hakeme itiraz ediyor, kırmızı kart görmeli" diye gürültü eden medyanın tekrar tekrar okumasında yarar var.
DÜNKÜ Sabah'ı nasıl keyifle okudum.. Güngör Mengi, Can Ataklı ve Rauf Tamer ayni konuyu işlemişlerdi hep.. Bir kaşık suda fırtına yaratmak isteyen şahinlere karşı, sorumlu ve barışçı gazeteciliğin nasıl olduğunu göstermişlerdi.
Ortak görüşlerine herkes ortak zaten..
Barış yapmak büyük bir cesaret işidir. Bir politikacı için, uzak kalacağı, başkasını yollayıp, kendisinin seyredeceği savaş kararını vermek çok kolay, ama barışa imza atmak çok zordur.
O zaman barışı, gazeteciler, sporcular, sanatçılar, kültür adamları hazırlayacak ve kamuoylarına kabul ettireceklerdir..
Rauf Tamer, karşılıklı spor karşılaşmalarını teşvik ediyordu.. Amerika ve Çin gibi iki devi barıştıran şeyin minnacık bir ping pong topu olduğunun bilinci ile..
Ama bu ülkede spor da politikacıların elinde..
İsmail Cem gibi, damarını kesseniz barış akacak bir adam, politikacı,. Dışişleri Bakanı olunca, askerden öte şahinleşiyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi bayan hentbol takımının Kıbrıs'a gitmesine askerler itiraz etmedi, ama İsmail Cem ve onun Dışişleri izin vermedi. Spor Bakanı Yücel Seçkiner de, yan çizip, sorumluluk almaktan korkunca TMO kız takımı turnuvadan elendi.
Biz de Türkiye olarak "Barış isteyenler" safından elendik.
İsmail Cem şimdi mutlu mu acaba, şahin başkomutanı Bülent Ecevit'in izinde yürüyüp, bir savaş yanlısı olduğu için?..
Hagi'nin attığı gole İrlandalılar maçın sonlarına doğru yanıt vermeselerdi, Romen milli takımı, inanılmaz bir rekorun sahibi olacak ve Dünya Kupası tarihine "Mükemmel performans" diye geçeceklerdi.
Onda on yapacaklardı.. Yani Dünya Kupası elemelerinde oynadıkları on maçın onunu da kazanmış bir takım olarak finale gideceklerdi.
Şimdi 9 galibiyet ve bir beraberlikle, mükemmele en yakın takım olarak listenin başında bulunuyorlar.
Bu Romen milli takımının, bu dünyada eşine ender rastlanan başarının sahiplerinin üçte biri, Galatasaray'da oynuyor.
Hagi, İlie, Popescu ve Filipescu..
Ve medya bu muhteşem adamların Galatasaray'da yerinin olup olmadığını tartışıyor..
Eğer kıskanmıyorlarsa, eğer Galatasaray'ı içerden yıkma gibi bir taktikleri yoksa, futboldan ve futbolcudan ne kadar anladıkları tartışılır..
Romanya'da yaşayan Galatasaraylı Türklerden yağmur gibi faks yağıyor. Anlata anlata bitiremiyorlar, dört Romen'in milli takımdaki başarılarını..
Galatasaray, tarihinin en başarılı yabancı transferlerini yapmıştır.
Aldığı adamlar, dünya çapındadır. Bunlar Romen milli takımında harikalar yaratmaktadırlar.
Türkiye'de, Galatasaray'da ayni başarıyı gösteremiyorlarsa, bunun sebeblerini çok ama, çok dikkatli aramak Yönetimin ve Futbol Şubesi Sorumlusu Ergun Gürsoy'un görevidir. Kubilay Türkyılmaz'ın bu takımdan ayağının nasıl kesildiğini iyi biliyoruz. Şimdi ayni oyun başta Popescu, Romenlere oynanmak isteniyor.. Bu oyuna ikinci kez gelinmemeli..