kapat

PAZAR 20 TEMMUZ 1997

Mehmet Barlas (e-posta:mbarlas@sabah.com.tr )

"Soğuk Savaş" bizde bitmedi ki!..

Aslında Doğu Perinçek'i kutlamak gerekiyor. Çünkü seslendirdiği iddialarla, sürekli, medyanın ve devletin gündemini elinde tutuyor.

Son olarak gündeme getirdiği "Çiller CIA ajanıdır" iddiasına Genelkurmay'ın da aklı yattı ki, askeri savcılık soruşturma başlattı.

Yani, "Devlet" Perinçek'i ciddiye alıyor.

Aslında "Devlet"in kimi ne zaman ciddiye alıp ödüllendireceği veya ne zaman onu cezalandıracağı hiç belli olmaz.

Örneğin bir ülkenin Dışişleri Bakanı, ne zaman ölüm cezasına çarptırılır?

Herhalde, ülkesine ihanet ettiği ve yabancı bir ülkenin çıkarlarına hizmet ettiği zaman.

Peki, rahmetli Fatin Rüştü Zorlu, neden idam edildi 1961'de?

Anlayacağınız bütün bunlar, laf.

Ve herhalde Türkiye'de, hem "yerli" hem de "yabancı" pekçok ajan var.

Hatırlayın, geçen yıl Kuzey Irak'a Saddam'ın tanklarının girmesi üzerine, Amerika'nın uçaklarla Guam'a taşıdığı binlerce CIA ajanını.

"Eski sol"un en etkili kafa karıştırma yöntemlerinden biri de, zaten kafası karışık olan toplumlara, "sizi casuslar yönetiyor" şeklinde, şüphe bombardımanı yapmaktı.

Eski Sovyet İstihbarat Örgütü "KGB"nin bu konudaki ilgi çekici girişimlerinden bir tanesi, 1968 Aralık ayında, "İzvestia" gazetesinde yapılan yayın oldu. "İzvestia"nın bu yayınına göre, büyük İngiliz yayın organlarının başında, hep gizli servis ajanları vardı.

Ajan gazeteciler

Mesela "Daily Mail"in Lord Arran'ı, "Economist"in Brian Crozier'si, "Daily Telegraph"ın Lord Hartwell'i, "BBC"nin Charles Curran'ı, hep "MI-6" diye bilinen, İngiliz Gizli İstihbarat Örgütü "S.I.S"in ajanıydılar.

Sonraları anlaşıldı ki, İngiliz istihbarat ve güvenlik örgütleri, gerçekten İngiliz basınında çok geniş ölçüde ajan istihdam ediyorlardı. Örneğin Aubrey Jones (The Times), Malcolm Muggeridge (Guardian), Graham Mitchell (London News), birer MI-6 ajanıydılar.

Ama aynı şekilde, 1951'de İstanbul'da MI-6 ajanı olarak da çalışan "The Sunday Times" yazarı Kim Philby'nın, aynı zamanda bir KGB ajanı olduğu anlaşıldı. "Sovyet Bloku"nun çökmesi ertesinde ise, İngiliz basınına, KGB'nin nasıl sızmış olduğu daha açık ortaya çıktı. (The Faber Book of Espionage, Nigel West, Faber and Faber, 1993 London.)

"Türkiye'de kimler kimin ajanı"dır sorununa gelince.

Hatırlar mısınız acaba?

7 Temmuz 1966'da, o zaman Senatör olan Haydar Tunçkanat, bir açıklama yapmıştı.

Buna göre, "siyasetçi" bir Türk, Ankara'daki Amerikan askeri ateşesi Albay Dickson'a, "çok gizli" bir rapor vermişti. Bu raporda, ayrıca, 50 kişilik bir listedeki isimlerin, ya tasfiye edilmesi ya da kazanılması önerilmişti.

Bu Türk siyasetçinin raporunda, Türkiye'deki 1965 seçimlerinin sonucu tahlil ediliyordu. Buna göre, "Adalet Partisi ve Demirel seçimi kazanmış olsa bile, ordu ve devlet, hâlâ İsmet İnönü'ye bağlı kadroların elindeydi. Bu kadrolar ve muhalefet, Amerikan ikili anlaşmalarını ve üsleri gündeme getirerek, hem rejimi, hem de ittifakı tehlikeye sokabilirdi."

Bu "siyasetçi Türk," ittifakın korunması için, 50 ismin etkisizleştirilmesini önerirken, şu isimleri sıralamıştı.

50 isim

Kemal Satır, Turhan Feyzioğlu, Orhan Öztrak, İlhami Sancar, Bülent Ecevit, Feridun Cemal Erkin, Lebit Yurdoğlu, Suphi Baykam, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Selim Sarper, Hasan Işık, Sıtkı Ulay, Coşkun Kırca, Şefik İnan, Osman Köksal, Sadi Koçaş, Hüsnü Özkan, Celal Erikan, Refet Ülgenalp, Refik Tulga, Cemal Tural, Necdet Uran, Fahri Özdilek, Mucip Ataklı, Nuri Arslantaş, Ahmet Yıldız, Mustafa Ok, Feridun Akkor, Numan Esin, Alparslan Türkeş, Rıfat Baykal, Ahmet Tahtakılıç, Burhan Apaydın, Ahmet Şükrü Esmer, Cihat Baban, Nadir Nadi, Fethi Naci, Ecvet Güresin, Refik Erduran, Mustafa Arman, Erol Simavi, Prof. Derviş Manizade, Prof. Bahri Savcı, Prof. Edip Çelik, Doç. O.N. Koçtürk, Dr. Türkkaya Ataöv, Ahmet Güryüz Ketenci, Yücel Akıncı.

Evet... Bu isimlerin kaçı kazanıldı, kaçı tasfiye edildi bilmiyoruz.

Bildiğimiz, bu raporu alan CIA'cı Albay Dickson, olay açığa çıkınca 1966 yılında Amerika'ya geri döndü. Raporu veren Türk siyasetçinin adı ise öğrenilemedi. (Atatürk'ten 12 Mart'a, 4'üncü Cilt, Sadi Koçaş, 1977)

Bütün bunları hatırlayarak, bugüne gelirsek.

"Şu casus-bu ajan" diye suçlamak, her zaman kamuoyunun ilgisini çeker.

Amerika'da da McCarthy, 1950'lerde bunu yapıp, ilgi çekmemiş miydi? Böylece, pekçok insanın hayatını da kararttı.

1997'de, Türkiye'de CIA ajanı aramak, tabii ilgi çeker.

Ama ya birileri, eski KGB ajanlarını da aramaya kalkarsa, iş nereye varır, bir düşünün.

KAN DAVASI: Sağ-sol kavgasına devam!..

Rahmetli Celal Bayar, hep aynı şeyi tekrarlayarak 105 yaşında öldü.

- Bizi sol devirdi. Türkiye'yi NATO'ya sokmamızın intikamını, 27 Mayıs'la aldı Türk solu, derdi.

Eğer Bayar'ın mantığını izlerseniz, 1960 sonrasında "Planlı Dönem"e geçilmesi, "3'üncü Dünyacı" arayışların başlaması, hep bu çizgide değerlendirilebilr.

Demirel ve Adalet Partisi'nin 1965'te iktidar olması, belki karşı bir devrimdir bu açıdan. Hatırlayın Demirel'i "Morrison Demirel" diye damgalayan kampanyaları.

Bugün Çiller'e nasıl CIA Ajanı damgası vurulmak isteniliyorsa, o zaman da Demirel'e, "Morrison" damgası vurulmamış mıydı?

12 Mart'ta, "devletçilik" veya "sol" yine ağır bastı. Bayar ve Menderes gibi, Demirel de devrildi.

Sonra 12 Eylül geldi. Ve Türkiye'de "devlet"in de kanat değiştirdiği görüldü.

Çünkü dünyada kanatlar kopmak üzereydi.

Bugün ise, 1960'ların, 1970'lerin kavgası, sanki yeniden canlandı. Eski bir başbakanı, eski bir solcu, "CIA Ajanı" olarak suçluyor. Bunu da, "Devlet" ciddiye alıyor.

Eğer dünyada, bu sağ-sol kavgası ve Amerikan-Sovyet kamplaşması bitmemiş olsa, bunlar doğal karşılanır.

Ama, Bayar'ın zihnindeki soruları, daha da büyüterek 1997'ye taşımak, gerçekten garip geliyor insana.

ŞAKA: Ya sabır, ya selamet!..

Demirel, Çiller'e karşı sürdürülen kampanyaları, keyifle izliyormuş.

Soranlara da şöyle diyormuş.

- Bırakın, biraz da o yaşasın bunları. Bana da Morrison dediler, kardeşlerimi, yeğenlerimi suçladılar, askeri darbelerle devirdiler. Ben bunları yaşayarak, geliştim, olgunlaştım. Çiller de, bu yolları geçmeli ki, ileride o da benim gibi olsun!

Bütün mesele şu.

Ya Çiller, "Demirel gibi olmak" istemiyorsa!..


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr