kapat

ÇANKAYA'DA DÖRT ÖZEL YIL

Azerbaycanlı darbeciler: 'Çiller ve Gökdemir'le yemekte buluştuk'

1995 yılının Mart ayında, Azerbaycan'da darbe girişiminde bulunan cuntacılar, iki temsilcilerini Ankara'ya gönderdi. Başkent'teki bir resmi misafirhanede uzun süre kalan Azeriler, bu arada Başbakan Tansu Çiller ve Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir'le yemekte buluştuklarını, Hükžmet'ten para ve silah yardımı istediklerini, Ankara'da görüştükleri kişilere açıkladılar.

HULóSİ TURGUT YAZDI

1994 yılının ortalarında, Bakü'den kaçan iki Azeri rejim muhalifi, Ankara'da Hükümet yetkilileri ile temasa geçip, Azerbaycan'da Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'e karşı darbe yapmak istediklerini bildiriyorlardı.

Başbakanlık danışmanlarının yardımıyla Ankara'daki bir kamu kuruluşu misafirhanesine yerleştirilen Fehmin ve Ali isimli Azeriler, Ruslar'ın kontrolündeki eski Devlet Başkanı Ayaz Mutallibov'u da aralarına alıp, darbe yapacaklarını, Nahcıvan'da sürgünde bulunan Elçibey'i tekrar ülkenin başına getireceklerini söylüyorlardı.

"Fehmin" adındaki Azeri Albay, Elçibey döneminde İçişleri Bakanlığı Kuvvetleri'nin komutanı olduğunu, bir süreden beri Türkiye'de yaşadığını ifade ediyordu. Elçibey'in siyasi danışmanı olduğunu belirten Ali isimli Azeri ise, sürekli şekilde Avrupa ve Amerika'ya gittiğini, buralarda hükümet ve gizli servis yetkilileri ile görüştüğünü açıklıyor, Türkiye'den de para ve silah yardımı istiyordu. Ali de, Fehmin gibi sürekli olarak Türkiye'de yaşıyordu.

Azerbaycanlı darbeciler bu arada hazırladıkları bir raporu, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e verdiklerini ifade ettiler. Yaklaşık 30-40 sayfalık raporda, darbe planı çok ayrıntılı biçimde yer alıyordu. Bu rapordan, Çiller Başbakanlık'tan ayrıldıktan sonra, bazı yetkililerin de haberi olacaktı.

Başbakan'la yemek...

Başbakan'ın yanı sıra Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir'le de temasta olduklarını belirten Azeriler, ayrıca Ankara'da kontak kurdukları öteki kişileri de açıklıyor, Çiller ve Gökdemir'le birlikte yemek yediklerini, bu yemek sırasında kendilerine sözlü olarak da darbe ve sonrası ile ilgili bilgi sunduklarını belirtiyorlardı.

Ankara'da Hükümet Başkanı ve çevresinin Azeri darbecilerle teması, Devlet yetkililerinden saklanıyordu. Bu arada Çiller, Azerbaycan Devlet Başkanı'nın telefonlarına çıkmıyor, konu Aliyev tarafından Demirel'e aktarılınca; Cumhurbaşkanı, Başbakan'ı uyarıyordu.

Bakü Büyükelçisi Altan Karamanoğlu'ndan 1995 yılının Mart ayı başlarında gelen bir kriptoda, Azerbaycan'daki darbe hazırlığına dikkat çekiliyor, işin içinde bulunan Azerbaycanlı, Türk, hatta Rus unsurların isimleri veriliyordu. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Özdem Sanberk de konuyu Cumhurbaşkanı Demirel'e arzetmişti.

Demirel, devletin çeşitli kanallarından Azerbaycan'daki gelişmeleri günü gününe izlemeye koyuldu. Gelişmeler, hiç de iç açıcı değildi. Türkiye'den Azerbaycan'a iki adet uydu telefonu gönderildiği iddia ediliyordu.

Demirel, 1995 yılı Mart ayının ikinci haftasında Pakistan'a gitme hazırlıklarına başladı. Ayın 13'ünde İslamabad'da bulunacak, orada ECO zirvesine katılacaktı. Zirveye gelecek devlet başkanları arasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev de vardı. Ancak, son anda gelen bir haber, Cumhurbaşkanı Demirel'in, Aliyev'i hemen aramasını gerektirdi. Aliyev, Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da bulundu. Demirel, Bakü'de işin kötüye gittiğini kendisine bildirdi. ECO zirvesine katılmamasını tavsiye etti. Aliyev, tüm bu gelişmeleri daha sonra TBMM kürsüsünden Türk Milletvekillerine açıklayacaktı.

Darbecilerin planlarında, Aliyev'i havaalanında öldürmek vardı. Ancak, Demirel'in uyarısı üzerine Bakü'ye erken dönüyor, darbecilerin planını altüst ediyordu. Aliyev, derhal operasyona girişti, 3-4 günlük bir çatışmadan sonra olayları bastırdı. Bu arada, Türk vatandaşı Ferman Demirkol ile Kenan Gürel tutuklandılar. Pakistan'da bulunan Cumhurbaşkanı Demirel, İslamabad'dan Haydar Aliyev'i telefonla arayıp, geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Demirel, "Devletimiz, bu tür işleri hiçbir şekilde tasvip etmez. Türkiye'den, bu işe bulaşanlar olmuşsa, onun icabına bakılacaktır." diyordu.

Türkiye'den, darbecilerin kullanması amacıyla Bakü'ye sokulduğu iddia edilen uydu telefonlarından birisi darbeye karışan Kenan Gürel'in elinde ele geçirildi. Gürel, o sırada darbecilerin lideri Ruşen Cevadov'un odasında bulunuyordu.

Haydar Aliyev, darbeyi bastırmak için büyük güç kullandı. Bu arada, pekçok kan döküldü. Cevadov da öldürüldü. Olaylardan sonra geldiği Ankara'da devrin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'a "Türkiye, bizim içişlerimize burnunu soktu, olaylar 400 civanıma mal oldu." derken, darbeyi bastırdığı sırada 400 vatandaşının öldürüldüğünü açıklamak istiyordu.

Cumhurbaşkanı Demirel, bu olayların Türkiye ile Azerbaycan arasında bir kan davasına dönüşmemesini istedi. Bu arada, TİKA (Türk Cumhuriyetleri Kalkınma Ajansı) görevlisi Ferman Demirkol'un Türkiye'ye iadesini Aliyev'den rica etti. Ankara'dan kalkan bir özel uçak, Başbakanlık eski Müsteşarı Ali Naci Tuncer'i Bakü'ye götürdü. Tuncer, Azerbaycan yetkililerinden Ferman Demirkol'u teslim alıp, Ankara'ya döndü. Sözkonusu uçağın, Cumhurbaşkanlığına ait GAP uçağı olduğu ileri sürülmüştü. Oysa bu, bir başka özel uçaktı.

Petrol kavgası mı?

Azerbaycan'daki darbe teşebbüsünün perde arkasını izleyen yetkililer, olaylardan sonra şu değerlendirmeyi yapıyordu: "Türkiye'deki bazı aklı evveller, Azerbaycan'da kukla bir yönetim kurup, sözde zengin petrol yatakları ile silah ve uyuşturucu işini kontrolleri altında tutmak istediler. Bu işe girerken, Ruslarla da birlikte olduklarını hiç hesap etmediler. Bakü'deki Rus mafyasının başı, eski Devlet Başkanı Ayaz Mutallibov, bu darbe ile birlikte Moskova'dan Bakü'ye getirilip, Meclis Başkanı yapılacaktı. Tüm bu gelişmelerden yeterince haberi olmayan iyi niyetli, Atatürkçü, eski Cumhurbaşkanı Elçibey'in ise adı kullanılıyordu. Cumhurbaşkanımızın müdahaleleri sonucu bir facia önlendi. Ama açılan yara hâlâ sarılamadı."

1995 yılının Mart ayında Azerbaycan'da "Susurluk Olayı"nın adeta başlangıcı yaşanmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içine sızan birtakım karanlık güçler, devletin imkanlarını kullanıp, bir başka devlette darbe yapmak istemişler, Cumhurbaşkanı Demirel'in konuya müdahalesi üzerine, suçüstü olmuşlardı.

Azerbaycan darbesi, Türk Devlet politikasında hiçbir şekilde kabul edilmez olay olarak değerlendiriliyordu. Türkiye, Azerbaycan'la dost, onun da ötesinde kan kardeşi idi. Ülkemizdeki bazı çıkar çevrelerinin uyuşturucu, silah ve petrol ticareti yapması için girişilen bu kanunsuz davranış, güçlü devlet politikasının duvarlarına çarpmıştı.

Yarın: "Arkama bakmadan gittim."

DEMİREL'İN ANI DEFTERİ

Altı defa gitti, yedi defa geldi

Süleyman Demirel, 1.hükümeti'ni 27 Ekim 1965'te kurarken, henüz 40 yaşına basmamıştı. Oyların yüzde 53'ünü alarak tek başına iktidara gelen genç Başbakan, Türkiye'yi beş yıl boyunca yüzde 5 enflasyon ve yüzde 7 kalkınma hızıyla yönetecekti.

10 Ekim 1969 tarihinde yapılan genel seçimleri yine büyük farkla kazanan Süleyman Demirel, 3 Kasım 1969'da 2.hükümetini kurdu. Daha sonra, parti içinde çıkan anlaşmazlık ve Bütçe Kanunu'ndaki güvensizlik oyu ile görevini bıraktı. Demirel, 6 Mart 1970'de 3.hükümetini hiçbir değişiklik yapmadan kuruyor, 12 Mart 1971 tarihinde ise, Kuvvet Komutanları'nın verdiği bir muhtıra üzerine, muhtıranın "Anayasa ve Hukuk Devleti anlayışı ile bağdaşmadığı" gerekçesiyle Başbakanlık'tan istifa ediyordu.

Süleyman Demirel, 1971-1980 yılları arasında üç defa daha hükümet kurdu. Bunlardan 1975 ve 1977'de kurduğu hükümetler, koalisyon şeklindeydi. 1979 tarihinde ise, bir azınlık hükümeti oluşturdu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile tekrar görevi bırakıp, Çanakkale Hamzakoy'daki askeri tesislerde bir ay süre ile, "genel gözetim" altında tutuldu. Bu bir aylık süre içerisinde, eşi Nazmiye Hanım da yanında bulunuyordu.

Süleyman Demirel, 12 Eylül İhtilalcilerinin kararı ile 1983 yılının Haziran ayında bu defa Çanakkale'nin Zincirbozan askeri tesislerine sürgüne gönderildi. Demirel, Zincirbozan'da bazı AP ve CHP yöneticileri ile birlikte dört ay süre ile tutukluluk hayatı yaşadı. 12 Eylül ihtilalinden sonra, tam yedi yıl boyunca "yasaklı" olduğu için, siyaset dışı bırakılan Demirel, bu süre içerisinde yine siyasi nitelikli yüzlerce davada sanık olarak yargılanıp, beraat etti.

6 Eylül 1987'de halk oylaması sonucu, siyaset yasağı kaldırılan Demirel, 24 Eylül 1987 tarihinde de DYP Genel Başkanlığı'na getirildi. Demirel, DYP'nin kuruluş emrini 2 Haziran 1983'te Zincirbozan'a sürgüne giderken kendisine refakat eden yol arkadaşları İsmet Sezgin ve Necmettin Cevheri'ye otomobil içinde veriyordu. DYP, 1983 yılının olağanüstü şartlarında kurulmuş, aynı yıl yapılan genel seçimlere sokulmamıştı. Partinin, kurucu Genel Başkanlığı'nı Dr.Yıldırım Avcı üstleniyor, nöbeti 14 Mayıs 1985'te Hüsamettin Cindoruk'a devrediyordu.

Türkiye'nin en genç Genel Müdürü ve Başbakanı olan Demirel ise, İsmet İnönü'den sonra en uzun süre Başbakanlık yapma rekoru da kıracaktı. Bugün, "en kıdemli dünya lideri" ünvanına sahip olan Demirel, 20 Kasım 1991'de 7.hükümetini kurmuştu. Demirel, Başbakanlık'tan altı defa gidiyor, yedi defa geliyordu.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr