kapat

2 NISAN 1997 CARSAMBA
Hıncal Uluç
Ben de oradaydım!..

"Bu konsere herkes gitmeli.. Görmeli ve dinlemeli. Sonra düşünmeli.. Çağdaş olmanın anlamını düşünmeli" diyordu, Serpil Gogen Cumartesi sabahı bu köşede..

Ekliyordu..

"Bence çağdaş olmak, şu günlerde böylesine muhteşem bir gösteriyi hayal edebilmektir.. Bu hayali gerçekleştirmeye cesaret edebilmektir. Bu tarihi anı yaşamak, bu görkemli sanat olayına tanık olmaktır."

Ve Süleyman Demirel başına geldiği kürsüden, salonu tıklım tıklım dolduran binlerce insanı, yüzlerce kişilik orkestrayı, yüzlerce kişilik koroyu gösteriyor ve haykırıyordu:

"İşte çağdaş Türkiye'nin muhteşem tablosu.."

Ve Demirel sözlerine devam edemiyordu.. Salon fırlamış ayakta alkışlıyordu.. 10 dakika bekliyordu Demirel ikinci cümlesini etmek için..

Ellerime bakıyordum.. Konserin sonuna sakladığım ellerime.. Daha başlamadan şişmiş, kıpkırmızı olmuştu..

Süleyman Demirel'i bir gün on dakika ayakta alkışlayacağımı söyleseler gülerdim, ama alkışlıyordum işte..

Demirel'den öte, "Çağdaş Türkiye"yi alkışlıyordum.

Serpil enfes yazısında konserin adını daha gerçekleşmeden "çağdaş olma" diye koymasının sebebini, satır aralarına gizlediği iki kelime ile anlatıyordu..

"Şu günlerde.."

Bu konser görkemliydi.. Her çalınışı olay olan Dokuzuncu Senfoni'nin, hem de 450 kişilik bir birleşmiş orkestralar ve korolar grubu tarafından 11 bin kişinin balık istifi sığacağı bir salonda çalınması görkemdi tabii..

Ama konserin adı "görkem"in çok ötesindeydi. Çağdaş olmaydı!..

Çünkü..

"Şu günlerde" gerçekleşiyordu..

Hangi günlerde?..

Uzun uzun anlatmaya gerek yok.. İrtica iktidara oturmuş, irtica başını almış gideceğini sanırken, çağdaş Türk insanı tepkisini, bir Osmanlı tokadından daha ağır tepkisini en çağdaş yöntemle göstermek için yanıp tutuşuyordu.. İşte ancak bir çılgının hayal edebileceği bu konser, geçen Pazar Ankara'yı bu sebeple bir çılgınlar kentine çevirdi.. Binlerce araba, otobüs, sabahın erken saatlerinden başlayıp, adını bile bilmediğim bir köyün daracık, kargacık burgacık yolundan geçerek, Allah'ın unuttuğu bir yere, bir dağ başına, belki de adını hayatlarında ilk kere duydukları bir bestecinin, belki de ne olduğunu bile bilmedikleri bir senfonisini dinlemek isteyenleri taşıdılar. Oluşan konvoylar yüzünde 3 kilometrelik yol araba ile 45 dakikada alındı. Sabırsızlanan binlerce insan arabasını yolun kenarında bırakıp, tozun dumanın arasında kilometreleri yürüdü.. Ordaydım.. Ben de yürüdüm..

Gittim, yaşadım, hissettim..

Beethoven de, Schiller de, Dokuzuncu Senfoni de, kimsenin umurunda değildi..

Onlar oraya, irticaya, gericiliğe, Atatürk'ün Cumhuriyeti'ni İran'a, Afganistan'a çevirmek isteyenlere nasıl baş kaldırdıklarını göstermek için gelmişlerdi..

Bu konseri bu kadar muhteşem yapan şey, işte buydu:

"Şu günlerde gerçekleştirilmesi.."

Serpil'in yazısına bir cümle eklemiş, "Ben de oradaydım' diyebilmek için gidiyorum" demiştim.

Ve diyorum işte..

Ben de oradaydım..

Ben de!..

Ben de!..

Ne mutlu bana!..


Hoşuma gitmeyenler..

Hoşuma gitmeyen üç şey vardı, o görkemli günde.. Yazmasam olmaz..

Bir..

Kültür Bakanı girdiğinde oldukça önemli bir gurup onu yuhaladı.. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı yuhalanmaz. Protesto etmek istemiyorsanız, alkışlamazsınız. O kadar.

İki..

İçeri giremeyenler, salon girişi önmne yığılıp, konser boyu ıslık çalıp alkışla gürültü çıkardılar. Bir anlamda konseri sabote ettiler. Belki ellerinde biletleri vardı, belki o kadar uzun ve zahmetli yolu katedip gelmişlerdi, belki bir hata vardı, ama içeriye artık toplu iğne sokmak mümkün değilken, yapılacak bir şey yoktu. Böyle bir ortamda, gaspedildiğine inandıkları hakları için, binlerce kişinin hakkını gaspetmeye hakları hiç yoktu. Binlerce dinleyici ve yüzlerce sanatçıya, çok ama çok saygısızlık ettiler.

Üç..

Daha düne kadar "Çağdaş Türkiye'nin yüzü" diye dünyaya sunduğumuz Tansu Çiller, bu Çağdaşlık Günü'ne katılmadı.. Gözlerim onu ararken, onu yakından tanıyan biri "Boşuna bekleme gelmez. Bu konserde sadece Süleyman Demirel konuşacak. Tansu Hanım başkasının şovunu alkışlamaya gelmez" dedi.

Bir daha düşündüm.. Belki de gelmeye yüzü olmadığı için gelmedi..

"Ben Türkiye'nin çağdaş yüzüyüm" diye ortaya çıkacaksın. Sonra ülkenin en çağdışılığına, ödün üstüne ödün vereceksin..

Çiller o konsere gelemezdi. Gelse Kültür Bakanı'nın akibetine uğrardı.

Biliyordu!..


Bir muhteşem konser!..

Türkiye'ye çağdaş olmanın gururunu yaşatan konser bu anlama sapına kadar layık olacak kadar muhteşemdi..

Böylesine bir günde 9'uncu Senfoni'yi çalmak üzere, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük orkestra ve korosunu oluşturmak gibi çılgınca bir fikri gerçekleştiren adamın adını, programda boşuna aradım..

O adını saklayacak kadar mütevazi biriydi.. Unvanını biliyordum. Sevda-Cenap And Vakfı Başkanı.. Yazının burasında durdum. Öğrenmek için Ankara'yı Serpil'i aradım.

Mehmet Başman!..

Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu

Bilkent Senfoni Orkestrası

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası

Kültür Bakanlığı Devlet Çok Sesli Korosu

TRT Çok Sesli Korosu..

Bir araya gelecekler.. Schiller'in Coşkuya Çağrı şiirine müzik katabilmek için senfoniye ilk kez koro ekleyen Beethoven'in 9'uncu Senfonisi'ni hep birlikte seslendirecekler..

Koro bölümü, dünyanın hemen her ülkesinde birilerine, mesela bizde Galatasaray'a şarkı, kapı zillerine, cep telefonlarına ses, mesela Olimpiyatlar'da bayrağı ve marşı olmayan milletlerin madalya törenlerine marş olmuş, o dünya durdukça duracak senfoni..

Schiller'in o muhteşem şiiri.. O neşeye, o coşkuya çağrı..

"Kimin yaşamına doğmuşsa güneş

Ve bir dostun dostu olmuşsa,

Kim seçmişse gönlü yüce bir eş

Onun sesi olsun coşkumuzda.

Kim yüreğiyle ve ruhuyla

Sevemezse güzel şeyi

Uzak dursun o bizlerden

Söndürmesin bu neşeyi.

Kucaklaşın milyonlar

Evrensel bir öpücükle

Bu evreni yaratan

Gökkubbenin üstünde.

Coşku, Tanrısal alev

Cennette akan ırmak,

Ne hoş seninle sarhoş olmak

Sularında arınmak.

Sihrin birleştirsin

En ayrıları bile

Tüm insanlar kardeş olsun

Kutsal alevin ile."

(Çeviri: Dr. Erdoğan Okyay)

Beethoven kendi mesajını eklemiş şiirin başına, müziği ile birlikte.. Ve dünyanın dört bir köşesine, yaşanan, yaşanacak bütün zamanlara göndermiş:

"Dostlar gelin

Başka bir ses verelim.

Daha hoş ve coşkulu

Ezgiler söyleyelim."

Orkestra gerçekten harikaydı, ama size bir şey söyleyeyim mi?.. Şovu koro çaldı.. Elena Puşkova ve Elnera Kerimova'nın bu konser için özel hazırladıkları o dev, o muhteşem koro, bir harikaydı..

Gürcü Şef Jansug Kakhidze harika yönetti bu müzik tarihimizin en büyük orkestra ve korosunu..

Ama içimden bir ses, "Keşke Gürer Aykal, ya da Hikmet Şimşek olsaydı" dedi..

Irkçılık, milliyetçilik yaptığımı sanmayın.. Bu kadar evrensel bir müziğin ırkı, dini, dili olmaz.

Ama Aykal ya da Şimşek, salonu dolduran ve konserin sonunu 20 dakika ayakta alkışlayarak getiren binlerce insanın ne hissettiğini yüreklerinin ta içinde hisseder ve Kakhidze gibi selam verip çekip gitmezlerdi..

Senfoninin koral bölümünü yeniden çaldırırlardı..

Ve 'Bis'te işte o zaman tribünleredeki bizler de ayağa kalkar koroyu binlerce kişiye çıkarır ve Beethoven'in çağrısına katılırdık:

"Dostlar gelin

Başka bir ses verelim.

Daha hoş ve coşkulu

Ezgiler söyleyelim."

Çağdaşlığın şarkısı ile çınlardı Ankara gökleri..

Şu günlerde..


Bu mu açıklama!..

İçişleri Bakanı Dr. Meral Akşener'den bir açıklama aldım.

Aynen:

* * *

Sayın Uluç,

"Ermeni dölü mü dediniz?" başlıklı yazınızı dikkatle okudum.

Gazetenizin bugünkü sayısında "Akşener'den Ermeni düzeltmesi" başlığıyla verilen haberde de belirtildiği gibi ben "Ermeni dölü" derken Ermeni terör örgütü ASALA'yı kastettim. Kesinlikle Türk Bayrağı altında yaşayan, vergisini ödeyen bu topraklara bağlı Ermeni vatandaşlarımızı kastetmedim. Bu yanlış anlaşılmadan ötürü de üzüntüm sonsuzdur.

Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve yanlış anlaşılmalara neden olunmaması bakımından bu açıklamayı yapma gereği duydum.

Konuyu takdirlerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla,"

* * *

Şimdi bu açıklama mı, bu özür mü?..

Buna Türkçe'de "Özrü kabatından büyük" derler..

Size ne adamın babasından.. Size ne anasını kimin döllediğinden Dr. Akşener!..

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nde insanları dölleri ve kanları ile ayırıp kan davası yaratmaya mı çalışıyorsunuz?..

Kaldı ki ASALA'nın tanımı "Ermeni dölü" müdür, dilimizde, dünya dillerinde..

Niye "ASALA dölü" demediniz de "Ermeni dölü" dediniz!..

Biz yanlış anlamadık. Siz yanlış, hem de çok yanlış söylediniz, Bayan Akşener!..

Kazı çevirmeye çalışıyor, daha da yakıyorsunuz.

"Ben bir pot kırdım. Çam devirdim. Tüm Türk vatandaşlarından, Ermeniler'den, Rumlar'dan, Museviler'den, Süryaniler'den, Lazlar'dan, Çerkesler'den, Kürtler'den, Gürcüler'den, Boşnaklar'dan (Daha sayayım mı, Anadolu mozayığını size) özür dilerim" diyeceğinize, ASALA, masala masalları ile adamın Kürt, Ermeni karışımı olmasını hala bir aşağılama, hakaret diye sunuyorsunuz.

Doktor Akşener, siz "Ne mutlu Türküm diyene" çağrısı ile Anadolu mozayığından bir Türk Ulusu çıkaran Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanlığı'na yakışıyor musunuz?..

Ya siz ne dersiniz, bu ülkede dağ başında inek yellense "Hükümet istifa etmeli" diye ayağa kalkan Bay Mesut Yılmaz?..

Hani belki duymamışsınızdır da.. Soralım dedik!..

Ya siz.. Kıbrıs olayları sırasında Rumlar'a yazdığı kardeşlik şiirini alkışladığımız Bay Bülent Ecevit!..

Bay Deniz Baykal!.. Siz hayatta mısınız?..

Niye hiçbirinizin çıtı çıkmıyor?.

Konu, oy hesaplarınıza gelmedi mi Üç Maymunları, "görmem, duymam, söylemem"i oynamak, muhalefet mi oluyor şimdi?


Bizim Duvar

Küçük İbo, Hülya'nın kucağına oturdu diye kıyamet koptu. Biz de yıllardır Amerika'nın kucağına oturuyoruz, n'olacak şimdi!

Hakan/Utku


Sevdiğim laflar

Çağdaşlık, bir koşul değil, bir oluşum ve varılacak bir liman değil, ama sonsuz bir yolculuktur.

Arnold Toynbee


Karadeniz'den

Temel efkarlanmış, Cemal'e anlatıyordu.

- Hayatla ölüm arasında bir fark yok..

- Neden ölmek istemiyorsun o zaman?

- Bir fark olmadığı için..


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Bu sayfa YÖRE Elektronik Yayımcılık tarafından hazırlanmıştır. Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr
YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.