09 MART 1997 PAZAR |
Nebil Özgentürk yazýyor
Bilebildiðim kadarýyla ülkemizde adý Çarþamba olan iki yerleþim bölgesi var..Biri Ýstanbul Fatih Ýlçesi'nde bir semt... Diðeri de Amasya'da bir ilçe...
Amasya'nýn Çarþamba'sý türküsüyle ünlüdür... Yýllar yýllar önce Çarþamba'yý sel alýp da bir "kara sevdalý" sevdiðini kaybedince onlar için türküler yakýlmýþ ve böylece o günlerden bu yana dilden dile söylenen "Çarþamba'yý sel aldý, bir yar sevdim el aldý" türküsü doðmuþ... Fatih'in Çarþamba'sý da ünlüdür... Fakat türküsü, þarkýsý ya da sanatçýsýyla deðil... "Ürperten yemin"lerin edildiði kuran kurslarýyla ve "Devrim Kanunlarý"na ters düþen kýlýk kýyafet takýþtýrmýþ mahalle sakinleriyle!... Öyle ki, Fatih'in Çarþamba'sý, Milli Güvenlik Kurulu'nun dokuz saat süren toplantýsýnda bile "köktendinci yaþam biçimi"nin örnek bölgelerinden biri olarak gösterilmiþ, hatta yazýlý raporlarda, fotoðraflý belgelerde de hep Fatih'in Çarþambasý'ndan söz edilmiþ... Yani istihbarat uzmanlarý, devletin tepe noktalarýndaki kurul üyelerine "þeriatýn ayak sesleri"ni kanýtlamak için daha çok Çarþamba sokaklarýndan aldýklarý fotoðraf ve video görüntülerini sunmuþlar... (Bu arada, "manevi cebir kullanmak suretiyle ýrza geçmek ve kýzlýk bozmak" iddiasýyla hakkýnda 10 yýl kadar hapsi istenen ve halen yargýlanmasý devam eden 'Cinci Hoca' Ali Kalkancý'nýn da dergahý Çarþamba'ya çok yakýndýr.) Baþbakan Erbakan tarafýndan son anda imzalanan ve "Kýlýk ve Kýyafet Yasasý"na aykýrý davrananlara "yaptýrým" uygulanmasý kararý, (eðer uygulanacaksa) bir anlamda Çarþamba sokaklarýnda yerine getirilecek... Çarþamba, o denli örnek bir semt ki, bizim Halžk Soysal'ý bile hayretler içinde býrakan cinsten... Ünlü Çarþamba'yý "ünlü" kararlardan sonra Haluk'la dolaþtýk. Halžk, çeyrek asýrdýr gazetecilik yapar, bugüne kadar baþta Suudi Arabistan olmak üzere pek çok "þeriatla yönetilen ülke"yi dolaþtý, görev yaptýðý gazeteler adýna o ülkelerdeki "yaþam biçimleri"ni fotoðrafladý, röportajlar yaptý... Ama kendi ifadesiyle söyleyecek olursak; Böylesini ne gördü ne de fotoðrafladý þimdiye dek!... Halžk der ki; "Çarþamba sokaklarýnda kendimi çok yabancý hissettim. Ýstanbul'un, hatta Türkiye'nin çok uzaðýnda bir yer gibi geldi bana.. Sadece giyilen kýlýk kýyafetle deðil, sokakta karþýlaþtýðýmýz insanlarýn bize bakýþlarý da bir garipti.. Galiba onlar da bizi yabancý gördüler. Açýkçasý korktum... " Aslýnda Çarþamba, Çarþamba olalý hep böyle görüntülere sahne olmuþtu! Çok bilinen bir tarikatýn çok bilinen bir þeyhinin, dergahýný bu semtte oluþturduðu andan itibaren Çarþamba, "gidilmese de kalýnmasa da" hep bu özelliðiyle bilinirdi... Olsa olsa kuran kurslarýnýn sayýsýnda bir artýþ olmuþtu... Diyanet'e baðlý olan ya da olmayan kurs ve pansiyonlarýn en sýklýkta olduðu semtlerden biriydi. (Bir kurs öðrencisinin "Orada tuhaf þeyler oluyor, yolsuzluk yapýlýyor" dediði ünlü Ýsmail Aða Kuran Kursu da Çarþamba'da..) Ancak mahalle esnafý eskiden olduðu gibi artýk "yabancý" deðil Çarþamba'da... Belki, en fazla tesettüre uygun kýyafetlerin satýldýðý "Dua giyim" yoktu.. Elektrik malzemeleri satan dükkanýn levhasýnda "Hicret Elektrik" yazmýyordu.. Pidecinin adý "Huzur Pidecisi" deðildi.. Kitapçý vitrinlerinde "Þevki Yýlmaz'ýn son kaseti geldi" diye bir yazý yoktu, ya da "Küfür Sözler" kitabý henüz basýlmamýþ ve "çok satan kitaplar" listesine girmemiþ olabilirdi... Sarýk ve cübbe maðazasýnýn levhasýnda "Devam inþallah!" diye bir anons yazýlý deðildi... Çerçi dükkanlarýnda "Her türlü hastalýða çare olan Hafsa Ana macunlarý" satýlmýyordu... Bu arada fotoðraflarda da görüldüðü gibi.. Henüz 10 yaþýna bile basmamýþ çocuklarýn üzerindeki kýyafet böyle deðildi belki de... *** "Baþka bir kavmin, gâvurlarýn kýyafetleri bunlar muhterem!" dedi satýcý.. "Sizi bilmem ama biz müslümanlar kendi kavmimizin kýyafetlerini giymeyip de ne yapacaðýz? Osmanlý böyle giyinmiyor muydu?" diye de bir soru sordu.. "Siz" ve "biz" diyordu sürekli.. "Yabancý"lýðýmýzý yüzümüze vurmuþtu aslýnda.. Sarýk, cübbe, yemeni, kara çarþaf ve þalvar satýyordu... Kendisi de tam tekmil sattýklarýyla kuþanmýþtý.. Dükkana gelen herkese tavsiyede bulunuyordu.. Önce Halžk'la bana "Size de verelim muhterem, bak huzur bulacaksýnýz!" dedi. Ardýndan o sýrada alýþveriþe gelen genç müþterilerine dönüp; "Sürekli okuyun ama gazete falan deðil, hocalarýnýzýn verdiklerini, aman aman dikkat edin..." Satýcýnýn tavsiyeleri bitmek bilmiyordu... Maðazanýn duvarýnda asýlý levhalarda bile tavsiyeler vardý.. "Düþman iki kaþýnýn arasýndaki nefsindir!" Sonra bir markete uðradýk... "Falanca sigara var mý?" sorumuza öyle bir bakýþ fýrlattý ki;"Görmüyor musun kardeþim" dedi sert bir biçimde... Yahu ne yapmýþtýk da adamý kýzdýrmýþtýk anlamadýk. Ama fazla düþünmeye gerek yoktu iþte "yabancý" olduðumuz her halimizden belliydi... Aslýnda ne ben ne de Hâluk, Hüseyin Aþýk'ýn Elfaz-ý Küfür kitabýný okumamýþtýk mesela.. Bu kitabý Çarþamba'daki kitapçýdan alýp da sekizinci sayfasýndaki; Cumhuriyet'ten sonra memleketimizde Batý'ya dönük çalýþmalar baþlatýldý. Bu bir bakýma milletin adetlerinden kopmasý idi. Batý hayraný olan, herþeyi ile Batý insanýný örnek alan bu kimseler küfre kayýp gittiklerini, kafir olduklarýný bilmiyorlar. Hristiyan ananesini benimsemek bazýlarýnca yükselme iþareti olarak kabul edildi" cümleleriyle donanmamýþtýk ki.. Ya da ayný kitabýn 334.ncü sayfadaki, "Kýlýk ve kýyafette kafirlere benzemenin ve kafirlere özenmenin bir müslüman için Ýslam'a göre bir faydasý yoktur. Kafirlere mahsus olan esvabý(kýyafeti) giymek küfürdür" ... Bir de "Çarþamba'da çok satan kasetler" arasýnda bulunan ve "Manukyan'ý cezalandýramayacak kadar aciz bir millet olduk.. Bize Roma nikahýný dayatýyorlar" gibi veciz sözlerinin yer aldýðý Þevki Yýlmaz kasetini dinlememiþtik!
Sakalý yoktu dinletemedi...
Kontrgerilla'nýn adýný ilk kez o kullanmýþ, sivil uzantýlý "çeteler"den ilk kez o sözetmiþti... 1972 yýlýnda da idamla yargýlandýðý mahkemeler kanalýyla, "Kontrgerilla -Çete" iddiasýnýn Baþbakan ve Genelkurmay Baþkaný'na aktarýlmasýný istemiþ ve Parlemento araþtýrmasý yapýlmasýný talep etmiþti.. Aslýnda bu iddialarýnýn ardýndan sayýsýz önergeler verilmiþ ama hepsi de hasýraltý edilmiþti yýllar boyunca... Ancak haklýlýðý nihayet 1990'da Gladio, 1996'da da Susurluk'la kanýtlanmýþtý. Yani kelimenin tam anlamýyla 1970'li yýllarýn Hanefi Avcý'sýydý, Talat Turhan. Turhan, o yýllarda mahkemede zapta geçen beyanýnda "Ýstanbul Mafyasý'nýn ucu Cevdet Sunay Çankaya'sýna kadar gider" derken, Emniyet Ýstihbarat Daire Baþkan Yardýmcýsý Hanefi Avcý da, 1997 yýlýnýn Þubat ayýnda, "Mehmet Aðar'dan, jandarmanýn üst düzey yöneticilerine ve kimi sivil unsurlara kadar pek çok kurum ve kiþinin faili meçhul cinayetlerin ve pis iþlerin içinde olduðunu" ve "çeteler kurulduðunu" tanýk ve belge göstererek anlatýyordu.. Talat Turhan emekli bir kurmay yarbaydý.. Askeri okullarý çok iyi derecelerle bitirdikten sonra yurdun çeþitli bölgelerinde askeri hizmetlerde bulunmuþ.. Bu arada Kara Harp Akademisi ve Yüksek Kumanda Akademisi'nde de eðitim aldýktan sonra "kurmay" olarak görev yapmaya devam etmiþti. 27 Mayýs Ýhtilali'nde Milli Savunma Bakanlýðý ile Baþbakanlýk Özel Kalem Müdürlüðü yapmýþ, sonrasýnda da Silahlý Kuvvetler içindeki dalgalanmalarda yer almýþtý. Askerliði sýrasýnda gösterdiði, kendi deyimiyle "anti emperyalist" tavrýndan dolayý da "Genç Kemalistler Ordusu" adlý bir davaya baþsanýk yapýlmýþ, mahkemesi sürerken de hiçbir gerekçe gösterilmeden 1964 yýlýnda "zorla" emekli edilmiþti... Aradan yýllar geçtikten sonra da, 12 Mart Balyoz Harekâtý'yla birlikte "Bomba Davasý" adlý bir davada, yine baþsanýk olarak yargýlanmýþ ve "devletin temellerine ve ilkelerine dinamit koymak ve cunta oluþturmak" iddiasýnda bulunulmuþtu hakkýnda... Ve gözaltýna alýnmýþ Talat Turhan, Ziverbey Köþkü'nde tam bir ay iþkence görmüþtü o günlerde.. Ýþte, Kontrgerilla ve çete"lerle de orada tanýþmýþtý.. Kendisini bu "köþk"te sorgulayan ve sonradan sivil, asker ve sözde "vatansever" olduklarýný öðrendiði kiþiler, "Burasý Kontrgerilla örgütü ulan! Esirimizsin, burada anayasa babayasa yok. Seni öldürmeye karar verdik. Her söylediðimizi yapmaya mecbursun, ancak söylediklerimizi yaparsan ölümden kurtulursun" demiþlerdi.. Ardýndan mahkemeye çýkarýlmýþ ve iki yýl boyunca Selimiye Askeri Cezaevi'nde tutuklu kalmýþtý.. Mahkemeleri sýrasýnda sanýk kürsüsünden "Kontrgerilla"nýn varlýðýndan sözetmiþ, dönemin Sýkýyönetim Komutaný Faik Türün'ü de "Kontrgerilla'nýn þeflerinden biri hatta iþkenceci" olarak ilan etmiþti.. Tutuklu kaldýðý süre içinde de binlerce sayfayý bulan savunmalar hazýrlamýþ bu savunmalarda da devlet içindeki "çeteler"i ve uluslararasý baðlantýlarý konu etmiþti.. Hem davasý hem tutukluluðu 1974 affýyla dava düþürülmüþ ama o yýlmayýp davanýn düþürlemisini kabul etmeyerek kendisine iþkence edenlere, kontrgelilla mensuplarýna ve çetelere karþý mücadele ederek araþtýrmalarýný sürdürmüþ ve bunlarý kamuoyuna bir bir açýklamýþtý. 25 yýl boyunca "Kontrgerilla ve çeteler" denince akla Talat Turhan gelirdi.., Hatta, Turhan'ýn iddialarýný derinlemesine araþtýran Uður Mumcu, sonraki yýllarda ayný çetelerin bu iliþkilerden "kendilerine çýkarlar saðladýðýný, yolsuzluklar yaptýðýný, uyuþturucu baðlantýlarý içinde olduðunu, faili meçhul cinayetlere karýþtýðýný" kanýtlamýþtý... Bu yýllar içinde Talat Turhan'ýn araþtýrmalarý pek çok "araþtýrmaya" kaynak olmuþ, yerli ve yabancý gazeteci ve televizyoncular hep Turhan'ýn görüþlerine baþvurmuþtu... Ama ne yazýk ki "sakalý yoktu ki" resmi mercilere bir türlü dinletemedi haklýlýðýný.. Talat Turhan, aslýnda yüzbinlerce sayfayý bulan araþtýrmalarýný hâla býkýp usanmadan sürdürüyor ama þimdi "Kontrgerilla'yý çok aþan" araþtýrmalara verdi kendini. Hatta yine sözünü denletemeyecek gibi düþünse de uluslararasý yolculuklar yapmaya devam ediyor. Örneðin en son Avrupa'da, Türkiye'yle de ilgisi olduðunu belirlediði "Darbe okullarý"nýn video ve fotoðraf görüntülerini aldý. Þimdi Talat Turhan evinde yine araþtýrmalarýna gömülü halde Susurluk'u da içeren yepyeni bir labirent arasýnda dolaþýyor... Bol bol konferans vermeye gidiyor.. Konferanslardaki konuþmalarýnýn baþlýðý da ilginç; "Ziverbey'den Susurluk'a" Turhan, bu konferanslarda Susurluk'tan söz ederken bakýn neler anlatýyor... "Ziverbey'le Susurluk arasýnda sadece kiþiler farklýdýr.. Olay aynýdýr, sistem aynýdýr, örneðin þimdi suçlanan Çatlý yerine, yine kullanýlan ve kendilerine ülkücü-milliyetçi denilen insanlar vardý, Aðar yerine Þükrü Balcý vardý, Korkut Eken yerine Hiram Abas vardý, Tümgeneral Veli Küçük yerine Faik Türün vardý... Çete yine ayný sistemle kurulmuþ ve yine çýkarlar elde ediyordu." Özetle Talat Turhan, kamyonun Mercedes'e 1996'nýn 3 Kasým'ýnda deðil, 1970'lerin baþýnda bir baþka biçimde çarptýðýný söylüyor... |