kapat

09 OCAK 1997 PERSEMBE

Herkesin içinde bir Fadime Şahin vardır!

Kitaplığımda aradım, bulamadım. Refik Halit Karay'ın, 1957 yılında yayınlanan "Kadınlar Tekkesi" diye bir romanı vardı. Acaba "Sahaflar Çarşısı"nda arasam, bulabilecek miyim bu romanı?

Bugün televizyon haber programlarının yeni yıldızı olan Fadime Şahin'in öyküsüne paralel hayatların hikayesiydi "Kadınlar Tekkesi."

Refik Halit, 1957'de bu olayı romanlaştırdığına göre, tarikatlar ile cinsellik arasındaki bağlantı, yeni bir olgu değil.

Ama ilgi çekici olan, basın ve düşünce hayatının, bu tür olaylara bakış açısındaki sığlaşma. Bir tek-boyutluluk, bir skandalizasyon eğilimi var günümüz dünyasında.

Eskiden olsaydı, Fadime Şahin'in karşısına, sadece ilahiyatçılar veya tekke mensupları değil, ruh bilimciler de çıkartılırdı.

Freud'u, Jung'u, Adler'i gündeme getirirdi Türk medyası. Bunu yaparken, hiçbir tarikata girmemiş, hiçbir tekkeye odun taşımamış laikperest kesimin cinsel ve ruhsal sapmaları da, Fadime'ninkilerle karşılaştırılırdı.

Tekke ve sosyete

Dün Fadime'li haberlerle dolu gazeteleri okurken, iç sayfalardaki "sosyete dergileri"nin ilanları da gözüme çarptı.

Bunlardan bir tanesinin ilanında, şu duyuru vardı:

- Sosyetik işletmeci, İstanbul gecelerinin içyüzünü anlatıyor: Uyuşturucu, grup seks, ne ararsan var!

1974'te, TRT'nin tek kanallı televizyonunda, rahmetli Rasim Adasal'la bir söyleşi yapmıştım. "Libido" gibi, "cinsellik içgüdüsü" gibi, psiko-somatik tıbbın çeşitli kavramlarını tartışmıştık.

Sonra, Konya'nın bir köyünden, bir telefon geldi program ertesinde.

Bir baba, bana şöyle dert yanmıştı telefonda:

- Siz televizyonda, her türlü konuyu tartışıyorsunuz. Cinsellik, tabu olmaktan çıkıyor. Yabancı dizilerde de, evlilik öncesi cinsel ilişkiler, çok rahat biçimde anlatılıyor. Bütün bunlar güzel. Ama benim, kapalı köy ortamında yetişmiş 18 yaşındaki kızım, bu programları seyrettikten sonra, açığa çıkan cinsel dürtülerini nasıl bastıracak?

Bu köylü baba, inanılmaz bir berraklıkla, iletişim çağının getirdiği ikilemleri anlatmıştı bana.

Freud'un çalışmalarını okurken, onun Viyana Üniversitesi'nde yaptığı konuşmaya rastlamıştım bir kitapta.

Özetle şöyle diyordu Freud,

- Yapımızdaki hayvanlığı tümden küçümsememeliyiz. Sağlığımız için, baskı altına alınmış eğilimlerimizin bazılarını tatmin etmeliyiz. Günümüz uygarlığı ve yerel olarak çevre, birçok eğilimleri baskı altında tutmaktadır. Diğer konular ve yüksek amaçlar, bu eğilimleri unutturmaya yetmez. Bir makineye verilen ısının tümü nasıl güce çevrilemezse, eğilimlerimizin tümü de, yüksek amaçlara çevrilemez.

Bireysel şeffaflık

Yine günümüze dönersek.

Fadime Şahin'in veya "sosyete dergisi"ndeki insanların öyküleri, bir yerde "cinsellik" içinde çakışmıyor mu?

Özetle şunu söylemek istiyorum.

Başı örtülü de olsa, göğsü açık da olsa, insan insandır, kadın kadındır, erkek erkektir.

Geleneklerin, inançların, sosyal çevrenin koyduğu yasaklar, insanın temel içgüdülerini yok edemez. Sadece yeni yollar aramaya sevk eder.

Dini veya tarikatı ya da mensup olduğu sosyal sınıfı ne olursa olsun, yeni doğan bebek, parmağını emer. Ergenlikle başlayan "cinsel yaşam"ın yansımaları çözümlenemezse "nevroz"lar başlar. Bilincin denetimine sokulmamış nevrozlar, ruhsal veya fiziksel sapmalara dayanır.

Fadime Şahin'i heyecanla izleyen kalabalıklar, bir anlamda kendi çözemedikleri cinsel dürtülerinin öyküsünü de dinliyor aslında.

Yani şeffaflık ve özgürlük, sadece toplumun ve devletin ihtiyacı değil.

İnsanlar da, birey olarak buna ihtiyaç duymakta. Galiba Fadime, bu özgürlüğü, tekkelerde bulmaya çalışmış.

Bir Güneydoğu gezisinde gittiğim bir köyde, yaşlı, muhterem bir hanıma rastlamıştım. Hep ibadet edermiş. Dikkat ettim. Avucuna döktüğü kolonyayı, sürekli burnuna çekiyordu. Oturduğum kısa sürede, bir şişe kolonyayı burnuna çekerek bitirdi.

Bu yaşlı hanım alkolikti açıkçası.

Ama sosyal çevresi ve statüsü, onun alkolü ağızdan almasına izin vermiyordu.

Kısacası, Fadimeler'e kızmayalım.

Bireysel ve ruhsal dürtüler, ne çarşafla, ne başörtüsü ile yönlendirilebilir.


Çok olumlu işaretler...

Farkında mısınız?

İç borçlanma gereksinmesi azalıyor.

Hazine borçlanmalarında faizler düşüyor, vadeler uzuyor. Son ihaledeki satılan 373 trilyonluk bononun vadesi bir yılın üzerinde, faiz ise bileşik hesaba göre, yüzde 98 dolayında.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Eğer bu çizgi böyle devam ederse, 1997 yılında enflasyon, yıllık rakamlarla yüzde 20 oranında düşebilir.

Demek ki ekonominin yönetiminde Erbakan-Çiller ikilisi veya Merkez Bankası-Hazine takımı, başarılı.

Demek ki "kaynak paketleri" de, "denk bütçe" arayışları da, piyasadan iyi cevaplar almaya başladı.

Bu tabloyu, sadece, beğendiğimizi söylemek istiyoruz.


DTP

Cindoruk'un "Demokrat Türkiye Partisi" de, sonunda uzun-ince bir yola çıktı.

Başarı diliyoruz.

Dileriz Cindoruk, "bir bölen" değil, "birleştiren" rolüne soyunur.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır) YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.