kapat

09 OCAK 1997 PERSEMBE

Maaşallah parada pulda gözleri yok ama iyi tüccarlar

Türk basını yepyeni bir ticari durumla karşı karşıya. Din sömürüsü yapan çevreler şimdi de açık açık "bilgi, belge, film, fotoğraf, ses kaseti" ticaretine başladı.

Adamlara sorarsanız parada pulda gözleri yok, dünya nimetleri onlar için elin kiri gibi bir şey.

Ama iş gerçeğe gelince "aman paralar" oluyor birden.

Dikkatinizi çekiyor mu, ki sanıyorum mutlaka çekiyordur, günlerdir gazetelerde ve televizyonlarda ulaşılması güç kişilerin açıklamaları, filmleri, fotoğrafları yayınlanıyor.

Peki nasıl oluyor bu?

Şöyle oluyor: Adları çok sık geçen dinci çevreler bu durumu kendi lehlerine paraya çeviriyorlar.

Diyelim ki, Aczmendiler'in şefi hapse mi düştü? İçerde fotoğrafları çekiliyor, sesi banda alınıyor, eğer bulunabilirse bir de video kaydı yapılıyor. Ondan sonra ver elini gazeteler televizyonlar. Artık Allah ne verdiyse. pazarlık usülü satış yapılıyor.

Aynı şey bizde de oldu. Önceki akşam üzeri bir adam geldi. Elinde 36 pozluk negatif bir film ve karta basılmış fotoğraflar vardı. Fotoğraflar Aczmendi şefinin cezaevindeki görüntüleri. Müslüm Gündüz İBDA militanları ve Hasan Mezarcı ile birlikte görülüyor.

Adam "Bunları size satmak istiyorum" dedi sonra da sordu "Ne kadar verirsiniz?" Biz de cevap verdik "Biz genellikle dışarıdan film ve bilgiye para vermeyiz. Ancak bunlar ulaşılması zor fotoğraflar, siz fiyat söyleyin."

Adam "Vallahi" dedi "Biz 3 milyar diye düşünmüştük." İyi mi, biz bu parayı vereceğimize 10 kişi daha alırız.

Adama "Size teşekkürler, hayırlı uğurlu olsun" dedik. Ama adam gitmiyor ki, "Canım mesela dedik" dedi. Sonra da ilk söylediği fiyatın yanında aklın almayacağı yeni bir fiyat söyledi. Bunu biraz daha indirdik ve fotoğrafları aldık.

Ama bal gibi biliyorduk ki, aynı fotoğraflar ya da benzerleri diğer gazetelere de gitmişti. Nitekim dünkü birçok gazetede Aczmendi şefinin boy boy fotoğrafları yayınlandı.

Tam "akşam pazarı" hesabı. Ne tutturursan kârdır anlayışı.

Aynı şekilde televizyonlarda yayınlanan ses bantları, filmler hatta konuk olarak ekrana çıkanlar bile işin ticaretini yapmayı öğrenmiş. "Bastırın parayı, çıkıp konuşalım" diyorlar.

Üstelik talep edilen ve ödenen paralar için de müthiş rakamlardan söz ediliyor. Milyarlar konuşuluyor.

Maaşallah, yıllarca din istismarı yapıp belli etmeden paralar kazandılar, şimdi bunu açık açık yapıyorlar.

Tabii bize "Niçin para veriliyor?" diye sorabilirsiniz. Bazı pislikleri ortaya çıkarmak zordur. Eh kendi ayaklarıyla gelince biz ne yapalım?


Şu çokeşlilik denilen şey!

Birden fazla kadınla evlenme konusu Aczmendi şefinin bir kadınla basılmasından sonra sık tartışılır hale geldi.

İslâmi çevreler aranan Müslüm Gündüz'ün, kendi söylemine ters düşen bir durumda yakalanmasını örtbas etmeye çalışırken, aynı çevrelerden "dini nikah" ve "birden çok kadınla evlenebilme" konusu gündeme getiriliyor.

Birden çok kadınla evlenme görüşü, son günlerde sanki dini bir gerekmiş gibi tanıtılmaya ve bir İslâmi yaşam biçimi gibi sunulmaya çalışılıyor.

Oysa birden çok kadınla evlenmenin ya da dini nikahın dinle olan ilgisi sosyal yaşamla olan ilgisinden çok daha azdır.

İslâmiyet'teki "4 kadınla evlenebilme" izni dini gerekçelerle değil, sosyal nedenlerle verilmiştir.

Ayrıca bu konu sadece Müslüman toplumlarda değil Müslüman olmayan toplumlarda da yaygındır.

Amaç çoğalmak

Birden çok kadınla evlenme konusu din kitaplarından çok "sosyoloji" kitaplarında yer alır ve son derece mantıklı gerekçeleri vardır.

Şimdi bunlara bir göz atalım:

Toplumsal düzenin oluşmadığı, devlet sisteminin henüz emekleme devrinde olduğu dönemlerde, aileler kendilerini ancak nüfusları oranında koruyabiliyordu.

Yani daha kalabalık olan aileler hem geçindikleri toprakları, hem evlerini hem de kendilerini diğerlerine oranla daha rahat koruyabiliyor ve hayatlarını sürdürebiliyordu.

Bu nedenle dünyanın neresinde olursa olsun "toplumsallaşmaya" başlayan insan toplulukları en büyük güveni kendi kanlarından olan insanlara karşı duydular.

Ancak, doğanın bir kanunu "hızlı çoğalmayı" engelliyordu. Bu da kadının belli bir yaştan sonra "doğurganlığını" kaybetmesiydi.

Yani bir kadın "menapoz" dediğimiz döneme kadar doğurabilir. Oysa erkekler "doğurtma" yeteneğine çok ileri yaşlara kadar sahip olabiliyor.

Bu durumda ailenin çoğalması için daha çok "doğuran"a ihtiyaç duyuldu.

Bir kadın yılda bir çocuktan 9 yılda 9 çocuk doğurabilir. Ama dört kadın aynı süre içinde 36 çocuğa ulaşır. 15-20 yıl içinde bir aile kendini koruyabilecek sayıya ulaşır.

Kız çocuk durumu

Uygarlıkların belli dönemlerinde kız çocuklara karşı "isteksizlik" olduğunu okuruz. Oysa sorun kız çocukların sevilip sevilmemesi değil, iş yapacak, aileyi koruyacak nesillerin yetiştirilmesidir. Erkek çocukları 9-10 yaşında her türlü işe sürebilir ve ailenin korunması için silahlandırabilirsiniz, oysa kız çocuklar ya bu işi zaten yapamazlar ya da hiç olmazsa 15-16 yaşlarına gelmeleri gerekir. Bu nedenle "büyümek isteyen" aileler erkek sayısının daha fazla olmasını isterler.

Ayrıca başka ailelerden kız bulmak daha kolaydır. Aile içi evlilikler yapılamayacağına göre, ailenin büyütülmesi için zaten dışarıdan insanlara ihtiyaç vardır. Dışarıdan geleceklerin kız olması da, aile içi egemenliği başkalarına kaptırmamak için daha uygundur.

İslâm'da çok evlilik

Şimdi, İslâm'da sözü edilen "birden fazla eş" kavramı burada karıştırılıyor genellikle. Başka toplumlarda olduğu gibi Arap toplumlarında da ailelerin büyümesi esas alınmıştı. Nitekim Müslümanlık öncesi Arap dünyasında da yukarıda sözünü etmeye çalıştığım düzen hakimdi. Hatta din kitaplarında da doğan kız çocuklarının toprağa gömüldüğünü çok okumuşuzdur.

İslâm'daki evlilik hem bu gerekten kaynaklanmakta hem de "savaş sonrası toplumsal dengenin sağlanmasını" amaçlamaktadır.

Müslümanlık'ın yayıldığı yıllarda çok sayıda savaş olmuş ve bu savaşlarda birçok erkek ölmüştü.

Doğanın garip bir dengesi var. Kadın-erkek sayısı üç aşağı beş yukarı birbirine denktir. Oysa savaş gibi doğa dışı olaylarda bu denge bozuluyor.

Hazreti Muhammed döneminde da savaşlar yüzünden pekçok kadın "dul" kalmıştı. Yalnız başına kalan kadın korumasızdır, acizdir.

Ayrıca aynı dönemde kadın sayısının artmasıyla birlikte "ahlâkdışı" olaylar da yaşanmaya başlıyor. İşte İslam'daki "4 kadınla evlenebilme" izni böyle verilmiştir.

Nitekim Hazreti Muhammed de "4 kadınla evlenebilirsiniz" derken yine de en iyisinin "tek eşlilik" olduğunu söylemekten geri kalmamıştır.

Bu konuyu "dini" bir koşul gibi öne sürmek abestir.

Olsa olsa erkeklerin kendi aralarında yaptıkları bir espri olur.


Kıbrıs'ta kamuoyu "mini Susurluk" vakasını tartışıyor

Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan ilişkilerin soruşturulması devam ediyor. Bu arada benzeri ilişkilerin başka ülkelerde de kurulduğunu görüyoruz. Bir süre önce Susurluk kazasının gerçekleşmesinden birkaç hafta sonra KKTC'de de "mini Susurluk" denilebilecek bir olay cereyan etti.

Lefkoşa'da gece kulüplerini denetlemekten sorumlu Cürümleri Önleme Şube Amiri başmüfettiş Sedat Oygar, Miami Gece Kulübü sahibi Ahmet Bardak'la yasak av yaparken yakalandı. Şimdi Kıbrıs kamuoyu başmüfettiş ile gece kulübü sahibini yasak avda buluşturan ilişkilerin tartışılmasıyla çalkalanıyor.

Ava yasak bölgeye ihbar üzerine gelen polisleri görünce kaçmaya çalışan başmüfettiş Sedat Oygar önce kaçmaya çalışmış, ardından da bölgede denetleme yaptığını iddia etmiş.

Her ne kadar görgü tanıkları Oygar ve Bardak'ın iddialarından ikna olmadılarsa da, polib benzeri bir soruşturma raporu hazırlama yolunu seçti ve yakalananların Polis Müdürü Eray Merttürk'ün bölgeye denetim için yolladığı 7 polis memuru olduğunu ileri sürdü.

Ancak kamuoyunun baskısıyla bu raporun yayınlanmasından birgün sonra tam tersi bir rapor yayınlandı ve yasak avda yakalanan kişiler hakkında hukuki takibat yapılacağını açıkladı.

Yavru Vatan Susurluk konusunda da Türkiye'yi takip ediyor.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır) YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.